9. Yargı Paketi geçtiğimiz hafta, iktidar partisi tarafından açıklandı ve Meclis'e sunuldu. Etki ajanlığı, 6284 Saylı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu'nda değişiklik yapılması gibi, taslaktan sızan ve kamuoyunda tepki uyandıran düzenlemeler pakette yer almadı. Ancak, siyasi iktidarın geçmişteki baskın,  gece yarısı önergelerinden tecrübe ettiğimiz üzere, tetikte ve takipte olmakta yarar var.

Av. Özlem Günel Tekşen

Pakette bu düzenlemelerin olmaması, hukuk devleti açısından sevindirici. Ancak Paketten çıkan Medeni Kanun’un 187. Maddesinde yer alan Kadının Soyadı düzenlemesi, hukuk devleti, eşitlik ilkeleri bakımından son derece kaygı verici. Şöyle ki, Anayasa Mahkemesi 22 Şubat 2023’te Medeni Kanun’un 187. Maddesindeki “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır, ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir” düzenlemesini ‘eşitlik ilkesini ihlal’ ettiği gerekçesiyle iptal etmişti. Bu iptal kararında, eşitlik ilkesine uygun olarak maddenin yeniden düzenlenmesi için TBMM’ye 9 aylık süre verilmişti. Bu süre geçmesine rağmen bir düzenleme yapmayan Meclis, 9. Yargı Paketi ile AYM’nin iptal ettiği hükmü neredeyse hiçbir değişiklik yapmadan; Anayasa Mahkemesi’ni bir kez daha yok sayarak düzenlemiştir. İktidar, bu düzenlemesiyle hem kadın erkek eşitliğini bir kez daha tanımamakta hem de Anayasa Mahkemesi’nin kapısına fiili olarak kilit vurma hamlelerini sürdürmektedir. 

Gerekçe: “Ailenin bütünlüğü” 

Kadının evlendikten sonra, kendi soyadını kullanmasına izin vermeyen bu düzenlemenin gerekçesine de “Anayasa'mızın 41’inci maddesinde ailenin Türk toplumunun temeli olduğu kabul edilmektedir. Ailenin önemi değerlendirildiğinde, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmaları çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabilecek, çocuğun hangi soyadını kullanacağı ayrı bir tartışma konusu haline gelecektir. Bu durum, Türk toplumunun temeli olan aile bütünlüğüne zarar verebilecektir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen kanun hükmü yeniden düzenlenerek evlenen kadının kocasının soyadını alacağı, ancak dilerse kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabileceği, kadının soyadı, kendi soyadı ile daha önceki kocasının soyadından oluşuyorsa bu soyadlarından sadece birisini evleneceği kocasının soyadının önünde kullanabileceği hüküm altına alınmaktadır.”

Siyasi iktidar, kadının evlenmeden önceki soyadını kullanabilme hakkının çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabileceği bahanesinin arkasına gizlenerek, reisli aile yapısını geri getirme gayretindedir. 

2019 yılında Kırıkkale’de annesi Emine Bulut, gözlerinin önünde babası tarafından öldürülen kız çocuğunun “anne lütfen ölme” feryadı kulaklarımızda iken 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkan, çocukların annelerinin yaşam hakkını koruyamayan iktidarın, kadının temel isim hakkı üzerinden çocukları düşünüyormuş gibi yapması trajikomiktir. 

Kadının soyadı mücadelesi

Türkiye’de bir kişilik hakkı olarak kadınların soyadı mücadelesi, 30 yıllık hukuki mücadeleye dayanmaktadır. Hukuk literatürüne “Ünal Tekeli Davası olarak” giren davada, Av. Ayten Ünal Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürdüğü mücadelesi ile kadının kendi soyadını kullanma hakkını kazanmıştır. 

Gelinen aşamada, 30 yıllık bu hukuki mücadelenin Anayasa Mahkemesi tarafından da Medeni Kanunun ilgili maddesi iptal edilerek, tanındığı görülmektedir. Ancak, siyasi iktidar, Anayasa Mahkemesi’ne meydan okuyarak kadın erkek eşitliğini bir kez daha yok saymaya çalışmaktadır. 

Hiçbir çocuğun, annesinin istediği soyadını kullanmasından zarar görmeyeceği açıktır, iktidar gerçekten çocukları düşünüyorsa, kadın erkek eşitliğini sağlamalı, her gün en az 3 kadının öldürüldüğü bir ülkede 6284 sayılı yasayı tartışmasız ve kararlı bir şekilde uygulamalı, çocuk istismarcılarının afla salınıvereceği torba kanunlarını bir daha geri getirmemek üzere kaldırmalı, çocukların her gün okulda bir öğün ücretsiz, temiz, sağlıklı yemeğe ulaşmasını sağlamalıdır.