Cumhuriyet yarın 101 yılı geride bırakıyor. Özellikle son 10 yılda hayati organları hasar almış olan Cumhuriyet’in neye rağmen, nasıl kurulduğuna ve geleceğinin nasıl şekilleneceğine ilişkin tartışmalar bugünlerde oldukça yoğun. O nedenle bazı gerçeklikleri hatırlamakta ve bugünün şartlarında yeniden düşünmekte fayda var.

Gökhan Bulut

Şunu baştan ve net şekilde ortaya koymak lazım ki Cumhuriyet, emperyalizme ve Osmanlı saltanatına karşı ulusal bir isyanın ve demokratik bir örgütlenmenin ulaştığı sonuçtur. Savaş yıllarında 1918-1920 arasında doğuda 11, batıda 15, Trakya’da 4 olmak üzere toplam 30 kongre toplandı. Kongrelerde 588 farklı kişi delege oldu.

Delegeler genelde asker, bürokrat ve varlıklılar olmakla birlikte köylü temsiline de özel önem veriliyordu. Kongreler, Osmanlı monarşisini daha Meclis kurulmadan, fiilen ve aşağıdan geçersiz kılan demokratik temsille oluşturulmuş yerel iktidar ve direniş kurumlarıydı.

Anadolu’da bir diğer önemli mücadele unsuru da halk mitingleriydi. Bazı mitingler oylamalara ve direniş kararlarının alınmasına sahne oldu.

Kuva-yi Milliye’nin temeli olan komiteler, yerelde ikili iktidar oluşturan; insan, mühimmat ve maddi kaynak sağlayan halk örgütlenmeleriydi.

Süreklilik ve kopuş

Cumhuriyet, kendi döneminin içinde bir "süreklilik ve kopuş"tur. 19’uncu yüzyılda hızlanan demokratikleşme mücadelesi ve 1908 istibdada karşı hürriyet ihtilalinin ardından beliren hareket, işgale karşı direnişle birleşmiş; mücadelenin yönü, iradesi ve kadro devamlılığı büyük oranda korunmuştur.

Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’nin önderliğini almasıyla ise doğuculuk, bölgeselcilik, mandacılık, Osmanlıcı restorasyonculuk tasfiye edilmiş; direniş 19’uncu yüzyıl devrimlerinin en önemli ve başarılı halkalarından biriyle sonuçlanmıştır.

Laik karakterli

Cumhuriyet, laik karakterli bir devrimdir. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması; eğitim, gündelik yaşam ve yönetsel mekanizmalarda dinin belirleyiciliğinin sonlandırılması; kadınların siyasal ve sosyal yaşama katılımı, devrime karakterini veren laiklikle mümkün olmuştur.

Bugün geriletilen laiklik Türkiye’de anti-emparyalist mücadelenin ve Cumhuriyet'in kurucu dayanağıdır. Basit bir üst-yapı düzenlemesi ve anayasa tartışmalarının sıradan bir nesnesi değil eşit yurttaşlığın sosyolojik ve hukuki temelidir. Varlığı ve/veya yokluğu tek başına tartışılamaz.

Hayatının çoğu saldırı altında geçti

Cumhuriyet, hayatının yarıdan fazlasını karşı-devrimcilerin iktidarıyla ve kendisine yönelen (bütünlüklü olmasa da bağdaşık) ideolojik saldırılarla geçirdi. Bugün bazı kimseler tarafından “hedefini gerçekleştiremediği” için eleştirilen Cumhuriyet, kendi hükümetlerince hedefe kondu ve yıllar içinde yönetimde Amerikancılık/NATO’culuk, ekonomide vahşi liberalizm, toplumda gericilik ve tarikatlar örgütlendi. Bunlar sonunda “devlet”te buluştu. Hal böyle olunca Cumhuriyet 101 yaşına karşı-devrimin gölgesinde, monarşik bir yapıda, sömürü ve yoksulluk programı altında, savaş ihtimalinin gölgesinde ve kendi köklerini arayarak giriyor.

Herkesin geleceğinden endişe duyduğu Cumhuriyet’in kazanımlarının korunması ve geliştirilmesinin yegane yolu her anlamda eşit, sömürüsüz ve özgür bir cumhuriyetin inşa edilmesidir. Böyle bir cumhuriyetin inşası da geçmişteki kazanımların sahiplenilmesi ve tarihsel dayanakların önemli bir kısmının kurucu dönemlerden seçilmesini gerektirmektedir.

Özetle, Cumhuriyet’in yaşamı, kendisi için verilecek mücadelenin onu aşmayı hedeflemesine bağlı.

Cumhuriyet’in 101’inci yılı kutlu olsun.