Bilinmedik bir yola girdiğimizde, karşımıza onlarca patika çıkar. Bazen rotamız istikbal, bazen ise telafi noktasında, dönülecek bir çıkmaz sokak olabilir. Bu noktada, çelişkilerde kaybolup, ‘karar vermenin derin sancısı’ içine girmekten kendimizi koruyabilir miyiz?

Şems Hür

Hayatımız, aslında aldığımız kararların içinde şekillenir. Her gün küçük ya da büyük, bilinçli ya da bilinçsiz bir dizi tercihte bulunuruz. Bu tercihler, bizi biz yapan öğelerin temel taşlarını oluşturur. Ancak karar verme eylemi, çoğu zaman bir çelişkiyle el ele yürür. Peki, neden kararlarımızda bu kadar çok çelişki yaşarız? Çelişki, insanın doğasına mı işaret eder, yoksa sadece zayıflığımızın bir yansıması mıdır?

Bir karar verirken zihnimiz, sayısız ihtimalin karmaşasında gezinir. Bu süreçte farklı değerlere, arzulara ve korkulara kulak veririz. Mesela, kariyer odaklı bir insanın daha fazla çalışması gerektiğini bilmesi; ama aynı anda ailesiyle vakit geçirme arzusunu hissetmesi, tipik bir çelişki örneğidir. Burada çatışan iki değer vardır; başarı arzusu ve sevdiklerine duyulan bağlılık. Karar alma süreci tam da bu noktada zorlaşır; çünkü insan, çoğu zaman ‘iki iyi’ ya da ‘iki kötü’ arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. 

Ne istediğini bilmiyorsa insan, ne istemediğine yönelebilir. Bu karar sürecini hızlandırır, çünkü içgüdümüz ve savunma mekanizmamız, maalesef negatifi pozitiften daha çabuk algılar. Algıdaki seçiciliğin ikilem noktasında, bilinçsizce önce kendimi korumalıyım güdüsü, manidar bir durum gibi gözükse de, umulmadık noktada bize kolaylık sağlayabilir.

Pek tabii yapacağımız tercihlerin farklı sonuçları olacaktır. Burada unutulmaması gereken ve bahsi geçmezse psikolojinin doğasına aykırı olacak ‘pişmanlık’ hissiyatıdır.

Ancak pişmanlık doğru bir psikoloji değildir. Çünkü her birimiz, hamlelerimizi bu noktaya gelmeden yönetebilecek akla ve kapasiteye muktediriz. 

İnsan, yeri gelir çabuk yıpranır hale geliyor, yaşanmışlıkların verdiği darbeler, önce çiziklere sonra büyük yaralara yol açabiliyor. Oysaki unutulmaması gereken, o bölgenin tahammülsüzleşse de, aslında güçlenerek, artık darbeleri absorbe edecek hale gelmesidir. Kaza yapanın her zaman daha temkinli olması gibi, sonucunu bildiğiniz zaman, olasılıktan kaçınmaktaki tavrınızda biraz daha farklı, daha ölçülü oluyor.

Çelişkinin anahtarı karardır. Kararın çelişkisinin anahtarı ise kararlılık.

Özetle, eğri doğru ne yapıyorsak, arkasında durabilme cesareti, bize hareket ve ilerleme noktasındaki basireti sağlamak adına son derece önemlidir.

Çelişki insan olmanın özüdür. İnsan, hem mantıklı hem de duygusal bir varlık olduğundan, kararlarında bu iki yön arasında sıkışıp kalır. Çelişkiler, bir zayıflık gibi görünse de, aslında derinlemesine düşünüldüğünde, varoluşumuzun renkliliğini ifade eder. Eğer her karar net, her seçenek açık olsaydı, yaşamın karmaşıklığı ve derinliği de kaybolurdu. 

Çelişki, aynı zamanda özgürlüğümüzün bir kanıtıdır. Özgür olduğumuz için karar veririz; ancak bu özgürlük, aynı zamanda sorumluluk yükler. Her karar bir yol ayrımıdır ve seçtiğimiz her yol, diğer seçenekleri geride bırakmamız anlamına gelir. İşte bu kayıp hissi, çelişkinin de en büyük kaynağıdır.

Karar ve çelişki arasındaki bu tango, aslında bize bir şey öğretir; Yaşam, netlik değil, belirsizliktir. Çelişkilerimizle barışmak, insan olmanın kırılganlığını ve eşsizliğini kabul etmek demektir. Belki de çözüm, çelişkiden kaçmak değil, onu kucaklamaktır. Çelişkilerimizi, daha bilinçli ve daha derin kararlar alabilmek adına bir yön gösterici olarak görmek mümkündür.

Nietzsche’nin “Kendi doğrularını yaratmaya cesaret eden bir insan, yalnızca kararlarında özgür olur” sözü, çelişkilerimizle yüzleşmenin ve onlarla barışmanın önemini vurgular niteliktedir. 

Kararlar ve çelişkiler, yaşam yolculuğumuzun ayrılmaz parçalarıdır. Bizi yoran ama aynı zamanda büyüten bu içsel çatışmalar, insan olmanın zenginliğini ve karmaşıklığını ortaya koyar. Çelişkilerimizi ve ikilemlerimizi farkedip, kararlarımızı düşünerek yönetebilmek, yerinde bir yaklaşım olacaktır.Çelişkiyle barıştığımızda, belki de daha özgür, daha bilinçli bir yaşamın penceresini aralarız.

Hegel’in dediği gibi;

“Düşünce, çelişkiyle başlar.”