TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda bakanlıkların bütçe sunumları devam ediyor. Sıra İçişleri Bakanlığı bütçesine geldiğinde hiç hoş olmayan manzaralara tanıklık ettik. CHP Milletvekilleri, Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanmasına ve milletvekillerinin belediyeye alınmamasına tepki olarak, Bakan Ali Yerlikaya’nın komisyon salonuna girişini engelleme eylemi gerçekleştirdi.

Hakan Şanlıtürk

CHP milletvekillerinin belediyeye alınmaması ne kadar yanlışsa Bakan Yerlikaya’nın salona girişinin engellenmesi de o denli uygunsuzdu.

Bu yıl, ilk kez İçişleri Bakanlığı’nın bütçesinin görüşüldüğü toplantıyı kısa bir süre izledim. Salona girdiğimde DEM’li Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit konuşmasına yeni başlamıştı. Dinledikçe irkildim. Sanki TBMM’nin bir milletvekili değil de, Türkiye’ye düşman bir ülkenin vekili vardı orada.

Neden böyle dediğimi anlamanız için bu kendini de, ne dediğini de bilmez DEM Milletvekili’nin konuşmasından bir kesite göz atalım:

“Buraya gelen bakanlar binlerce kilometre ötede yaşayan soydaşları için yaptıkları hizmetleri anlatıyorlar ama 4 ülkenin sınırları dâhilinde yaşayan Kürtlerin de birbirleriyle soydaş olduğu kabul edilmiyor, politikalar da maalesef buna göre belirlenmiyor. Bunu Rojava Kürtlerine yönelik söylem ve politikalardan biliyoruz, bunu ‘Çiyaye Kurmenç’ dediğimiz Afrin'in cihatçı çetelere teslim edildiğinde gördük. Afrin'de işgal gerçekleşmeden önce yüzde 95 Kürt varlığı vardı ama yüz binlerce insan zorla yerinden edildi. Tabelada ‘Nexweşxaneya Efrine’ yazıyordu ama Kürtçe kaldırılarak Türkçesi yazıldı, Afrin Üniversitesi'nin müfredatından Kürtçe çıkarıldı... 4 sınırların dışında da Kürtçeye, Kürt diline karşı bir savaş açtınız.”

DEM vekilinin sözleri bittikten sonra oturum başkanı Orhan Erdem uyarma gereği hisseti. Ve, “Sayın Sayyiğit, konuşmanızda ‘Afrin işgali’ ifadesi oldu, tutanaklara geçmesi açısından; Birleşmiş Milletler anlaşmaları gereği meşru bir müdafaadır, madde 51, bilginize” dedi.

Türkiye’nin Meclis’inde bir milletvekili, Türkiye’nin ordusunu ‘işgalci’ diye tarif ediyor ve bunu çekinmeden dillendirebiliyor. Bu vekil maaş alıyor, sağlık sisteminden en üst seviyede nasipleniyor. Buna karşın gariban, bölücü olmayan, aklı zehirlenmemiş milyonlarca Kürt kardeşimiz gibi diğer vatandaşlarımız da kıt kanaat geçiniyor. Ekmeğinin peşinde koşuyor.

Şimdi sorarım size:

Bu demokrasi mi? Bu adalet mi? İhanet edenlerine bu kadar geniş alan açan demokrasi başka hangi ülkede var?

Vekil Gülistan, İngiliz, Amerikan, Fransız parlamentosunda bu sözleri edebilir mi? Adamı bir kaşık suda boğarlar oralarda. Hem ülkenin ekmeğini yiyeceksin hem de baş kaldıracaksın! Nerde görülmüş böyle yağma?

Türkiye bu dertleri, yasalarını radikal şekilde uygulamadığı için çekiyor. Anayasamızda etnik siyasetin yasak olduğu yazıyor. DEM’in yaptığı ise etnik politika. O zaman buna izin verilmemesi gerekirken seyrediliyor. Sonra da bunlar bir eli yağda diğer eli balda Türkiye’ye küfür ediyor.

Daha öncede paylaşmıştım. Güneydoğu’da görev yapan bir Kaymakamımız “Kürt sorunu değil rutini radikal uygulamama sorunu var" tespiti yapmıştı. Yani “devlet olarak rutin yasanı radikal olarak uygulamalısın” diyordu.

Yasa varsa her yerde aynı şekilde tatbik edilmeli. Aksi halde ülkenin başına açılan belalar katlanarak büyüyor. Aksi halde bir başka DEM vekili Nevroz Uysal Aslan ‘Kürt illeri’  diye tarifte bulunabiliyor. Bu kafadan gidecek olsak Karadeniz’i ‘Laz bölgesi’, Ege’yi Yörük bölgesi’ diye ayırmamız gerekecek. Vekil olmuşlar ama bunların hepsinin birlikte Türkiye ettiğini anlayamamışlar.

Çok yazık…