Avrupa seçimleri sona erdi. Avrupa Birliği projesinin gerçek dostları olmayan milliyetçi ve popülist partilere doğru beklenen sağa kayış, birçok siyaset bilimci ve analistin tahmin ettiğinden daha az ölçüde de olsa maalesef gerçekleşti. Merkez sağ ya da ulusalcı sağın, yükselişi de dikkate alınır ise Avrupa kıtasının neredeyse tümünün ciddi bir sağa kayış yaşadığı açıkça ortada.
Yusuf Kanlı
Türkiye açısından kısa vadede büyük değişiklik olmasını öngörmek zor olsa da ekonomik iş birliği alanında ilerlemenin, vize dahil sosyal alanda ise gerilemenin yaşanacağı, hele ülkemizin AB sürecinin kaçınılmaz bir şekilde buzdolabında kalmaya devam edeceğini öngörmek herhalde abartı olmayacaktır. Siyasi açıdan ise gümrük birliğinde güncelleme, vize kolaylaştırma, ifade ve basın özgürlüğü başlıklarında sıkıntılar devam edecektir. Mültecilerin geri göndermesi temelli kampanyalar dikkate alınır ise, mülteciler üzerinden ciddi bir gerilim de beklenmelidir. Türkiye ile AB arasında başta Kıbrıs meselesi, doğu Akdeniz, Türk-Yunan ilişkileri ve elbette son zamanların en büyük travması Gazze ve İsrail soykırımı, Hamas terörizmi merkezli gerilimli görüş ayrılıkları, çekişmeler, baskılar beklenmelidir.
Üyelik sürecinin durdurulduğu ve tekrar başlama olasılığının gündemde bile olmadığı, ilerleme raporlarında Türkiye’ye yer dahi verilmediği bir dönemde Avrupa’da siyasetin daha da sağa kaymasıyla birlikte Türkiye-AB sürecinde zaten fazla beklenti sahibi olmak pek mümkün görünmüyor. Bu yeni dönemde büyük olasılıkla tam üyelik perspektifinin tedrici olarak “özel ortak” ilişkisine dönüşmesi girişimlerini görmek herhalde süpriz olmayacaktır.
Fransa seçime gidiyor
Avrupa Parlamentosu'nda Avrupa Birliğini derinleştirme, kurucu liderlerin vizyonuna sadık bir çoğunluk zayıflamış olsa da varlığını sürdürmektedir. Avrupa sürecinin önümüzdeki yıllarda izleyeceği yol geçmişe kıyasla çok daha zor ve hem içeride hem de uluslararası sahnede engellerle dolu olacaktır.
Seçim sonuçları nedeniyle Fransa'da meydana gelen siyasi deprem ve Cumhurbaşkanı Macron'un derhal yeni ulusal seçimlere gitme kararı, Avrupa'nın Ukrayna'daki Rus saldırganlığı, Amerika'nın tereddütleri ve Çin rekabeti karşısında bir geleceği olduğunu göstermesi gereken bir dönemde, Avrupa projesini destekleyen en deneyimli ve kararlı liderlerden birini zayıflattı.
Almanya endişesi
Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratların (FDP) oluşturduğu koalisyon hükümetinin geleceğini tartışmaya açtı. Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) yüzde 30 oy oranıyla seçimlerden galip çıkması, aşırı sağcı Almanya için Alternatif'in (AfD) oyların yüzde 15,9'unu alarak ülkenin en büyük ikinci siyasi gücü hale gelmesi, koalisyon hükümetini oluşturan partiler üzerindeki baskıyı arttırdı. Aşırı sağcı AfD’nin bu ezici başarısı çok rahatsız edici karanlık gölgeler oluşturuyor.
Almanya'da, şu anda muhalefette olan Avrupa yanlısı koalisyonun iyi performansına rağmen, Avrupa projesini destekleyen güçlerin bulunduğu iktidardaki çoğunluk koalisyonunda önemli bir zayıflama söz konusudur.
Tüm bunlar, Avrupa birliği sürecinin derinleşerek ilerletilmesinde her zaman temel bir rol oynamış olan Fransız-Alman motorunun yakıt eksikliği nedeniyle ciddi sınırlara sahip olabileceği anlamına gelmektedir.
İspanya'da Avrupa Birliği'ne destek söz konusu değil, ancak bazı iç sorunlar yakın dönemde gündeme gelecektir.
Peki İtalya'da durum ne?
Post-faşist "İtalya'nın Kardeşleri" partisinin lideri olan Başbakan Giorgia Meloni’nin daha fazla desteğe sahip olduğu ve koalisyonunu daha da güçlendiren bir seçim sonucuna sahip olduğu ortada. Bu durum karşısında, özellikle Fransa ve Almanya'da meydana gelen zayıflama nedeniyle, İtalya başbakanının Avrupa Birliği'nin gidişatını etkilemeye çabaları şimdi çok daha fazla kolaylaşmıştır.
Macaristan başbakanının partisinden İspanyol VOX'a ve PiS'e kadar uzanan aşırılık yanlısı güçlerle İtalya’nın neo-faşist başbakanı geleneksel ittifakını ustalıkla gizlemeye çalışıyor; bu üç partinin küçülmesinin ardından pozisyonlarının yumuşayıp yumuşamayacağını birlikte izleyip göreceğiz.
Polonya’da az da olsa başarı
Polonya’da ise AP seçimlerini Sivil Koalisyonun zaferle tamamlaması, 2014'ten bu yana ilk kez ulusal popülist parti PiS'in önemli ölçüde gerilemesi önemli bir gelişme olmuştur.
Daha küçük nüfusa sahip diğer Avrupa Birliği ülkelerinde de değişiklikler olduğu muhakkak, ancak bunlar Avrupa'nın genel görünümü üzerinde belirleyici bir etkiye sahip değil. Örneğin, seçimlerin aynı gün yapılan altıncı erken genel seçimden büyük ölçüde etkilendiği Bulgaristan'da, rekor düzeyde düşük katılım Avrupa yanlısı koalisyona zarar verdi.
Genel tablo, Avrupa Birliği'ne önümüzdeki büyük zorluklarla yüzleşmek için gerekli gücü kazandırmak üzere gerçekleştirilmesi gereken kurumsal reformlara devam etmek için iç açıcı değil.
Avrupa’da siyasetin daha da sağa kaydığı bir dönemde Türkiye-AB sürecinden fazla beklenti sahibi olmak pek mümkün görünmüyor. Bu yeni dönemde büyük olasılıkla tam üyelik perspektifinin tedrici olarak “özel ortak” ilişkisine dönüşmesi girişimlerini görmek herhalde süpriz olmayacaktır.