ABD'nin 2011 yılında Esad rejimini devirmek için başlattığı iç savaş, Astana Süreci ile birlikte geçici ve durağan bir statükoya dönüştürülmüştü. Suriye'nin kuzeyini elinde tutan rejim karşıtı güçler, son birkaç yıldır-göreceli de olsa- sessizliğe bürünmüşlerdi. Bölgede etkili olan ve Suriye rejiminin hâmiliğini yapan Rusya ile İran faktörünün bunda önemli bir etkisi vardı kuşkusuz...

Hakan Akpınar

Ne var ki şimdi dengeler aniden değişti. Ukrayna Savaşı ile boğuşan Rusya'nın, İsrail ile cebelleşen İran'ın bölgedeki gücünde ortaya çıkan zaafiyet, HTŞ üzerinden Esad güçlerine karşı yeni bir saldırı başlatması için ABD ile İsrail'e tarihî bir fırsat yarattı. Esasında bu saldırı ile Suriye'deki iç savaşı durdurmak için başlatılan Astana Süreci adlı uzlaşma platformuna da bir darbe vurulmuş oldu.

Son yaşananlar gösteriyor ki, Suriye'deki bu sessizlik, "fırtına öncesi sessizlik"miş. Nihayet fırtına, 27 Kasım'dan itibaren koptu. El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra'nın kabuk değiştirmiş yeni uzantısı olan İdlib merkezli HTŞ ile Suriye Millî Ordusu'nun (SMO) Esad rejim güçlerine dönük beklenmedik saldırısı, Suriye'deki ateşi közlenmiş iç savaşı yeniden alevlendirdi. Hem de ne alevlenme...

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ), umulmadık ve baskın gibi bir harekâtla Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'i ele geçirdi. Halep'in ardından Hama'yı da rejim karşıtlarına kaptıran Esad güçleri, deyim yerindeyse gâfil avlandı.

Sadece Şam yönetimi mi? Temelini PKK/PYD terör örgütünün oluşturduğu ama bir kısım Suriyeli muhalif grupların da içinde yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için de öyle... İlginçtir; SMO, HTŞ'nin saldırıları ile eş zamanlı olarak Halep'in kuzeyindeki PKK/PYD'li teröristlerle çatışmaya başladı. SMO, o arada Tel Rıfat'ı da PYD'li teröristlerden geri almayı başardı.

Tel Rıfat'ın geri alınması Türkiye açısından bir hayli önemli... Şimdi sıranın Menbiç'te olduğu konuşuluyor. Hatta PYD'nin Menbiç'ten tamamen çekilmek zorunda kalabileceğine dönük beklentiler var... Olur mu olmaz mı bilinmez; lakin bu  husus, Türkiye'nin Suriye'de takip ettiği dış politika bakımından hayatî bir öneme sahip... Türkiye, PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan PYD'nin Fırat'ın batısına (Tel Rıfat-Menbiç) geçmesine karşı çıkarak, bu meseleyi Türk devletinin kırmızı çizgisi olarak gördüğünü ilan etmişti. Eğer PYD, Menbiç'i tahliye etmek zorunda kalırsa, Türkiye sınır güvenliği açısından hayatî önemde gördüğü kırmızı çizgisini sınıra yeniden çekmiş olacak.

Yalnız soru şu: SDG'nin çekirdeği olan PYD, ABD'nin bölgedeki en önemli müttefiki... Türkiye'nin terörist olarak tanımladığı PKK'nın Suriye uzantısı olan bu örgütü, ABD terörist olarak kabul etmiyor. ABD, IŞİD ile mücadelede kullandığı ve ağır silah desteği ile eğitimli bir ordu kurdurduğu PYD'nin Tel Rıfat'tan sonra Menbiç'ten çekilmesine müsaade eder mi? Yoksa bir yandan HTŞ'yi arka planda destekleyip Şam rejimini yıkmaya çalışırken bir yandan da Türkiye'nin endişelerini gidermek için Suriye Kürtleri'ni konjonktürel şartlara bağlı olarak yeniden veya geçici olarak Fırat'ın batısına çeker mi? ABD, PYD'yi gözden çıkarır mı yoksa bu aslında danışıklı bir dövüş mü? Suriye Millî Ordusu'nun (SMO) doğrudan PKK/PYD terör örgütünü hedef alması Türkiye'nin isteği mi? Neticede SMO'yu Türkiye'nin desteklediği sır değil. Çok bilinmeyenli bir denklem... İzleyip, cevabını öğreneceğiz. Şu da somut bir gerçek: Türkiye açısından bölgede ABD'ye rağmen bağımsız adımlar atmak pek kolay olmasa gerek...

Pragmatizm, emperyalizmin temel felsefesidir. ABD, bölgede sadece kendi plan ve isteklerinin hayata geçirilmesini gözetir. İttifaklar ömrünü tamamlayınca onu bir kenara atar. Ancak ABD'nin şu anda bütün muhalif gruplara ihtiyacı var. Şu aşamada PYD'den vazgeçmesi ise zor görünüyor.

ABD ve İsrail'in öncelikli hedefi Şam yönetiminin devrilmesi... Muhaliflerin 10 gün içinde Hama kent merkezine kadar ilerlemesi Esad'ın gücünün tükenmeye başladığına işaret ediyor. Çanlar, Beşar Esad için çalıyor. Rusya ile İran, Suriye'nin beklediği askerî desteği veremezse Esad için bu saldırılar sonun başlangıcı olabilir. Zira, artık muhalif güçler ile Şam arasındaki tek kent Humus... Rejim karşıtlarının Hama'dan sonraki hedefi olan ülkenin üçüncü büyük kenti Humus da muhaliflerin eline geçerse Şam yönetimi uzun süre dayanamaz; çünkü Humus ile Şam arasındaki bölgede rejim karşıtı güçlere yakın duran bir takım yerleşim yerleri ve gruplardan söz ediliyor. Humus ile Şam arasındaki mesafe 200 kilometreden biraz fazla... Dolayısıyla şartlar böyle devam ederse Esad rejimi için çember daha çok daralacak.

Meseleye Türkiye açısından bakıldığında... Türkiye, Suriye'deki ABD kapanına dikkat etmek ve oyuna gelmemek için bölgede ihtiyatlı bir dış politika takip etmek durumundadır. Bu saatten sonra Astana Süreci eskisi gibi devam edebilir mi? O da tartışmalı... En önemlisi, "Küçük Afganistan" olarak adlandırılan İdlib bölgesinin kalıcı olarak terörist çöplüğüne dönüşmesine izin verilmemelidir. HTŞ ve onun çatısı altındaki terör örgütleri de en az PYD kadar Türkiye'nin bekâ sorunudur...