Uğur Mumcu mesleğine ismini verecek kadar kıymetli bir gazeteciydi. Bugün araştırmacı gazetecilik faaliyetleri Türkiye’de “Uğur Mumcu gazeteciliği” diye anılıyor. Bu da gösteriyor ki Mumcu yalnızca gazeteciliğin gereklerini layıkıyla yerine getiren biri değil mesleğe katkı sağlayacak kadar iyi bir gazeteciydi.
Neydi Mumcu’yu bu kadar iyi ve önemli bir gazeteci yapan?
Uğur Mumcu, gazetecilik mesleğinin kamusal karakterini bilen ve bu karaktere göre hareket eden bir gazeteciydi. Gazetecilik mesleği, halk adına ve kamu yararı gözetilerek çeşitli yöntemlerle bilgi üreten bir meslektir. Dolayısıyla halkın geniş kesimlerini ilgilendiren olayları haberleştiren gazeteciler, kişisel tercihlerinden bağımsız olarak halkın tarafında olmalıdır. İşte Mumcu’nun temel gazetecilik anlayışı bu ilke etrafında şekillenir. O yüzdendir ki Uğur Mumcu, 12 Eylül döneminin karanlığında dahi silah kaçakçılığı konusunu araştırmış ve gazetesine taşımıştır.
Yine aynı dönemde kimi gazeteciler Kenan Evren’e methiyeler düzerken Uğur Mumcu tarikat-siyaset-ticaret ilişkisini hem köşe yazılarında hem de kitaplarında işlemiştir. Mumcu, 12 Eylül’ün tüm toplumu esir aldığı günlerde, 4 Şubat 1981’de köşesinden “Evet yazacağız, susmayacağız, bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz. Kavgaysa kavga. Hadi buyurun bakalım” diye meydan okuyacak kadar cesur bir gazetecidir.
Bütün bunları halkın bilmesinde fayda olduğu için ve gazetecilik mesleği bunu gerektirdiği için yapmıştır.
O kendisini topluma, özellikle de toplumun aydınlıktan yana ve ezilenlere karşı sorumlu hissetmiş, onlar için çalışmış ve yazmıştır. O nedenle 12 Mart 1975 tarihli köşe yazısında (Asgari Müşterek: Anti-Faşizm) “Yazar toplum için, o toplumun bir kesimi adına dövüşen bir asker gibidir. O, inançları diri tutmaya, düşünceleri yığınlara iletmeye, bu düşünce ve inançlarla görevini yapmaya çalışacaktır” diye yazacaktır.
Mumcu katledildiğinde 51 yaşındaydı. Mesleğini her fırsatta savunan Mumcu, geride onlarca kitap, yüzlerce dosya, binlerce köşe yazısı bıraktı. O genç yaşına rağmen çok çalışmış, gerçeklerin ortaya çıkarılması için var gücüyle çaba göstermiştir. Çünkü Mumcu’nun gazetecilik ve devrimcilik anlayışı bunu gerektirmektedir. Mumcu 23 Şubat 1971’de “Devrimcilerin bir karınca sabrı ile taş üstüne taş koyacakları bir döneme gireceğiz” demektedir ve kendisi de o karınca sabrını göstererek karanlığın üzerine gitmiştir, gerçeklerin bilinmesi için taş üstüne taş, kitap üstüne kitap koymuştur.
Uğur Mumcu, sıradan bir gazeteci değil bir düşünce insanıdır. İleri görüşlülüğü ve doğru tespitleriyle bugüne de ışık tutan yazıların sahibidir. Mumcu’nun bundan 55 yıl önce; 25 Ağustos 1970’te yazdığı şu satırlar adeta bugünü anlatmakta, bugüne ışık tutmaktadır:
“Türkiye bugün tam anlamı ile bir çıkmaz sokağın başındadır. Cici demokrasi iflas etmiş, devlet kurumları çökmüş, ekonomik bunalımlar başlamıştır. Devletin bugünkü olanaklarıyla halka yararlı olması mümkün değildir. Demokrasi adı takılan bu gizli faşizm, şimdilik sadece dış güçlerin desteği ile ayakta durabilmektedir. Türk halkını bu çöküşten ancak devrimci halk iktidarı kurtarabilir. Bu devrimci iktidar, işçi, köylü ve aydından oluşan bir parti aracılığı ve önderliği ile kurulabilir ve ancak bu nitelikteki bir parti devrimci bir yönetimi sürdürebilir.”
Mumcu’nun özlem duyduğu ve uğruna hayatını feda ettiği o Türkiye ve daha fazlası için hepimize görev düşüyor.
Katledilişinin 32’nci yıl dönümünde Uğur Mumcu’yu ve bu vesileyle halkın haber alma hakkı, özgürlük ve bağımsızlık için öldürülen tüm değerleri bir kez daha saygıyla anıyorum.