Ajans sahibi bir kadın meğer dizi ve film piyasasının anasını ağlatıyormuş. İddiaların özü; sektörde tekelleşme.

Fuat Uğur konuyu gündeme getirdi ve ortalık birbirine girdi. İşin özel yaşamla ilgili kısmına değinmeyeceğim. Lakin ortaya atılan iddialar sadece bu ajans sahibi kadını değil, televizyon yöneticilerini de ilgilendiriyor. Çünkü onlar yol vermese Ayşe Barım denen şahsın dile getirilen faaliyetleri gerçekleştirmesi mümkün olamazdı.

Bu sektörde az çok ben de bilgi sahibiyim. Yıllar önce ATV’ye iki dizi projesi verdim. Birinin ismi 'Roman Kızı' idi. Kast oluştururken Tuba Büyüküstün’ü o karakteri oynayacak kişi olarak öngördüm. Kanalın dizilerden sorumlu kişisi Tomris Giritlioğlu bana olumsuz dönüş yaptı. 5-6 ay sonra da Tuba Büyküstün başka bir yapımcının projesinde roman kızı olarak izleyicilerin karşısına çıktı. Sektörde fikir aparma da çok yaygın. 

Oyuncu Necmi Yapıcı şöyle diyor: “Üç beş yapım şirketi, üç beş kast ajansı ve üç beş kast direktörü arasında dönen dizi ve film sektöründe kendimize yer bulmak çok zorlaştı. Dizilerde, sinema filmlerinde, dijital platformlarda, reklamlarda ve hatta reklam dublajlarında bile bu aynı oyuncular kullanılıyor. Bu oyuncular bir dizi bitiyor ertesi hafta başka dizde başlıyor. Mesela başrolü istiyorsan bu dört oyuncuyu da yanında almak zorundasın gibi... Sektör bu 3-5 kişi arasında dönüyor.”

Yine oyuncu Rabia Soytürk de, “Burada önemli olan tek şey tekelleşme yani sektörün belli başlı insanlar tarafından domine edilmesi. Kendi oyuncuları dışında kimseye makul bir iş bulma şansı bırakmamaları. Ortada yıllardır birçok oyuncuyu, yönetmeni, senaristi ve çalışanı mağdur eden bir sorun var” tespiti yapıyor.

Mevzuyu duyunca Ayşe Barım’ın biyografisine baktım. İstanbul'da doğmuş. Ortaokul ve lise eğitimini English Highschool for Girls'te tamamlamış. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuş. İki sene Londra'da iletişim eğitimi görmüş. Ardından Türkiye’ye dönmüş ve kariyer basamaklarını hızlı atlamış.

Bu biyografiye bakınca kadının neden bu denli etkin olduğunu anlıyorsunuz. İngiliz okulları, Amerikan üniversitesi, Londra’da yetişme süreci…

Ayşe Barım hakkında soruşturma başlatılmış. Bakalım ne çıkacak?

Hakan Fidan'ın Fransa sözleri

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yerli ve yabancı basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 

Fransa için kullandığı, ‘küçük ülke’ ve ‘Amerika’nın arkasına saklanıp iş yapma’ yakıştırması olay oldu. 

Bir bakanın, hele de dışişleri bakanının diplomatik üslubu en ustalıkla kullanan kişi olması beklenir. Zira hedef aldığınız ülke yetkilileri ile ilerleyen günlerde bir araya gelerek görüşme yapma olasılığını unutmamanız gerekir. Üstelik böylesine gerilimli bir atmosferde Fransa’yı tahrik etmek yerine kendi politikalarımıza angaje edecek yollar bulmaya çalışmamız daha doğru olur.

Fransa’ya kızmak için yığınla sebep var. Mitterand’ın eşinden başlayarak, PKK yani terör seviciliklerini sıralayabiliriz. Hatta bayan Mitterand ve teröristbaşı Öcalan’ın samimiyeti dillere destan da olmuştu.

Fransa, PKK seviciliğine yine devam ediyor. Suriye’deki PKK’lılar için kıçını yırtıyor. Roma’da Almanya, İtalya, İngiltere ve ABD Dışişleri bakanlarıyla yaptıkları toplantıda da Türkiye’yi çekiştirdiklerinden şüphem yok. 

Belki Hakan Fidan’ın o toplantıya çağrılmasına karşı çıkan da Fransa’dır. Belki Bakan Fidan’ın kızgınlığı bu yüzden tavan yapmış da olabilir. Stefan Zweig, “Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla” der. Hakan Fidan’ın içine attıkları çoktur. Belki burada patlama noktasına gelmiştir.

Lakin devlet adamlığı zordur. Diplomasi alanında ise daha da güçtür. Duygularınıza hakim olmayı gerektirir. 

Düşündüm; "Ben olsam Fransızlara ne derdim?" diye…

Herhalde, “- Ilık su almış bulgur gibi şişmeye gerek yok. - Hayaller size gücünüzün olduğunu gösterir” gibi cümlelerle mesaj verebilirdim.

Roma'da ne pişirdiler?

ABD, İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları Roma’da buluştu. Randevu, İtalya ve Vatikan'a resmi ziyaret yapacak olan Blinken’in İtalya’da olacağı güne denk getirildi.

9 Ocak’ta gerçekleşen görüşmede bakanların gündeminde Suriye ve Orta Doğu olduğu açıklandı. İtalyan bakanın Levanten olduğunu öğrendim.  Blinken de Yahudi kökenli. Bunları hesaba katarsak İsrail menfaatleri için planlar kurulduğunu düşünmemiz yanlış olmaz.

Halbuki Trump, ‘Suriye’yi, Erdoğan-Türkiye aldı’ demiş, Ahmed Eş Şara, bizimkilere şoförlük yapmıştı.

Peki şimdi durum değişti mi? 

Bizim patronluğumuz sadece görüntüden mi ibaretti?

Neden Türkiyesiz Suriye toplantısı yapılıyor?

Neden Ahmet Eş Şara’lı Suriye güçleri PKK’lıları temizlemiyor?

Bu gavurlar(!) gene bir halt karıştırıyor olmasın...

Los Angeles yanarken

Amerika’da, California eyaletinde bulunan Los Angeles şehri afetin adresi oldu. 7 farklı yerde yangın çıktı.  10 binden fazla yapı hasar gördü. 30 bin dönüm alan yandı. 150 bin kişi tahliye edildi. Belki o kadarı daha edilecek. 16 kişi yaşamını yitirdi ve 60 milyar dolar zarar bilançosu çıkarılıyor. 

Bin dönümlük alanda yangın devam ediyor ve şu ana kadar yangının yüzde 35’i kontrol altına alınabildi. Süper güç ABD çaresiz, seyrediyor.

Yangınların meydana geliş sebebi merak konusu. Elektrik kabloları şu anda baş şüpheli olarak değerlendiriliyor. Kaliforniya'da daha önce çıkan büyük yangınlar, çevredeki ağaçları veya çalıları tutuşturan elektrik hatları yüzünden yaşanmıştı. 

Asıl polemik ‘yangınların neden söndürülemediği’ ekseninde. İtfaiye ekiplerinin yeterli su bulamaması, borulardaki su basıncının düşük olması gibi eleştiriler mevcut. Yetkililer dünyadaki herhangi bir su sisteminin böyle bir yangınla başa çıkmaya yetmeyeceği iddiasında.

Yetkililer bu suçlamalara bölgenin kurak yapısını, evlerin yangına dayanıksız oluşunu ve şiddetli rüzgarı hatırlatarak yanıt veriyor. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu araştırmacısı Jon Keeley, CNN’e “Rüzgarlar ve bu rüzgarların hızı varsa, evleri kurtarmak için neler yapabileceğiniz konusunda tüm bahisler geçersiz hale gelir" görüşünde. Ama, “Bence insanların genel olarak daha organize olmaları, hepimizden daha önceden hazırlıklı olmaları gerekiyor”diyerek yetersiz müdahalenin altını da çiziyor.

Yangına dayanıklı ev modeli uygulanması öneriliyor. 25 kişinin ölümüne yol açan 1991 Oakland yangından sonra orada 2008’de bu yönde bir yönetmelik çıkarılmış. Yönetmelik, dayanıklı çatıları, dış cephe kaplamalarını, en az 20 dakika yangına dayanacak dış pencereleri ve kapıları zorunlu kılıyor.

Yangın bölgesinin yeniden inşa edilmesi noktasında da tartışmalar var. Northeastern Üniversitesi profesörü Daniel Aldrich, orman yangınlarına karşı savunmasız bölgelerin, mahalle tasarımlarını değiştirmek ve bölge sakinlerinin çalılıkları ve molozları temizlemesini gerektiren politikalar yürürlüğe koymak gibi adımlar atılması gerektiğini aktarıyor.