Haydi gelin bugün hep birlikte mayınlı bir arazide dolaşalım…
Tehlikeli sularda yüzelim…
Yani “güzel” nedir? Kimdir?  Sorularına cevap arayalım.
Şimdi hemen diyeceksiniz ki:
“Güzellik anlayışı kişiden kişiye değişir!”
Yaa! Öyle mi?
O zaman ben de size sorarım?
Kimden kime değişir? Kaç kişiden kaç kişiye değişir?
Madem herkesin güzellik anlayışı farklı;
Öyleyse Muhtarın kızı Fadime’ye her gün görücü gelirken,
Ağanın kızı Seher neden yıllardır kapısını çalacak kısmetini bekliyor?
İşin şakası bir tarafa;  “güzel nedir, kimdir” sorusu cevaplanması en zor sorudur..
Bu soru, Yani “güzel nedir” sorusu, Felsefenin alt disiplerinden biri olan “Estetiğin” konusudur.
Ve felsefenin en zor, en çetin konusudur..
Çünkü  Bilimin, Felsefenin temel sorunlarına;  aklımızla, deney ve gözlemlerimizle, duyularımızla cevap ararız.
Ama estetik alanındaki sorulara duyularımızla değil DUYGULARIMIZLA, HİSLERİMİZLE cevap aramaya çalışırız.
Bir şeyi izlerken bizde uyardığı haz ve tatmin, ruhumuzda bıraktığı lezzet… 
“Güzel” sorusuna işte bunlarla cevap bulmaya çalışırız.
Ama yine de güzeli güzel yapan ortak değerler yok mudur? Elbette vardır.
Bu arada Tıp alanında uygulanan estetik müdahaleler yani “Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif cerrahi” alanıyla bizim “Estetik”konumuz farklı.
Çünkü “Estetik”  yalnız insanın değil;  bir ağacın, çiçeğin, dağların, denizlerin güzelliğini de kendisine konu edinir.
Hiç mi ortak noktaları yok? Elbette var!
Güzelliği “altın oran” adı verilen bir orana bağlayan bir görüş var.
(Görüş demeyelim de kural diyelim, altın oran’cıları kızdırmayalım)
 Altın oran, taa  ilk çağa, antik döneme, Euclides’e dayanıyor. 
Ama, Pythagoras ve daha sonra da Leonardo da Vinci tarafından estetik ve güzellikle ilişkilendiriliyor.
Altın oran, bir bütünün iki parçaya öyle bir bölünmesiyle oluşur ki; 
Bu bütünün; büyük parçasının, küçük parçasına oranı 1.618 olarak belirlenmiş. 
Yani yaklaşık olarak 5/8 ya da 8/13 diyebiliriz.
Böyle bir oranın mimaride, sanatta uygulanması halinde güzelliğin ve estetiğin sağlandığı kabul edilir.
Hatta bu oranın doğada da var olduğuna inanılır. 
O yüzden estetik ve plastik cerrahlar insan vücudunda da böyle bir ölçüden söz ederler. 
Altın Oran,  güzeli güzel yapan, olmazsa olmaz bir ölçü mü?
Klasik sanatlarda, mimaride sanatçıların, mimarların, mühendislerin  bu konuyu çok önemsediklerini biliyorum.
Hatta Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakültesinde Sanat Felsefesi ve Estetik Dersleri verdiğim sırada bir mimar hocamızın koluna altın oran dövmesi yaptırdığını hayretle gördüm.
Tabi biz felsefeciler, her şeye baktığımız gibi bu konuya da kuşkuyla bakarız: 
Modern sanatlarda altın oran,  önemini, vazgeçilmezliğini ne kadar koruyor?
Salvador Dali’nin şaheserlerinde çizdiği objelerde, insan bedenlerinde; altın orandan ne kadar söz edebiliriz?
Ya da kübist eserlere bir bakın; Orada neyin oranından söz edebiliriz ki?
Picasso’nun resimlerini inceleyen bir sanat eleştirmeni sormuş:
“Bu ne biçim bir balık?”
Picasso cevaplamış: “Bu bir balık değil, bir resim…”
Peki bu alana niçin “sanat felsefesi” değil de “estetik” diyoruz?
Çünkü sanat bir insan etkinliğidir.
İnsanı insan yapan bir yüceliktir.
Oysa estetik; doğadaki bütün güzellikleri konu olarak ele alır.
Yani sizin anlayacağınız Sanat felsefesi, estetiğin bir alt kümesidir.
Şimdi gelelim güzelin değişmeyen ölçülerine:
Zamanda, mekânda kalıcı olmak.
Yani dünyanın her yerinden insanlar, onlarca yıldır,  Ergin’in çizdiği çöpten adamlar için değil; Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı için müze önlerinde kuyruğa giriyor.
İnsanlarda ortaklaşa hissettirdiği haz ve tatmin duygusu, Ona yaklaşabilme arzusu.
İnsanlarım onu talep etmesi, ve bu talebin ona yüklediği mali değer.
Madem işi maddi değere kadar getirdik. 
“Pragmatik estetik” anlayışından söz edelim bir iki kelimeyle:
Pragmatiklerin estetik anlayışı, bir eserin, ya da ürünün üretiminin kolaylığı, ham maddesinin ucuzluğu, kullanışlılığı, buna bağlı olarak da yüksek talep görüp iyi kazanç getirmesine dayanıyor.
“Yani ne ki faydalıdır, o güzeldir!” Pragmatizmin ana vatanının Amerika’ya ne kadar yakışıyor değil mi?
Ama en azından artık biliyoruz ki Güzellik öyle kişiden kişiye değişmiyor!
Boş verin güzeli müzeli!
Size bir şey olmasın!
Asıl önemlisi: ŞANSINIZ GÜZEL OLSUN…