Donald Trump, 20 Ocak itibarıyla ABD'nin 47. Başkanı olarak yeniden Beyaz Saray'ın patronu olacak. Ancak, daha Oval Ofis'e adım atmadan yaptığı açıklamalara bakılırsa, dünya II. Trump döneminde zorlu bir dört yıl yaşayacak.

Panama Kanalı ile Kanada ve Grönland'ı ABD topraklarına katmak istediğini açıklaması, O'nun başkanlık dönemini kapsayacak olan 2025-2029 yıllarının dünya açısından pek kolay geçmeyeceğinin bir işareti aslında...

Trump, seçim kampanyasını yürütürken, Rusya-Ukrayna Savaşı ile Hamas-İsrail çatışmasını bitireceğini taahhüt etmişti. Nitekim, 15 Ocak'tan itibaren Hamas ile İsrail arasında ateşkes anlaşması nihayet gerçekleşti. Anlaşmayı dünyaya ilk duyuran ise Trump'tı. Mevcut başkan Joe Biden ile ateşkesin tarafları olan İsrail ve Hamas sözcüleri dahi Trump'ın duyurusunun ardından açıklama yaptılar. Resmen göreve başlamasa bile Amerikan devletinin askerî/sivil bürokrasisi, fiilî başkanın isteklerine uymuştu.

Hamas-İsrail ateşkes anlaşmasının, Beyaz Saray'daki devir teslim töreninden bir gün önce yürürlüğe girmesi kararı ise son derece mânidardı. Amerikan basınına göre Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya telefonda baskı yaparak ateşkes sürecine kapı açmıştı. Ateşkes anlaşmasının ardından yaptığı açıklamada, "Daha başkan olmadan bunları yaptım. Beyaz Saray'a gittiğimde (dünyaya) barış getireceğim" diyecekti.

Büyük ihtimalle, Beşar Esad'ın sürpriz bir şekilde düşürülmesi ve "Yeni Suriye"nin oluşum sürecinde de Trump'un parmağı vardı. Şimdi sıra Rusya-Ukrayna Savaşı'nda... Görünen o ki; yakın gelecekte bu hususta da somut bir takım gelişmeler yaşanacak.

Ne var ki; dünyaya barış getireceğini söyleyen Trump, diğer taraftan savaşı gündeminden düşürmeyerek, tutarsız ve çelişkili bir dış siyaset takip ediyor. Panama Kanalı ile Grönland'ı ABD'nin bir parçası yapmak için gerekirse askerî müdahalede bulunabileceği mesajını dahi verebiliyor. Trump'ın "barış" söylemi, diplomatik ve siyasî bir oyun sadece... Esasında politik bir yalan.

Ortadoğu'da yeni Suriye'nin kurulması; bununla bağlı ve ilişkili olarak sağlanan Hamas-İsrail ateşkesi, bir barış sürecinden ziyade ABD'nin emperyal politikalarındaki taktiksel değişimlerinin dışavurumu gibi görünüyor. Ortadoğu'da, ABD ve İsrail'in yönetimindeki "savaş oyunu"nunda elde edilen emperyalist kazancın, "ateşkes" adı altında yeni bir jeopolitik statükoya dönüştürülmesi, Trump'ın ağzından dünya kamuoyuna 'barış!' gibi yansıtılıyor. 

Şimdi yeniden gelelim Trump'ın Grönland, Panama Kanalı ve Kanada'ya dönük tehditlerine... Trump'ın göz diktiği Grönland'ı, Kanada'nın stratejik konumundan bağımsız görmemek gerekir. Grönland Adası, Kanada'nın kuzeyden deniz komşusu durumundadır. Grönland'ın, buzulların erimesi sürecinde çok zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğu anlaşılmış; bu da hâliyle emperyalist devletlerin iştahını kabartmıştır. Sadece 57 bin kişinin yaşadığı Grönland'da zengin petrol kaynaklarının yanısıra çok değerli ve nadir olarak görülen mineraller bulunmaktadır. Çağın teknolojisi için en gerekli zengin maden yatakları da yine Kuzey Kutup noktasındaki Grönland'da...

"Arktik" olarak adlandırılan bu bölgede bulunan Grönland, Rusya'nın doğusu ve Kuzey Avrupa ile de komşu... Oldukça stratejik bir alan...  Çin ve Rusya'nın da ilgi alanında bulunan Arktik bölgesi gelecekteki yeni ve hareketli ticaret yollarından biri olabilir. ABD'nin askerî hava üssünün bulunduğu Grönland'ın Trump açısından bir önemi de şu: Rusya ile olası bir savaşta Grönland'daki askeri üs, âdeta erken bir uyarı sistemi işlevi görecek. Kanada'yı ABD topraklarına katmak isteyen Trump, böylece Grönland'ın güvenliğini garanti altına almak istiyor.

Panama Kanalı ise dünyanın en önemli deniz ticaret yollarından biri olarak ABD açısından özel bir önem taşıyor. 1999 yılında bir dizi anlaşmanın sonucu olarak ABD'nin Panama'ya devrettiği bu kanala Trump'ın göz dikmesinin en önemli sebeplerinden biri Çin faktörü oldu. Dünya ticaretinde artık tartışılmaz bir ağırlığa sahip olan Çin'in kargo gemileri kanal trafiğinin neredeyse dörtte birini oluşturuyor. İşte Trump, hem Çin'in hem de başka ülkelerin ticaretini denetlemek ve belki de yeni vergilerle Amerikan ekonomisini güçlendirmek, böylece ülkesinin kanaldaki siyasî-iktisadî ağırlığını artırmak istemektedir. 

Trump'ın seçim döneminde taktığı şapkada ne yazıyordu? "Make America Great Again..." Türkçe okursak; "Amerika'yı yeniden harika yap..."

Trump, ABD'nin dünya ticaretindeki gücünü ve hâkimiyetini pekiştirerek yeni bir dönemin kapılarını açmak istiyor. Çin'e, Rusya'ya, Kuzey Kore'ye gözdağı vererek bir bakıma Amerikan emperyalizminin elde edeceği yeni "pasta"lara rakip ve hatta ortak kabul etmeyeceğini dolaylı olarak ifade etmiş oluyor. 

Dünyanın çeşitli bölgelerinde 800 civarında askerî üssü bulunmasına rağmen yeryüzünde ABD'nin ayak izlerini çoğaltmaya ve modern sömürgecilikte suyun başını tutmaya çalışıyor. Trump'ın dillendirdiği bu yayılmacı üslup, ABD'nin gelecekteki yeni emperyal politikaları hakkında bize ipuçları veriyor... Galiba dünya, yakın gelecekte yeni bir jepolitiğe evrilecek... Kimbilir; Trump'ın seslendirdiği politikalar, yeni bir dönemin ayak sesleri olabilir.