Sarıkamış’a ilk kez 1986 yılında gittim. TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda “Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye” adlı 26 bölümlük radyo belgeseli hazırlıyordum. Sarıkamış, Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’daki ikinci büyük savaş cephesiydi.

Şener Mete

Kafamda, okuduğum onlarca kitaptan kalanlar, elimde Genelkurmay’dan aldığım notlar, omzumda Nagra adlı makara bantlı teyp, valizimde 15 dakikalık C bantları vardı. Erzurum’da İsmail Gürcan ile yaptığım röportaj; onun ve Atatürk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Enver Konukçu’nun destekleriyle Erzurum, Kars, Iğdır ve Doğubayazıt’a kadar olan alanda, savaşı yaşayan kişilerle yaptığım sohbet ve röportajlarla sürmüştü. 

Aralık ayı idi. Sarıkamış’taki savaşların en şiddetlileri de aralık ayında yapılmıştı. 72 yıl önce o ay içinde, 90 bin yiğidimizin savaştığı bölgede aynı soğuğu hissetmeli, onların yürüdüğü patikalarda olmalıydım. 1986 yılında 85 yaşında olan herkes, Sarıkamış Savaşlarını biliyordu. Bu bakımdan şanslıydım. Bir başka şansım da Selim ilçesindeki petrolcünün, arabasıyla beni savaş alanlarına götürmesiydi. O yollarda, Şevket Süreyya Aydemir’in yazdığı “Enver Paşa” ve gözyaşları içinde okuduğum “Suyu Arayan Adam” adlı kitapları hatırlıyor ve o günleri yaşıyordum. Bu kitapların öylesine etkisi altında kalmıştım ki taştan yapılma Sarıkamış Orduevi’nin alt katında kaldığım odada, sabaha karşı yanımda bir askerin yattığını düşündüm ve o şehide dualarla veda ettim.

1986’nın 100 yıl öncesinde Sarıkamış, Rusların elindeydi. 1877-78 savaşında Kars ve Ardahan ile birlikte kaybetmiştik. Birinci Dünya Savaşı’na girişimizle birlikte, Almanların Kafkasya’da cephe açmamızı talep etmesi, Başkomutan Enver Paşa’ya bir fırsat olarak göründü. Bu fırsat değerlendirilmeli, Kars, Ardahan ve Sarıkamış’ı Ruslardan geri almalıydık. 1914 yılının 1 Kasım günü Rusların Kafkasya’yı aşıp Osmanlı topraklarına saldırması, Enver Paşa’ya beklediği fırsatı getirdi. Bölgedeki Osmanlı ordusu, Rusların ilerleyişini durdurdu. Alman subayların telkiniyle Enver Paşa, Sarıkamış cephesini açtı. Kafkasya alınacak, gerekirse Orta Asya’dan Hindistan’a kadar ilerlenecekti.

Boğazlar ve Trakya’daki kuvvetlerin bir kısmı 3. Ordunun bulunduğu Erzurum’a kaydırıldı. Kara vagonlarda "Kafkasya dağlarında çiçekler açar" marşını söyleyerek yola çıkanların ardından, o dağları İzmit'in yanında sanan İstanbullu yaşlı kadınlar, dualar ettiler. Bir kısım asker de İngilizlerin ele geçirdiği Basra’dan çekilen kuvvetlerden oluşuyordu. Kara trenler, Ulukışla'ya kadar taşırdı askerleri, çünkü başka demiryolu yoktu... Aslında yol bile yoktu; atlarla, kağnılarla, yürüyerek süren zorlu yolculuklarla ulaşıldı Erzurum'a, oradan Sarıkamış'a…

Mevsim kış, asker ise yazlık kıyafetler içindeydi. Ordu için 88.000 ton hububat gerekli iken elde 1.250 ton hububat vardı. Dolayısıyla askerler başlangıçtan itibaren hamur yemeye mahkûm edilmişti.

Enver Paşa, Sarıkamış'taki askerlere kışlık üniforma ve erzak göndermek için 3 yük gemisi hazırlattı. İçinde 3 bin asker, 3 keşif uçağı, Teşkilatı Mahsusa ajanları, cephedeki askere dağıtılacak kışlık kıyafet ve erzak bulunan Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer, Mithad Paşa adlı 3 dev yük gemisi İstanbul'dan yola çıktı. Karadeniz üzerinden Trabzon Limanı'na varılacak, malzemeler karayolu ile çok hızlı bir biçimde Erzurum'a oradan da Sarıkamış'a ulaştırılacaktı. Bu üç kuru yük gemisi, 6 Kasım 1914'te İstanbul Boğazı'ndan demir aldı. Zonguldak açıklarına geldiklerinde karşılarında dev gibi Rus savaş gemilerini buldu. Ruslar bu 3 yük gemisine Ereğli açıklarında ateş açtı. 7 Kasım 1914 sabahı saat 7.45'te 3 yük gemimiz içindeki 3 bin asker ve Sarıkamış'a götürülen malzemelerle birlikte denize gömüldü. Yalnızca 175 kişi kurtulabildi.

Sarıkamış harekâtı, en baştan karada değil denizde kaybedilmişti. Bu olaydan 1 ay sonra Erzurum’da toplanan ordu, cepheye gönderilmeye başlandı. Ordu mevcudu, yarısı savaşabilecek durumdaki 190 bin askerden oluşuyordu. Enver Paşa derhal Erzurum’a gelerek cepheyi denetledi.

Bölgeyi iyi bilen ve askeri tanıyan Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa "Kış bastırmış durumda, bu koşullarda karşı saldırı iyi sonuç vermez. Bu konuda yanlış yapıyorsunuz. Kış şiddetini kaybettikten sonra saldırıya geçmemiz lazım" dedi. Hiddetlenen Enver Paşa "Eğer hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim" diyerek Hasan İzzet Paşa ile bazı komutanları görevden aldı ve ordunun komutasını kendisi üstlendi.

Kaynaklarda 10. kolordunun Erzurum’dan çıkarken 45.000 mevcudu olduğu, Allahuekber dağı eteklerine geldiği sırada 28.000’e indiği, o ulu dağ 4 günde aşıldığında Başköy ve Beyköy’e sadece 1200 Mehmetçiğin ulaşabildiği yazmaktadır. Onların da çoğunun ayağı donuktur. 

22 Aralık 1914 gününe kadar Osmanlı ordusu, her türlü sıkıntıya göğüs gererek, Rus ordusuna karşı koymayı başardı. Ancak o uğursuz gecede başlayan tipi, tüm planları alt üst etti. 3 gün içinde koskoca ordu eridi, bitti…

Üçüncü ordunun üç kolordusu, 24 Aralık 1914 günü, eksi kırk derece soğukta, Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma Harekâtı’na başladı. Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de Ardahan’a hareket etti. Telefonları donduran ve Rusların harekâtını etkileyen soğuk, Türk hücumlarını durduramıyordu. Üçüncü ordunun bazı kıt’aları, 24/25 Aralık gecesi Sarıkamış’a ulaşmayı başardı. Ancak, Allahuekber dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle çok zayiat verildi.

25/26 Aralık gecesi, 10. Kolordu Sarıkamış’a kısmen girmeyi başarsa da Allahuekber dağlarında bu kolordu da eridi. Taburların mevcudu 150-200 kişiye inmişti. Enver Paşa'nın, l0. Kolordunun felâketli halinden haberi yoktu. En ön safta bulunan Enver Paşa bile donma tehlikesi geçirdi.  Soğuğa bir de açlık eklendi. Erzak getiren birliklerin askerleri, donarak öldüğünden, açlık sağ kalanları da perişan etmişti. 

Bu muharebelerde Rusların kaybı 30.000, Türklerin ise 60.000 kadardır. Ruslar; Türklerden 200 subay ve 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak aldılar. Ruslar, askerlerle birlikte 40 bin sivili de esir alıp götürdüler Azerbaycan’ın Nargin adasına… Bir kısmını da Sibirya’ya yolladılar. Gidenlerden bir daha haber alınamadı. 
Enver Paşa, bu olaydan sonra intihar etmek istediyse de komutanların müdahalesiyle vazgeçirildi. Ancak tamamen bitti denilen 3. Ordu, 1916 yılının kışında aynı bölgede Ruslara 100 binin üzerinde kayıp verdirtti.
1918’de, Doğu Anadolu’daki şartlar Türkiye lehine değişmeye başladığında, Enver Paşa, 3. Ordu’ya Rusların boşaltmaya karar verdiği Kars, Ardahan ve Batum vilayetlerinin zaptı için emir verdi.
4 Nisan günü Sarıkamış, yeniden gerçek vatanına kavuştu.”

Biz Sarıkamış’ın geçen yüzyılını böyle özetlemiştik. Uzun yıllar Sarıkamış harekâtı, pek konu edilmedi kamuoyunda. Ancak Türkülerde, ağıtlarda yaşadı Sarıkamış. Oysa Sarıkamış Harekâtı, Türk milletinin vatanı ve kutsal varlıkları uğruna neler yapabileceğinin bir delilidir. 

Gizemli Allahuekber Dağlarındaki şehitler için ilk anıt, Sarıkamış’a 1957 yılında yapılır. 90 yıl sonra Sarıkamış şehitleri anılmaya başlandığında, TRT yalnız bırakmaz Sarıkamışlıları… Ve Sarıkamış’ın bu yüzyılının ne kadar masalsı olduğunu gözler önüne serer… 

Bugüne dek hep uzaklığı sebebiyle göz ardı edilen Sarıkamış'ı görmek için önemli bir fırsatınız var artık. İstanbul ve Ankara'dan her gün karşılıklı yapılan uçak seferleriyle Kars'a ulaşılabiliyor. Şehir merkezinden Sarıkamış'a uzanan çift şeritli karayolu ise kışın en sert günlerinde bile açık ve bakımlı…

Sarıkamış'ın ormanlarla kaplı yüksek vadileri, şaşılacak derecede Alpler'deki dağ köylerini andırıyor. Ortalık o kadar sessiz ki uzaklardan geçen inek sürülerinin çıngırak sesleri duyuluyor...
(Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye belgeseli ile Söz Sanatı adlı programlarımın metinlerinden yararlanılmıştır.)