Çalışma, bir işçi için yalnızca gelir getirici bir işte bulunma değildir. Emeğinin değerli, varlığının başkalarına yararlı olduğunu gösteren, bu yolla da önce kendisiyle sonra bir parçası olduğu toplumla saygın bir ilişki kurmasını sağlayan süreçtir.

Emek gücünün değerini belirleyen “ücret”ten başlamak üzere özlük hakları ve işyerindeki ilişkiler işçinin insani, sosyal, kültürel varoluşuna anlam verir. Daha doğrusu, böyle olması gerekir. Oysa ki günümüzde çalışma hayatı bunun tam tersini getiriyor. Düşük ücretler, güvencesiz işler, insani olmayan ilişkiler çalışanların çok büyük bir kısmı için yoksulluğun yanı sıra değersizleşme, özsaygı yitimi, umutsuzluk ve benlik yıkımına neden oluyor. "Bir insanın kendisine yapacağı en büyük saygısızlık burada çalışmak" diyor örneğin bir çağrı merkezi çalışanı. Bu düşünce, tek başına ücret düşüklüğünden veya uzun çalışma saatlerinden kaynaklanamaz. Bir çalışanın kendine olan saygısını kaybetmesi, insani varoluşuna karşı girişilen sistematik ve topyekûn bir saldırı sonucu olabilir ancak.

Ekonomik büyüklüğü giderek genişleyen çağrı merkezi sektörü, çalışanlarının eğitim düzeyi en yüksek sektörlerden de biri. Çalışan sirkülasyonu da çok yüksek. Tüm sektörlerde görülen ve çalışma hayatının esasını oluşturmaya başlayan esnekleşme ve güvencesizleştirme bu alanda oldukça yaygın. Ücretlerin çok düşük, yol-yemek gibi ücret dışı ödeneklerin yok seviyesine yakın olduğu sektörde mobbing ve iş stresi de dayanılamaz seviyelerde.

Çağrı merkezi sektörü sürekli büyüyen belki de tek sektör. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Temmuz 2024 verilerine göre telekomünikasyon alt yapısında ve posta hizmetlerinde çalışanların da bulunduğu 07 nolu İletişim işkolunda toplam 203 bin 132 işçi var.  Bunların yaklaşık 145 bini çağrı merkezi çalışanı. Bu sayı her geçen gün artıyor. İşkolunda faaliyet gösteren 7 sendikanın 5’i yüzde 1’lik ülke barajını aşmış halde. Telekom, PTT, RTÜK gibi işyerlerine değil de çağrı merkezi alanına yoğunlaşan 3 sendikanın 2’si baraj üstü. Bu alanda imzalanmış toplu iş sözleşmesi oldukça az ama örgütlenme ihtiyacı ve talebi ağır çalışma koşullarına paralel olarak her geçen gün artıyor.

Bu yazının ilk paragrafında yapılan alıntı, Ceyder İletişim’de çalışan bir çağrı merkezi çalışanından. Firmalara çağrı merkezi hizmeti veriyor Ceyder. Örneğin aldığınız bir ürünle veya platform aboneliğinizle ilgili müşteri hizmetleri temsilcisiyle görüşüyorsanız veya bir müşteri hizmetlerinden arandıysanız, Ceyder veya benzer bir şirket çalışanıyla görüşüyorsunuz demektir.

Her geçen gün hızla büyüyor bu şirket. 2021’de Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketler listesinin 30’uncu sırasında. Bir sene sonra, yıllık yüzde 623 büyümeyle listenin 22’nci sırasına yükselmiş. Şimdilik bine yakın çalışanı var. Çalışanlarının büyük kısmı altı ayını doldurmadan şirketten ayrılıyor. İŞKUR’un istihdam teşvikleriyle sürekli işe alım yapıyor ama teşvik süresi dolduğunda şirket bünyesine alınarak çalıştırılanların oranı oldukça düşük. Kötü çalışma koşulları nedeniyle bu şirkette çalışma hayatının çok kısa olduğunu söylüyor çalışanlar. Ücretler ve özlük haklarının yaşanılamaz, insani ilişkiler ve görülen muamelenin katlanılamaz boyutta olduğuna ilişkin çok sayıda beyan var.

Çağrı merkezlerinde emek sömürüsü, mobbing ve suistimalin çok yoğun olduğu zaman zaman gündeme gelir. Dolayasıyla, yazının başında ifade edildiği gibi, yoksulluğun yanı sıra değersizleşme, özsaygı yitimi, umutsuzluk ve benlik yıkımının en yoğun yaşandığı yerlerin başında geliyor çağrı merkezleri. Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir de “üçüncü binyılın fabrikaları” dediği çağrı merkezlerindeki sömürünün ve güvencesizleşmenin boyutlarını, Türkiye çapında yürütülen bir alan araştırmasına dayanan “İnatçı Köstebek - Çağrı Merkezlerinde Gençlik, Sınıf ve Direniş” kitabında gözler önüne seriyor. 

Çağrı merkezi çalışanlarının enformel örgütlenme deneyimleri de oldu yakın geçmişte. Sendikal örgütlenmeye ve toplu sözleşmelere ihtiyaç oldukça belirgin alanda. Sektörün ekonomik hacmi de bu sektörde faaliyet gösteren şirketlerin karları da her geçen gün artıyor. Çalışanların maruz kaldığı sömürü ve baskı da öyle. İŞKUR şirketleri istihdam için teşvik ediyor. Çalışanların da örgütlenme ve maruz bırakıldıkları koşullarla mücadele ederek kazanım elde edebilmeleri için teşvik edilmesi gerekiyor.