2024 yılı, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün baskı altına alındığı bir yıl olmasına rağmen, bu alanda umut veren dayanışma ve yeniliklerin de yaşandığı bir dönem olarak tarihe geçti.

Yusuf Kanlı

Dezenformasyon yasası ve gündemdeki etki casusluğu yasa tasarısı, ifade özgürlüğüne yönelik tehditleri artırırken, gazeteciler ve medya kuruluşları hukuki, ekonomik ve sosyal baskılarla mücadele etmek zorunda kaldı. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen yeni gazete ve televizyon projelerinin sektöre katılması, medya alanında direnç ve yenilik umutlarını artırdı. Muhalefetin tepkisel ve önerisiz tutumu, sektördeki sorunların çözümüne katkı sağlayamazken, meslek örgütleri dayanışmayı güçlendiren girişimleriyle ifade özgürlüğü mücadelesinde öncü bir rol üstlendi.

Dezenformasyon Yasası: Baskının kurumsallaşması

2024 yılı, ifade özgürlüğü açısından özellikle dezenformasyon yasasının etkilerinin derinden hissedildiği bir yıl oldu. 2023 yılında yürürlüğe giren dezenformasyon yasası, eleştirel haber yapan gazetecilerden sosyal medya kullanıcılarına kadar geniş bir kesimi hedef aldı. Yasada yer alan “kamu düzenini bozma amacı taşıyan yanıltıcı bilgi yayma” gibi belirsiz ve geniş tanımlamalar, ifade özgürlüğünü baskı altına almanın en etkili araçlarından biri haline geldi. Bu belirsiz ifadeler, eleştirel görüşlerin suç unsuru sayılmasına ve keyfi soruşturmalara zemin hazırladı.

Belirsiz ve geniş tanımlamaların etkileri

Yasanın kapsamı, yalnızca gazetecileri değil, bilgi paylaşımında bulunan sosyal medya kullanıcılarını, akademisyenleri, aktivistleri ve hatta sıradan vatandaşları dahi kapsayacak şekilde genişletildi. Kamuoyunun bilgilendirilmesi, eleştirel düşüncenin teşvik edilmesi ve demokratik tartışma ortamının korunması gibi temel işlevleri yerine getiren gazeteciler, bu yasayla hedef alınarak bir “suskunluk atmosferi” oluşturuldu.

Keyfi davalar ve soruşturmalar

Dezenformasyon yasası, bireylerin ve gazetecilerin keyfi suçlamalarla yargılanmasına neden oldu. Bu durum, yasanın ifade özgürlüğüne zarar vermekle kalmayıp, kamuoyunun doğru bilgiye erişim hakkını da ciddi şekilde ihlal etti.
Bu yasa ile habere ulaşım ve anayasal öğrenme hakkı ihlallerine bazı örnekleri şöyle sunabiliriz:

1. Çevre Sorunları ile İlgili Haberler: Hedef Alınan Gazeteciler: Çevre felaketlerini veya iklim değişikliğine karşı alınmayan önlemleri haberleştiren gazeteciler, “yanıltıcı bilgi yayma” suçlamasıyla soruşturuldu. Örneğin, bir gazeteci, büyük bir sanayi tesisinin çevreye verdiği zararları bilimsel raporlara dayanarak haberleştirdiği için dava edildi. Haberin ardından, gazetecinin hedef alınması, toplumun çevreye ilişkin eleştirel bilgiye erişimini engelledi.

2. Ekonomik Kriz ve İşsizlik Konularına Dair Paylaşımlar: Sosyal Medya Kullanıcıları Hedefte: Ekonomik kriz, enflasyon ve işsizlik gibi halkın yaşamını doğrudan etkileyen sorunları ele alan sosyal medya kullanıcıları, “toplumda panik yaratma” gerekçesiyle hedef alındı. Mesela, bir sosyal medya kullanıcısı, yerel bir pazarda sebze fiyatlarındaki artışa dair yaptığı paylaşım nedeniyle soruşturma geçirdi. Paylaşımın sadece kişisel bir gözlem olmasına rağmen, kullanıcı kamu düzenini bozmakla suçlandı.

3. Kadın Hakları ve LGBTİ+ Konularını İşleyen Haberler: Gazetecilere ve Aktivistlere Yönelik Baskılar: Kadın hakları savunucularını ve LGBTİ+ bireylerin haklarını savunan haberler, “toplum ahlakına aykırılık” veya “yanıltıcı bilgi” iddialarıyla cezalandırılmaya çalışıldı. Örneğin, kadın cinayetlerine karşı farkındalık yaratmaya çalışan bir gazeteci, yaptığı haberlerde “toplumda infial yaratmak” suçlamasıyla yargılandı. LGBTİ+ bireylerin haklarına dair bir dosya hazırlayan bir dergi ise basım öncesi sansüre uğradı.

Otosansürün yaygınlaşması ve korku iklimi

Dezenformasyon yasasının belirsizliği, yalnızca yargılamaları artırmakla kalmadı, aynı zamanda toplumda geniş çaplı bir otosansür dalgasına neden oldu. Gazeteciler, dava açılma korkusuyla eleştirel haber yapmaktan kaçınırken, medya kuruluşları özellikle siyasi ve toplumsal konularda tarafsız bir dil kullanmaya zorlandı.

Haber İçeriklerinin Azalması: Medya kuruluşları, eleştirel haber yapmak yerine yalnızca hükümet politikalarını destekleyen veya nötr içerikler üretmeye yöneldi. Bu durum, halkın doğru ve eleştirel bilgiye erişim hakkını ciddi şekilde kısıtladı.

Özellikle ekonomi, çevre ve insan hakları gibi alanlarda haber içeriklerinde önemli bir azalma yaşandı.

Sosyal Medyada İfade Özgürlüğünün Zayıflaması: Bireyler, sosyal medyada fikirlerini paylaşmaktan çekinmeye başladı.

Paylaşımlar, yalnızca kişisel görüşleri ifade etmesine rağmen, “yanıltıcı bilgi” kapsamında değerlendirildiği için caydırıcı bir etki yarattı.

Medya Çalışanlarının Psikolojik Baskı Altında Kalması: Sürekli dava tehdidi altında çalışan gazeteciler, mesleki motivasyonlarını kaybetmeye başladı. Bu durum, medya çalışanlarının fiziksel ve ruhsal sağlığını olumsuz etkiledi.

Toplum üzerindeki etkiler

Dezenformasyon yasası, yalnızca bireylerin ve gazetecilerin ifade özgürlüğünü sınırlamakla kalmadı, aynı zamanda toplumun genel bilgiye erişim hakkını ve demokratik katılımını da ciddi şekilde tehdit etti.

Bilgiye Erişimde Kısıtlamalar: Eleştirel haberlerin sansürlenmesi ve yayınlanmaması, toplumun çeşitli konularda doğru bilgiye ulaşmasını engelledi. Bu durum, özellikle çevre sorunları, ekonomik kriz ve insan hakları gibi hayati meselelerde halkın bilgilendirilmesini sınırlandırdı.

Demokratik Tartışma Ortamının Zayıflaması: Eleştirel görüşlerin susturulması, demokratik bir tartışma ortamını neredeyse imkânsız hale getirdi. Toplumun farklı kesimlerinin fikirlerini özgürce paylaşabileceği bir alan kalmadı.

Etki casusluğu tasarısı: Daha büyük bir tehdit

2024 yılında gündeme gelen ve Medya Dayanışma Grubu çalışmalarıyla oluşan yoğun kamuoyu baskısı sayesinde iki kez ötelenen etki casusluğu yasa tasarısı, ifade özgürlüğüne yönelik tehditleri daha da derinleştirdi. Bu tasarı, gazetecileri, sivil toplum örgütlerini, akademisyenleri ve uluslararası iş birliği yapan tüm eleştirel sesleri hedef alabilecek nitelikteydi. Hem kapsamı hem de belirsiz suç tanımlarıyla ifade özgürlüğünü baskı altına almak için geniş bir araç haline gelebilecek şekilde tasarlanmıştı. Eleştirel düşünceyi, araştırmacı gazeteciliği ve uluslararası dayanışmayı kriminalize etme riski taşıyan bu düzenleme, geniş kesimlerde otosansüre ve korkuya neden oldu.

Yasa tasarısının kapsamı

Belirsiz Tanımlar; Kötüye Kullanılma Riski: Etki casusluğu tasarısında yer alan “yabancı çıkarlar adına faaliyet gösterme” gibi suç tanımları, kapsamının genişliği ve belirsizliği nedeniyle ifade özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit etti. Nitekim benzer yasal çerçevelerin olduğu otokratik ve baskıcı rejimlerde tasarı kapsamı uygulamalar sonrasındaki durum şöyle özetlenebilir:

Hedef Alınan Kesimler: 
A-    Gazeteciler: Yabancı medya kuruluşlarıyla çalışan veya uluslararası bir yayında makale yayımlayan gazeteciler, “yabancı çıkarlar adına propaganda yapmak” suçlamasıyla yargılanma riskiyle karşı karşıya kaldı.
B-    Sivil Toplum Örgütleri: İnsan hakları, çevre, kadın hakları ve LGBTİ+ gibi konularda çalışan sivil toplum örgütleri, dış fonlar nedeniyle “etki casusluğu” suçlamasına maruz kalabilecek durumdaydı.
C-    Akademisyenler: Uluslararası üniversitelerle iş birliği yapan veya yabancı kuruluşlardan araştırma desteği alan akademisyenler, suçlamaların odağı haline geldi.

Otosansür Dalgası: İfade ve Basın Özgürlüğü: Yasadaki muğlaklık dolayısıyla her türlü eleştiri veya hükümet politikalarına karşı seslendirilebilecek muhalif fikirler kolaylıkla “suç unsuru” haline dönüştürülebileceğinden bu tasarı yasalaştığı takdirde ifade ve basın özgürlüğü ciddi şekilde “ehlileştirilecektir.” Nitekim, bu yasa tasarısı, yalnızca gazeteciler ve sivil toplum üzerinde değil, eleştirel düşünen tüm bireyler üzerinde bir korku iklimi yarattı.

Gazetecilik Faaliyetleri Üzerindeki Etkisi: Tasarı, gazetecilik mesleğini icra etmeyi neredeyse imkânsız hale getirdi. Özellikle uluslararası iş birliğine dayalı araştırmacı gazetecilik, kriminalize edilme riskiyle karşılaştı. Haber kaynaklarının korunması ve bilgiye erişim üzerindeki kısıtlamalar, gazetecilerin çalışmalarını büyük ölçüde sınırladı.

Sivil Toplum Üzerindeki Etkisi: Dış fonlara bağımlı olan birçok sivil toplum kuruluşu, “yabancı çıkarlar adına faaliyet yürütmek” suçlaması nedeniyle faaliyetlerini durdurma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Akademik Özgürlük Üzerindeki Etkisi: Uluslararası konferanslara katılmak, yabancı üniversitelerle ortak projelerde yer almak ve yabancı yayınlarda makale yayımlamak gibi faaliyetler, casusluk suçlamalarına dayanak oluşturabilecek hale geldi.

Ulusal ve uluslararası tepkiler

Türkiye’deki birçok insan hakları örgütü, gazetecilik meslek kuruluşları ve hukuk savunucuları, bu tasarının ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirterek kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.
Tasarının belirsiz suç tanımlarının, adil yargılanma hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal edeceği vurgulandı.
İnsan hakları ve çevre örgütleri, bu tasarının yalnızca eleştirel sesleri değil, temel hak savunuculuğunu da kriminalize edeceğini belirtti.

Uluslararası Tepkiler: Tasarı, Avrupa Birliği ve uluslararası insan hakları örgütleri tarafından da sert bir şekilde eleştirildi. 

Tasarının, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ve AB’nin demokratik standartlarına aykırı olduğu belirtildi. Avrupa Parlamentosu, tasarının geri çekilmesi çağrısında bulundu.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve Gazeteciler Cemiyetinin de üyesi bulunduğu Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ile Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) bu tasarının gazetecilik mesleğine yönelik bir tehdit olduğunu ifade etti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, tasarının ifade özgürlüğüne yönelik küresel standartları ihlal ettiğini belirterek tasarıya karşı çıktı.

Terörle mücadele mevzuatı ve ifade özgürlüğü

Etki casusluğu yasa tasarısı, zaten eleştirel gazetecilik için ciddi bir tehdit oluşturan terörle mücadele mevzuatının yanında, ifade özgürlüğüne yönelik baskıyı artırdı.

Terörle Mücadele Mevzuatının Kapsamı: Terörle mücadele yasaları, geniş ve belirsiz tanımları nedeniyle gazeteciler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldı. 

“Terör Propagandası” suçlaması ve bu suçlamanın “alakart” uygulanması, kimin terörist olduğunun siyasi rüzgara göre belirlenmesi ciddi sıkıntılara ve gazetecilerin gözaltına alınmalarına, kovuşturmaya uğramasına ve hatta mahkumiyetlerine sebep olmaktadır. Maalesef özellikle Kürt meselesi, toplumsal çatışmalar veya çatışma bölgelerindeki insan hakları ihlallerini ve son zamanda Suriye’deki gelişmeleri haberleştiren gazeteciler “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlandı.

Bu tür suçlamalarla karşı karşıya kalan gazeteciler, uzun süreli tutukluluklarla cezalandırılarak adil yargılanma hakkından mahrum bırakıldı. Uzun gözaltılar ve tutuklu yargılamalar adeta rutin cezalandırma yöntemi haline geldi.

Terörle mücadele mevzuatı, demokratik standartlara uygun şekilde yeniden düzenlenmelidir:

Şiddet içermeyen faaliyetlerin, ifadelerin suç kapsamından çıkarılmalıdır. Gazetecilik ve barışçıl ifade, terörle mücadele yasalarının kapsamı dışına çıkarılmalıdır.

Keyfi tutuklamalar önlenmeli, yargı süreçleri uluslararası insan hakları standartlarına uygun hale getirilmelidir.

Etki casusluğu yasa tasarısına karşı çözüm önerileri

Belli ki iktidar Etki Casusluğu tasarısını bir şekilde önümüzdeki yıl da gündeme getirecektir. Bu tasarının tümden ortadan kaldırılması birinci ve temel dileğimiz olsa da, en azından belirsiz tanımların gözden geçirilmesi ve netlik kazandırılması gerekir.

“Yabancı çıkarlar adına faaliyet gösterme” gibi geniş tanımlar netleştirilmeli ve yalnızca şiddet veya gerçek zarar içeren faaliyetlerle sınırlı tutulmalıdır.

Yasanın kötüye kullanımını önleyecek bağımsız bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır. Tasarı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla uyumlu hale getirilmelidir.

Tasarı hazırlanırken gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin görüşleri alınmalıdır.

Medya dayanışması ve umut veren girişimler

2024 yılında yeni gazete ve televizyon projelerinin başlaması veya hazırlık sürecine girmesi, ifade özgürlüğü mücadelesine umut kattı. Bağımsız medya kuruluşlarının sektöre katılması, alternatif bilgi kaynaklarına olan ihtiyacı karşılamada önemli bir adım oldu.

Yeni Yayınlar: Sektöre katılan ve katılmaya hazırlanan yeni gazete ve televizyonlar, hem içerik çeşitliliği hem de halkın doğru bilgiye erişimine imkan sağlama açısından yeni bir umut oldu.

Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu

Gazeteciler Cemiyeti öncülüğünde hazırlanan ve iki medya konferansında tartışılarak 12 medya sivil toıplum örgütü tarafından yayımlanan Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu, gazetecilerin karşılaştığı sorunlara kapsamlı bir çözüm önerisi sundu.

Kararlılıkla daha özgür bir geleceğe

Etki casusluğu yasa tasarısı, 2024 yılında ifade özgürlüğüne yönelik en büyük tehditlerden biri olarak gündeme geldi. Ancak, gazetecilik meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve uluslararası toplumun tepkileri, bu tasarının demokratik değerlere aykırı olduğunu ortaya koydu. Türkiye’de ifade özgürlüğünün korunması ve güçlendirilmesi, yalnızca bu tür baskıcı düzenlemelere karşı direnmekle değil, aynı zamanda hukuki reformlarla mümkün olacaktır.

2024 yılı, ifade ve basın özgürlüğü açısından zorlu bir yıl oldu. 2025, bu mücadelenin daha güçlü bir şekilde sürdürülmesi gereken bir yıl olacaktır. Ancak gazeteciler, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları, bu zorluklara karşı direnç gösterdi ve umut verici adımlar attı. Yeni medya girişimleri ve dayanışma örnekleri, 2025 yılı için iyimserlik yarattı. Türkiye’nin daha özgür bir geleceğe ulaşması, bu mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesine bağlıdır. 

Basın özgürlüğü, demokrasinin vazgeçilmez temelidir. İfade özgürlüğü, yalnızca bir hak değil, demokratik bir toplumun temel taşıdır. Bu mücadelede tüm siyasi aktörlerin sorumluluk alması şarttır.