25 Aralık 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan iki adet Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kurulu olmak üzere iki yeni kurum kuruldu.
Aile Enstitüsü’nün görevleri, aile yapısının ve değerlerinin korunması, güçlendirilmesi, ailenin sosyal refahının artırılması, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakını, gazi ve gazi yakını ile ilgili politikalara veri oluşturmaya yönelik tün Bakanlık faaliyetlerini kapsayan araştırmaları yürütmek…. Diye sıralanırken, Nüfus Politikaları Kurulu’nun da doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri inceleyip tedbir alacağını öğreniyoruz, kararnamelerden.
Ardından 2025’in ilk günlerinde Cumhurbaşkanı “müjde”yi vererek, 2025’i “Aile Yılı” ilan etti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da Aile Yılı’nın logosunu internet sitesinden duyurdu.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yapmış olduğu araştırmaya göre, 2024 yılında bilinen en yüksek kadın cinayeti verisine ulaşılmış ve 394 kadın öldürülmüştür. Bu kadınların yüzde 71’i aile içinde öldürülmüştür. Öldürülen 33 kız çocuğundan yüzde 75’i yine aile içinde öldürülmüştür.
Kadınlar, kız çocukları eşit görülmedikleri, baskıcı, ataerkil aile düzeni içinde öğütülüp yok edilirken, kadın istihdamı her geçen gün azalırken, aynı işi yapan kadın ve erkek arasında, erkek kadına oranla yüzde 18 daha fazla ücret alırken, iktidar bu yılı aile yılı ilan etmeyi tercih etti.
Doğan çocuklarını koruyamayan, okullarına yeterli hijyeni götüremeyen, çocuklara bir öğün sağlıklı, hijyenik yemeği sağlayamayan bir ülkenin nüfusun neden azaldığını araştırmak için yeni kurullar kurmasına gerek var mı gerçekten?
Belediyelerin açtığı kreşlerin yasal olmadığı, kapatılacağı söylenirken, bunun kadınları istihdamdan, çocukları laik, bilimsel eğitimden ne kadar uzaklaştıracağı açıkken, bakım yükünü sadece kadına yüklerken nasıl bir aileden ve Aile Yılı’ndan bahsedebiliriz?
Senelerdir yapılan “en az üç çocuk” dayatmasının, Bakanlık’ın Aile Yılı’na ilişkin hazırlamış olduğu logoda da görüyoruz, kadının erkeğin omzunun altında, himayesinde olduğu logoda, üç tane de çocuk var.
Tüm verilerden, geçmiş tecrübelerimizden de gördüğümüz üzere, 2025’in kutsanan ailesi de heteronormatif, kadının evinde bakım hizmeti verdiği, en az üç tane doğurduğu, çocukların laik ve bilimsel eğitimden koparıldığı, güvenli kreşlere erişemediği bir aile olarak planlanıyor.
E tabii, aile olur da tektaşsız, pırlantasız olur mu, derseniz, bakanlığımız onu da düşünmüş ve halka değil ama çalışanlarına bir pırlanta şirketi ile anlaşma yaparak, indirim almış. Kıymetli Gazeteci Ünsal Ünlü’nün X hesabından yapmış olduğu paylaşımla, hepimizin bu müjdeden de haberi olmuş oldu.
Pırlantayı bilmem ama, eşit ailelerin ayda bir sinemaya, tiyatroya gidebildikleri, tatilin lüks değil hak olduğu, çiftlerin istediği kadar doğurduğu, istemezse doğurmadığı, doğurduğuna dair gelecek kaygısı taşımadığı, ilaçsız, hijyenik, sebzeye, meyveye erişebildiği, can güvenliğinin olduğu bir ülkeyi hep beraber yeniden inşa edebiliriz, etmek zorundayız.
2024 yılı Emekli Yılı ilan edilmişti, eskiden emekli ikramiyesiyle ev alabilen emeklilerin, şimdi emekli maaşıyla o evi döndüremediğini gördük.
Bize dayatılanın izinde, bizim de hayallerimiz kısıtlanıyor, dünyamız daralıyor , yaşamak istiyoruz ama bu yaşamanın, yalnızca karın doyurmak, hayatta kalmak olmadığını da biliyoruz. Hayal etmeyi unuttuğumuz gibi, hakkımız olanı talep etmeyi de unuttuk, belki de Z kuşağı dediğimiz bir nesil, hiç öğrenmedi. Demokratik yollarla yeniden sözümüzü yükselttiğimiz bir yıl olmalı bu yıl, istersek aile kurduğumuz, istersek doğurduğumuz, yenidoğanların para uğruna daha hastanedeyken katledilmediği, kadınların sokaklarında özgürce şarkı söyleyebildiği bir yıl. Yoksa adına emekli deriz, aile deriz ama içinde öğütülüp gideriz.