Bundan iki yıl önce bir gencin acı çığlığı geldi ve ciğerlerimize saplandı..
Zaman her şeyi bir sis bulutu gibi içine alıyor ve orada eritip zihnimizden siliyor..
Ama bu defa ben unutmadım, silmedim, silinmesine izin vermedim.
Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara, bir mektup ve bir video kaydı bırakarak hayatına son vermeyi seçti..
Sabah saatlerinde yaşadığı binanın önünde cansız bedenini buldular.
Bıraktığı mektuptaki son cümle şuydu:
“19 yaşımı böyle hayal etmemiştim…”
Zeki, akıllı, çalışkan bir çocuk..
Geleceğe dair umutları var..
Özgür olmak, özgür yaşamak, uygar dünyayı kucaklamak istiyor.
Ama babası bir tarikat evinde yaşamasını uygun görmüş…
“Tarikat sohbetlerinden ve toplu ibadetlerden ders çalışmaya vakit bulamıyorum.
24 saatin yalnızca 3 saatini kendime derslerime ayırabiliyorum.
Tarikat evinde, dönem sonlarında kitap okuma programları var.
Bir hafta sürüyor. Sana zorla dayatılan kitapları okumak mecburiyetindesin.
Telefonuna falan da el koyuyorlar.
Ailemin baskıcı bir yapısı var. Onların dayatmalarıyla bu evde kalıyorum.
Yurt dışına gitmek özgür olmak istiyorum…''
Enes’in babası:
“'Kaldığı yer yurt değil, Dört arkadaş aynı evde kalıyorlar, orada da Risale-i Nur okuyorlar. Çocuğumuzun manevi olarak da gelişmesini istediğimiz için orada kalsın istedik, “sonra olmazsa başka arkadaşlarınla kalırsın” dedik. Şikayeti de yoktu, her görüştüğümüzde de iyi olduğunu söylüyordu.''
Ne deseydi!
Söylese anlayacak mıydınız?
“Evet, çok haklısın oğlum, özgürlük güzel şey, sen de bir genç olarak düşündüğün gibi yaşamalı, kendi hayallerini gerçekleştirmelisin. Bu insan olarak en doğal hakkın” mı diyecektiniz?
Zaten sorun da bu değil mi?
Eğer isteklerini, arzularını size rahat bir şekilde dile getirebilseydi;
Sizin onu anlayışla karşılayacağına inansaydı, bu yolu seçer miydi?
Düşünsenize 19 yaşında…
Hayalleri, umutları var..
Doktor olacak..
Bir çok insanı hayata döndürecek..
Âşık olacak, bir kadını sevecek,
Evlenecek, çocukları olacak.. tı!
Ama olmadı..
Çaldığı bütün kapılar, ailesi dahi taşa dönüştü…
Sıkıştı, boğuldu, çırpındı...
Kurtulamadı, ölümü seçti…
Gençler!
Ruhunuzun, bedeninizin başkaları tarafından teslim alınmasına izin vermeyin!
Ailenize sığının, Karakola sığının, Hukuk’a sığının!
Aydın olduğunu hissettiğiniz bir okul öğretmenine sığının!
Ne olursa olsun, başınıza ne gelirse gelsin;
Hiçbir şeyden utanmayın!
Hiç bir şey, sizin hayatınız kadar, ruh sağlığınız kadar önemli değildir!
ANNELER VE BABALAR;
Babam beni yedi yaşında elimden tuttu, yaz tatilinde, Eskişehir'de, Odunpazarı Kütüphanesine götürdü;
Oradaki yaşlı teyzeden rica etti;
"Bu benim ufaklık, her gün buraya gelecek, kitap okuyacak, bitiremediği kitabı akşam eve verirsen sevinirim, zayi olursa kat kat fazlasını öderim."
Ömer Seyfettin'le başladım, Sait Faik, Faruk Nafiz, derken Alphonso Daudet'le yaz tatilini bitirdim..
İstediklerimi okudum, kendi hayallerimi kurdum.
Ne olacağıma, neci olacağıma kendim karar verdim.
Hiç bir zaman babamla aynı futbol takımını tutmadık!
Hiç bir zaman aynı siyasi düşünceyi paylaşmadık!
Ama iyi bir insan, iyi bir yurttaş, vatanseverlik gibi ortak paydalarımız vardı.
Her ne kadar babamın uzaktan beni gözlediğini hissetsem de; bu gözlemlerin kişiliğimin oluşmasına, özgür irademle doğru kararlar vermeme bir destek olduğunu anladım..
Çocuğunuzu ezmeyin! Başkasına da ezdirmeyin!
Çocuklarınız sizin bedeninizin bir parçası...
Kalbiniz gibi, ciğeriniz gibi, gözünüz gibi...
Onların sağlığını nasıl koruyorsanız, çocuklarınızın ruh ve beden sağlığını da koruyacaksınız!
Kırmadan, sıkmadan, eğip bükmeden...
Unutmayın! Hiçbir kötü sonuç hiç kimseye çok uzak değildir!
Enes’in çığlığı
Ergin Erenoğlu
Yorumlar