Basın tarihi daha çok siyasal gelişmelerin basın üzerindeki etkisine eğilmekte, dönemlere ayrılan siyasi tarih içinden bakılarak ağırlıkla iktidar-basın ilişkilerini ele almaktadır. Tarihin bize anlattığı ise bundan çok daha fazlasıdır. Tarihin temel dinamiğinin sınıf çatışmaları olduğu hatırlanacak olursa, gazeteciliğin yazılı tarihi içinde bu dinamiğin oldukça ihmal edildiği söylenebilir. İşte 10 Ocak 1961 ve “9 Patron Olayı”, gazetecilikteki sınıfsal karşıtlıkların en saf haliyle açığa çıktığı, iki farklı sınıf çıkarının en net şekilde çatıştığı, siyasal gelişmelerin aynasına emek mücadelesinin yansıdığı bir uğraktır.

5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun toplam 19 maddesinde 10 Ocak 1961 tarihinde 212 sayılı kanunla yapılan köklü değişiklik kıdem hakkı, aylıkların peşin ödenmesi, ölüm ödeneği, geciken ödemelerde günlük yüzde 5 faiz yükümlülüğü, gece çalışanlara haftada iki gün izin hakkı gibi kazanımları yasalaştırdı. Gazete patronları, çalışan haklarını iyileştiren yasanın tüm toplum için “doğrudan doğruya temel hak ve hürriyetlerimizi kısıntıya sokabilecek bir mahiyet” taşıdığını söylerler. Patronlar, gazetecilerin özlük haklarının toplumun genel demokratik haklarıyla kopmaz bağının -tabii ki kendi çıkarları gereği tersine biçimde- farkındadır. Yasaya ruhunu veren ise İstanbul Gazeteciler Sendikası (İGS)’dır. 27 Mayıs’tan iki hafta sonra İGS’nin yayımladığı bir açıklamada, basının sorunları ve çözüm yolları dört maddeyle (Fikir İşçileri Yasası’nın Tadili, Resmi İlanlar, Asgari Kadro, Kağıt Meselesi) sıralanır. MBK’nın 212 düzenlemesi, büyük ölçüde bu açıklama ve sonrasında yapılan toplantılarda İGS’den alınan görüşler dikkate alınarak yapılır.

Patron boykotuna karşı işçi gazetesi

Gazete patronları, çıkışını engelleyemedikleri yasayı “boykot etmek için”, yürürlüğe girdiği 10 Ocak 1961’de, sonraki 3 gün boyunca gazete çıkarmayacaklarını duyururlar. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazeteleri, patronlarının kararıyla yayınını durdurur. İGS bu kararı “Türk fikir işçisinin hiçe sayılması” olarak yorumlar.

İşte tam burada gazeteciler halkı gazetesiz bırakmamak için, emek ve meslek mücadelesinin dünya çapında en önemli örneklerinden birini yaratırlar. Dokuz gazetenin sekizinin yazı işeri müdürü, ortak bir bildiriyle boykot kararına katılmadıklarını ilan ederler. Bildiriyi imzalamayan Hürriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Necati Zincirkıran ise haysiyet divanı kararıyla İGS üyeliğinden çıkarılır. Müdürler dışında da çok sayıda gazeteci ortak imzalı bildirilerle patronları eleştirir, gazeteciliği ve haklarını savunur. Gazeteciler, yasanın yürürlüğe girmiş olmasının verdiği güvenle 3 günlük patron boykotun bitmesini beklemeyi değil açıklamalar ve yürüyüşler yapmayı, kendi gazetelerini çıkarmayı tercih eder.

Gazeteciler Basın’ı oldukça zor koşullarda çıkarmayı başarabilmiştir. Maddi kaynak sorununu çözmüşken patronların kontrolündeki matbaalar gazeteyi basmayı reddeder. Bu sorunu aştıkları sırada teknisyen ve sayfa tasarımcısı eksikliği baş gösterir. Çok emek yoğun bir çalışmayla tüm sorunlar çözülür ve “Fikir İşçilerinin Sesi” Basın, 3 gün boyunca çıkar. Basın’ın Genel Yayın Müdürü, Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü olan Abdi İpekçi’dir.

10 Ocak’ın farklı yüzleri

Patronlar, “gazete çıkarmama” kararıyla gazetecilere tanınan özlük haklarını reddetmektedir. Bu yönüyle “patron-işçi” karşıtlığı ve çatışmasıdır 10 Ocak. Bu karşıtlığı görünür kılmış ve ilan etmiştir. Örneğin Dünya gazetesinin sahibi Falih Rıfkı Atay, bu yasaya kadar “kardeş gibi geçindiğimiz çalışanlarla aramızda hiçbir sınıf ayrılığı hissetmemiştik” diyerek “basında bir fikir işçileri sınıfı icat edilmiş” olduğunu söyler.

Patronların kararı aynı zamanda halkın da üç gün boyunca habersiz kalması anlamına gelmektedir. Gazeteciler bunun farkındadır ve mesleklerinin toplumsal sorumluluğuyla inisiyatif almış, bir adım öne çıkmışlardır. 10 Ocak bu yönüyle “sermaye-halk” çelişkisinin de açığa çıktığı bir gün ve mücadeledir. Bu nedenle de ilk sayısı “Daima Halkın Hizmetindeyiz” manşetiyle çıkar Basın’ın ve “Vatandaşları gazetesiz bırakmamak için fikir işçilerinin çıkardığı” bir gazetedir.

Whatsapp Image 2025 01 13 At 09.39.09

“Çalışan Gazeteciler Bayramı”

10 Ocak, ertesi yıl “Çalışan Gazeteciler Bayramı” ilan edilir. 10 Ocak’ın “bayram” ilan edilmesi fikrinin de Yaşar Kemal’e ait olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyet gazetesi çalışanı Yaşar Kemal, 11 Ocak günü çıkan Basın gazetesinde “Türk Fikir İşçileri ne olursa olsun okuyucularına sesleneceklerdir. Bugünü, bütün Türk işçilerine örnek bir gün olarak göstermeliyiz. Bugünü Türk Fikir İşçilerinin Bayramı ilân etmeliyiz” diye yazarak ifade eder bu fikri. 1971 darbesinin ardından bayram, yerini “gün”e bırakır.

Gazetecilerin çıkardığı Basın, gazetecilerin sahip oldukları toplumsal sorumluluk bilinciyle, her türlü zorluğa ve engellemeye rağmen, kolektif emekle, haklarını ve mesleklerini savunmak üzere çıkardıkları bir gazetedir. Bir mücadele gazetesidir. Gazetecilerin verdikleri mücadelenin hem sebebi hem sonucu hem konusudur. Basın, gazeteciliğin sınıfsal karakterinin öne çıkarıldığında ve örgütlenildiğinde neler başarılabileceğini gösteren bir gazetedir. Aynı zamanda Basın sınıf mücadelesinin bir halk savunusu olduğunu da göstermiştir.

Basın’ın ve 10 Ocak’ın anlamı ve önemi, bugün bilindiğinden ve savunulduğundan çok daha fazladır. Gazeteciliğin sınıf konumu ile meslek karakterinin kesiştiği; pek çok açıdan ilerletici ve örnek alınması gereken bir uğraktır.

Yanlış anlaşılıyor

Bir de yanlış anlama söz konusu 10 Ocak’la ilgili. “Çalışan Gazeteciler Günü” isimlendirmesi nedeniyle bu günün bir işte fiili olarak çalışan gazetecilerle ilgili olduğunu sananların sayısı oldukça fazla. İşsiz gazetecileri kapsamadığı için 10 Ocak’ın eksik olduğu düşüncesi hakim. Oysa ki buradaki ikilik çalışan ve çalışmayan gazeteciler arasında değil. 10 Ocak’ta karşı karşıya gelenler, gazetecilerin kazanılmış haklarına itiraz eden patronlar ile haklarını ve mesleklerini savunan gazetecilerdir. Gazetelerini üç gün boyunca çıkarmama kararı vererek çalışmayan ve çalıştırmayan patronlara karşı büyük riskleri ve her türlü zorluğu göze alarak çalışan gazetecilerdir söz konusu olan. 

Son söz Basın’ın

“Gazete çıkarmak, çorap fabrikası işletmeye benzemez. Basın yüzde yüz ticari bir müessese değildir. Bir amme hizmetidir.”