Sabahın ilk saatlerinde Kartalkaya’da yanan Grand Kartal Otel’in önünden canlı yayın yapan muhabirlerin yüzleri ile sözleri birbirini tutmuyordu. “10 ölü, 32 yaralı” olduğunu söylüyorlardı ama yüzleri durumun daha vahim olduğunu anlatıyordu. Saatlerce öyle devam ettiler yayına, “Bolu’da yangın faciası: 10 ölü, 32 yaralı” alt yazısı saatlerce ekranlarda kaldı.
Haber kanallarının yöneticileri ve muhabirler sorumluluklarının farkındaydı. Ölenlerin sayısını ve özellikle de isimlerini resmî açıklama ve doğrulanmış bilgi olmadan haberleştirmenin riskini almıyor; insanların acısına saygı gösteriyor, daha da üzmekten kaçınıyorlardı.
Hatta öğleden sonraya kadar otelin adını bile vermediler yayınlarında. Sözcü yazarı Nedim Türkmen’in, eşi ve iki çocuğuyla birlikte yaşamını yitirdiği bile kesin bilgiler gelene kadar haber yapılmadı; dikkatli davranıldı. Televizyon kanalları gibi haber siteleri de sakin bir dil tutturdular, Bolu Valiliği’nin açıklamasına dayanarak yayın yapmayı sürdürdüler.
Elbette CNN Türk gibi yanan binanın içine girip oradan yayın yapma yanlışında bulunanlar da oldu. Ama ilk saatlerde bu tür yayınların sayısı öyle çok da fazla değildi; genel olarak TV’ler ve haber siteleri bakanların açıklamasını beklediler.
Fakat bakanların açıklaması bekleneni vermedi. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun böylesi bir felaket yaşandığında olayın nedenlerinin, sorumlularının aydınlatılması hedeflenir; yetkililer, gazetecilerin karşısına geçer; tüm soruları yanıtlar. Kartalkaya’da ise beş bakan gazetecilere önce 66, sonra da 76 kişinin öldüğünü söylemekten öte dişe dokunur bilgi vermedikleri gibi, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, gazetecilerin soru sormasını bile engelledi.
Yasak kararı çarpıtıldı
Bu kadarla da kalmadı; ivedilikle daha önce benzer felaketlerde olduğu gibi yayın yasağı getirildi. Her seferinde olduğu gibi RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de bu kararı sanki yangınla ilgili yayın yasağı kararı alınmış gibi çarpıtarak duyurdu; “yalnızca yetkili mercilerin beyanlarına dikkat edilmesi” gibi medya özgürlüğünü hiçe sayan bir anlayışı dayattı. Halbuki Bolu 2. Sulh Ceza Hâkimliği, “soruşturma dosyası kapsamı hakkında” yayın yasağı kararı almıştı.
Hâkimliğin yayın yasağı kararı da daha önceki benzer kararlardan farklı olarak, “haber, röportaj ve benzeri yayınlar” dışında “eleştiri”yi de yasaklıyordu. Eleştirmeden, sorgulamadan nasıl gazetecilik yapılacak? Medya ve halkın haber alma hakkı sansürleniyordu.
Bu açıklamalar, muhabirleri ve yayınları sınırladı. Sözcü TV muhabiri Barış Yalınkılıç, Fatih Portakal’ın otelin ruhsatı, denetim yetkisi, yangın söndürme sistemiyle ilgili sorularına hep “Maalesef yayın yasağından dolayı sizlerle bilgi paylaşamayacağım” yanıtı verdi. Aslında bu yayınla yayın yasağı kararını bir kara mizah örneği olarak ekrana getiren Portakal da yasağı eleştirdi, yayın yasağının soruların aydınlanmasını engellediğini dile getirdi.
Haklıydı, adına “yayın yasağı” denilen sansür kararı, gazetecilerin soru sormasını, yangının nedenlerini, sorumlulukları irdelemesini engelliyordu. Gizlenecek bir sorun, eksiklik, yanlış ya da sorumluluk olmasa böyle bir sansüre başvurma gereği duyulmazdı herhalde.
Yayın yasağının gerekçelerinden biri, “bilgi kirliliği” idi; RTÜK de “..birtakım yanlış bilgilerin yayıldığının müşahede edildiği”ni öne sürüyordu. Oysa yayın yasağı kararı alınana ve RTÜK’ün yayıncıları cezalandırmakla tehdit etmesine değin “bilgi kirliliği” denebilecek bir yayın yoktu. Bunun en somut kanıtı da İletişim Başkanlığı’nın Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin sosyal medya hesabından Kartalkaya’daki yangınla ilgili bir tane bile “dezenformasyon uyarısı” yapılmamıştı. Hâlâ da öyle…
Sonradan bazı sitelerde “Ölenlerin isimleri belli oldu mu?” gibi soru işaretli yayınlar oldu ama bu bilgi kirliliği değil okur avcılığıydı. Tabii böylesi bir olayda çok ayıptı yapılan…
Sorumluluktan kurtulma çabası
Dikkat çeken gelişmelerden biri de, muhalif medya ikinci gün kaldırılan yayın yasağını eleştirirken, iktidar yanlısı medyanın olduğu gibi benimsemesiydi. İktidar yanlısı medyanın büyük bölümünde yine tek yanlı bakış hâkim oldu; yangının sorumluluğunu tümüyle CHP’li belediye Başkanı Tanju Özcan’a yıkma çabası içine girdiler. En başta da Yeni Akit haber sitesinde ve sosyal medyada “Neyi gizliyorsun vicdansız Tanju? Saatlerdir ulaşılamıyor” ve “Ah Tanju Ah! Ailelerimizi yaktın” gibi başlıklarla CHP’li belediye başkanına saldırdı.
Oysa Tanju Özcan, o sırada otelin önündeydi; muhalif medyadan gazetecilere, televizyonlara açıklama yapıyor; Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un kendisine yönelik suçlamasını yanıtlıyordu. Özcan, turizm alanı olduğu için oteli denetleme yetkisinin bakanlıkta olduğunu, kendilerinin ancak talep üzerine inceleme yapabileceğini anlatıyor; bakanlıktan sızdırılan Bolu itfaiyesine ait 2007 tarihli denetim belgesinin de kendisinden önceki AKP’li belediye başkanı döneminde verildiğini savunuyordu.
Ancak ne Yeni Akit ne de Sabah, Hürriyet, İnternethaber gibi haber siteleri Tanju Özcan’ın sözlerini yayımladılar; sadece bakan Ersoy’un suçlamalarını haber yaptılar. Haber siteleri gibi basılı gazeteler de Özcan’ın açıklamalarına pek itibar etmediler.
Karşılıklı belgeler yarışı
İkinci gün Anadolu Ajansı ve TRT Haber başta olmak üzere bütün iktidar medyası “İşte yanan otelin itfaiye raporu” diye bir belge çıkardı. Fakat 19 gün öncesine ait bu belge Bolu İtfaiyesi’nin, otelin tamamı hakkında değil orada yeni açılacak bir kafe restoranla ilgili inceleme yazısıydı. İktidar medyası, “Belediye otele uygunluk belgesi vermiş” haberleriyle bu belgenin belediyenin sorumluluğunu kanıtladığı yolunda yayınlar yaptı.
Bu suçlamalara Bolu CHP İl Başkanı T. Mert Karagöz’den, yangının belgede adı geçen cafe-restorandan başlamadığı savunusu geldi; ardından onlar da iki belge açıkladılar. Kısa sürede hemen tüm muhalif medyada yayımlanan bu belgelerden biri otel yönetiminin bir proje nedeniyle itfaiyeye denetim için başvurduğunu ancak denetimden geçemediğini, otelin yangın güvenlik önlemlerinde sekiz eksiklik saptandığını gösteriyordu. İkinci belgeye göre de otel yönetimi, Belediye denetimini aşamayınca dilekçeyi geri çekmişti.
Aslında bu belgeler hiç kimseyi aklamıyor. Zira otel yönetimi, tespit edilen yangın önlemlerindeki eksiklikleri, en azından bu rapordan sonra öğrenmesine rağmen gidermemiş! Bolu Belediyesi ve itfaiyesi ise binaya onay vermemiş ama dilekçe geri çekilince otelin yangın önlemlerindeki eksikliklerin tamamlanması için çaba da harcamamış; bir uyarıda bulunmadan dosyayı kapatmış! Denetimle yetkili Kültür ve Turizm Bakanlığı da oteldeki bu eksikliklerle ilgilenmemiş, haberdar olamamış…
Tek yanlı sorgulama
Elbette bu belgeler itfaiyenin ve dolayısıyla Bolu Belediyesi’nin otel ile ilgisini göstermesi bakımından önemliydi. Ayrıca bu kadar insanın konakladığı bir turizm beldesinde Bolu Belediyesi’nin otel önünde itfaiye aracı ve ekibini hazır tutmamasını sorgulamakta da haklıydılar.
Ama aynı sorgulayıcı ve eleştirel tavrı, iktidara ve özellikle de binayı denetim yetkisi nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na karşı sergilemediler. Bakan Ersoy’un, bu otel için 2021 ve 2024’te hazırladıklarını söylediği iki denetim raporunu açıklayamamasının üzerinde bile durmadılar. Ersoy’un, ortağı olduğu ETS Tur’un pazarladığı bu otele yeterli denetim yapmamış olmasını, ortaya çıkan “çıkar çatışmasını” hiç sorgulamadılar. Bu konuda tek aykırı ses, Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal’dan geldi:
“Turizm Bakanı derhal istifa etmeli ya da görevden alınmalı ki biraz olsun vicdanımız soğusun. Artık bir faciadan sonra da bir yetkilinin başı öne eğilsin be kardeşim.”.
Ne yazık ki, iktidar medyasında olduğu gibi muhalif medyanın bir bölümünde de tek yanlı bir bakış vardı. Onlar da iktidara yönelik sorgulayıcı tavrı, CHP’li Belediye’ye yöneltemediler; denetim yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda olduğunu kanıtlamak için çaba harcadılar. Bunu yaparken de defalarca değiştirilmiş olan “Binaların yangından korunması hakkında yönetmelik” maddelerini dayanak aldılar.
Kısacası, medyadaki kutuplaşma Kartalkaya’daki otel yangını haberlerine de yansıdı. Umarım önümüzdeki günlerde bütün medya kuruluşları tek yanlı bakışı terk eder; hem CHP’li Bolu Belediyesi’nin, hem de AKP’li Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu felaketteki sorumluluğunu objektif bir gözle araştırır, sorgular…
Yangın felaketinden zihnimde kalan en çarpıcı görüntü, kentteki morgların kapasitesi yetmeyince otel önüne getirilen, bir tavuk şirketinin soğuk hava sistemli kamyonuydu. Hele üzerindeki o “Ağzına sağlık” yazısı sinir bozucuydu. Neyse ki tepkiler üzerine yazı örtüldü…