Anlamak, anlatmak, anlaşmak…
O kadar önemli ki..
Yoksa anlaşmazlık ortaya çıkar!
Peki nasıl anlaşacağız?
Konuşarak ya da yazışarak..
Yani ‘DİL’ ile..
Demek ki önemli olan dil..
Dil bizi diğer canlılardan ayırıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki; “Diğer canlılar da aralarında iletişim kuruyor, anlaşıyor..”
Tabii ki..
Yaşayan her canlı, hayatını sürdürebilmek için ilişki içinde olduğu muhataplarıyla iletişim kurmak zorunda..
Bitki toprakla, Çiçek güneşle, Tavuk Horozla…
Efendim arılar halka şeklinde uçarsa 50 metrede çiçek var demekmiş,  sekiz çizerse 250 metrede..
Tavuk gıdakladığı zaman “tamam yumurtlama işim bitti!” demek istiyormuş…
Koyun “me” leyerek   kuzusuna “ben buradayım” diyor ama, Koç’a karşı hissettiklerini yazıya, şiire dökemiyor..
Oysa  insanların dili farklı;
Gelişmiş semboller, göstergeler, kurallar var..
Mesele dili doğru kullanmak..
Sembolleri,  göstergeleri yerli yerinde kullanmak,  kurallara uymak.
Eğer bunu başarabilirsek, Koyunlar, keçiler, geyikler gibi toslaşmamıza, boynuzlaşmamıza gerek kalmaz.
Hele hele kamuoyuna yazılarıyla, mikrofonda konuşarak hitap eden gazetecilerin, radyo ve televizyoncuların dili doğru kullanması çok çok daha önemli.
Gazetelerde, Radyo ve Televizyonlarda konuşma ve yazım hatalarına o kadar sık rastlıyoruz ki…
Bir gün başka bir yazımızda onu da ele alırız. 
Gazetemiz ‘24 Saat’te köşe yazıları yazan bir dostum, Ağabeyim var: Şener Mete..
Ömrünü bu konuya vakfetmiş.
Türk Dil Kurumu’nun çeşitli toplantılarına katılıyor, bu konuda makaleler yazıyor, kitaplar çıkarıyor.
Güzel Türkçemizin ön önemli hizmetkârlarından biridir Şener abi.
Şimdi haklı olarak soracaksınız: “Şener Mete’nin karasularında senin ne işin var?
Anlaşmamızı sağlayan dili analiz ettiğimiz zaman;  iş, ağzımızdan çıkan seslerle başlıyor.
Bu ses birimlerine ‘fonem’ diyoruz.  Bildiğiniz sesler:  “A, O, Ü,B, K” gibi yani.
Sonra bu sesler yan yana dizilerek nesnelere işaret eden anlamlı kelimeler, kavramlar ortaya çıkıyor.
Biz bu alanın tamamına ‘Göstergebilim’ diyoruz.
İşte Şener abinin konusu bu;  Bu sesler nasıl çıkmalı?
Uzun mu olmalı, kısa mı?. Bu anlamı değiştirir mi?
Kurallı bir cümle nasıl kurulmalı?
Dilde ekonomiyi nasıl sağlarım?
Özneyi fiilin sonuna bir harfle gizlesem nasıl olur?
Tümleci dolaylı mı yapsam, zarfa mı soksam?
Daha neler neler…
Sizin anlayacağınız Şener abinin işi zor!
Bu zor işin adı: ‘Söz Dizimi’ yani “SYNTAX”
Tabi bir de koskoca telaffuz meselesi var..
Genel olarak Gösterge Bilim iki ana başlıktan oluşuyor:
SÖZ DİZİMİ (SYNTAX) VE ANLAM BİLİM (SEMANTİK)
Benim işim kolay!
Şener abiye bir avuç kelime verirseniz, “şimdi ben bunları nasıl sıralayayım?  Hangisini nesne, özne, yüklem yapayım?  Okurken nasıl vurgulamalıyım?  Devrik olursa anlam güçlenir mi, yoksa sadelik mi daha önemli?”   Uğraş babam uğraş…
Bana bir avuç kelime verilse; “Halay başı kim olsun, hangisinin eline mendili vereyim” derim..
Benim işim kelimelere takla attırmak, kelimelerden çete kurarak oraya buraya saldırmak…
YANİ SEMANTİK!
Üniversitede ‘Göstergebilim’ dersleri verirken içimden hep  “işin şu kurallar, dizilimler bölümü bitse de semantiğe gelsek” diye düşünürdüm.
Sözgelimi dini ritüellerle ironi yapmak semantiğin konusudur:
“Allah Yürü Ya Kulum demiş!”  “Rabbena Hep bana!”,  “Anası kadir gecesi doğurmuş!”….
Yani kelimeler başka, anlatılan konu başka, ima edilen şey yine başka…
‘Semantik’ ; Gösterge bilimin en renkli, en zevkli, en maceralı sahası.
Ama  o sahada dikkatli yürümezseniz mayınlı arazi gibidir maazallah..
İş kazasına uğrayan çok yayıncıya tanık olduk. Mesleklerinden oldular..
İşte o yüzden  oraya gelmeden önce, mutlaka Şener Mete istasyonundan geçmek gerekiyor…
Eğer Türkçeyi doğru, kurallı kullanırsanız, onunla anlatamayacağınız hiçbir şey yoktur..
Türkçe zengin bir dil!
Ama onu kullanan fakirse… Onu bilemem…