Türk Aydınlanma Devrimi'nin esin kaynaklarını yalnızca dönemin "Muasır Medeniyet"lerinde aramak bütünüyle doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

Hakan Akpınar

Siyaseten yüzü Batı'ya dönük olan Atatürk, kültürel olarak sırtını engin Türk tarihine dayamıştır. Dolayısıyla Aydınlanma Devrimi'nin köşe taşlarını oluşturan siyasal/toplumsal devrimlerin ruhunu modern-muasır Batı medeniyetlerinin yanısıra Türk tarihinde aramak durumundayız. Bu devrimlerin esin ve referans kaynakları sadece Orta Asya Türk tarihinde değil, büyük Türk-İslâm devletleri olan Selçuklu ile Osmanlı asırlarında da vardır. 

Örnekse; Atatürk'ün yaptığı Şapka Devrimi, bizim tarihimizde bir ilk değildir. Başlık (şapka) devrimi, ilk olarak Osmanlı Padişahı II. Mahmud zamanında gerçekleştirilmiştir. 

II. Mahmud, 1828 yılında yayınladığı Kıyafet Nizamnamesi ile başa giyilen sarık ve kavuğu kaldırmış, yerine fes getirmiştir. Ayrı olarak, bu nizamname ile devlet dairelerinde ve orduda ceket ile pantolon giyilmesini şart koşmuştur.

Sarığın, kavuğun ve onunla birlikte giyilen şalvar tarzındaki kıyafetlerin kaldırılması Osmanlı toplumunda büyük itirazlara yol açmıştı. Öyle ki, yeniliklere karşı çıkan Osmanlı'nın muhafazakâr kitlesi ve ulemanın büyük bölümü, Sultan II. Mahmud'a cephe almıştı.

Bu çevreler, Osmanlı Müslüman halkının geleneksel giyim tarzını İslâm kültürünün bir parçası olarak kabul ettiği için fes ve kıyafet devrimine pek iyi bir gözle bakmamıştı. Hatta Sultan Mahmud, ulema ve muhafazakâr kesim arasında "Gâvur Padişah" olarak anılır olmuştu. Ancak zaman içerisinde muhafazakâr halk fesi kabul etmişti. Fes, pantolon, ceket, zamanla devlet daireleri ile ordu mensupları arasında ve başta İstanbul olmak üzere şehirlerde yaşayan halk tarafından benimsenmişti. Daha ilerisi fes, Osmanlı Türklüğü'nün bir nişânesi olarak neredeyse bütün dünyada tanınmıştı. 

Şu ayrıntıyı atlamamak gerekir; II. Mahmud, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırarak, batılı tipte yeni ve modern bir ordu kurmuştur. Böylece yeniçeri ağalarının saray üzerindeki vesayetini sonlandırmıştır. Tanzimat Dönemi'nin hazırlayıcısı bir padişah olmak vasfıyla II. Mahmud, günümüzdeki modern Türk ordusunun temellerini atan yenilikçi ve devrimci bir hükümdar olarak değerlendirilir. Askerî okulları açarak Osmanlı-Türk gençlerinin bilimsel metodlarla eğitim almasını sağlamış; yeniçeri kıyafetlerinin yerine ceket ve pantolon tarzında üniformalar giyen yeni Türk subaylarını tarih sahnesine çıkarmıştır. Şu gerçeğe de dikkat çekmek gerekir; modern bilim, Osmanlı'ya askerî okullar sayesinde girmeye başlamıştır. Mühendishane, baytarlık mektebi, tıbbiye-eczacılık mektebi ve benzeri bilim kurumları askerî okulların çatısı altında gelişmiştir. Özellikle cerrahî hekimlik hususunda bu dönemde önemli ilerlemeler sağlanmıştır.

II. Mahmud, Osmanlı-Türk tarihinde ilk resmî gazete olan Takvim-Vekâyî'yi çıkaran padişahtır. Haftalık olarak yayınlanan gazete, Osmanlı Türkçesi'nin haricinde Fransızca, Rumca, Ermenice, Arapça ve Farsça dillerinde de basılıyordu. Takvim-i Vekâyi'de resmî ilanların yanısıra iç ve dış hadiselere dair haberler yayınlanıyordu.

Bu gazete, Şinasi ve Agâh Efendi tarafından 1860 yılında kurulan ilk özel gazete olan Tercüman-Ahval'in öncüsü olarak değerlendirilebilir.

II. Mahmud'un yenilik ve reformları bu yazıya sığmayacak kadar fazladır. Biz, en önemli açılım ve reformlarından birini daha hatırlatarak bu bahsi kapatalım. 

II. Mahmud'dan önce Osmanlı Devleti'nin millet anlayışı gayrımüslim unsurlar üzerinden tarif edilirdi. Sultan Mahmud, yaptığı şu açıklama ile "Osmanlıcılık" kavramınının ana ilkesini oluşturmuş; millet tarifini Osmanlı devletinin sınırları içinde yaşayan bütün gayrimüslim unsurlara da teşmil etmişti:

"Ben tebaamın Müslüman'ını camide, Hıristiyan'ını kilisede, Mûsevî'sini havrada farkederim; aralarında başka bir fark yoktur..."

Osmanlıcılık kavramı, Sultan Mahmud'dan sonra tahta çıkan Abdülmecid tarafından devletin resmî politikası haline getirildi. Ne çare ki uygulanan bu yeni politika, gayrimüslim unsurların Osmanlı İmparatorluğu'ndan kopmalarının önüne geçemeyecekti.