1516'da, Mercidabık Savaşı’nda Yavuz Sultan Selim'in Memlûk ordusunu yenip Suriye'yi Osmanlı topraklarına katmasıyla bölgede 1918 yılına kadar yaklaşık dört asır sürecek olan Osmanlı egemenliği başladı.

Hakan Şanlıtürk

19 Eylül 1918'de Nablus yakınında aniden saldırıya geçen İngiliz kuvvetleri karşısında Türk orduları tutunamadı. 1 Ekim tarihi itibarıyle Şam, İngiliz denetimi altına girdi. 27 Ekim'de Halep şehri İngilizler tarafından işgal edildi. Böylelikle Suriye'de 1516 yılından beri devam eden Osmanlı hakimiyeti sona erdi.

18. yüzyılın sonlarından itibaren özellikle Avrupalıların ilgisi ve misyonerlerin faaliyetleri neticesinde Suriye coğrafyasının Osmanlı Devleti'nden ayrılma süreci başlamıştı. Şam ve Halep merkezlerinde 19. yüzyıldan itibaren birbirini takip eden isyanlar meydana geldi.

Avrupalılar tarafından getirilen ateşli silahların bölgedeki aşiretler tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlanması, Suriye coğrafyasında eşkıyalık hareketlerinin ciddi şekilde artmasına sebep oldu. Hac yolunun da buralardan geçmesi sebebiyle devlet yoğun güvenlik önlemleri almak zorunda kaldı.

Özellikle bu yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa'da ve Osmanlı Devleti'nin sair bölgelerinde görülen sanayi ve teknoloji alanındaki yatırımlar ile tarımın ıslahı çalışmaları bölgede de birebir uygulanmıştı. Aydınlatmada elektrik kullanımı, tramvay ve demiryolları dokuma tezgâhlarının ıslahı, tıp fakültesi ve yeni hastanelerin inşası, numune çiftlikleri tesisi, akarsulardan daha verimli istifade metotları Osmanlı Devleti'nin, bölge halkının daha müreffeh bir hayat sürmesine yönelik kalkınma hamleleriydi.

Osmanlı ordusu Suriye’den çekildikten sonra bir Osmanlı subayı, Osmanlı ordusunun bölgeden çekilmesi üzerine kurulan Arap Hükümeti'nin idari teşkilatı, maliyesi, ordu teşkilatı, ülkedeki siyasi partiler, demografik yapı, Suriye'ye giriş çıkış güzergâhları, İngilizlerin Suriye'yi tahliyesi ile Fransızların işgal hazırlıkları hakkında Genelkurmay'a  ayrıntılı rapor sunar.

Subayın raporunda dikkat çeken bazı notlar şöyledir.

“… 23 Teşrîn-i Sânî'de hükûmet-i Arabiyye Gouraud'dan bir ültimatom aldı. Fransız bunlara Bekâ arazisinin üç gün zarfında tahliyesini taleb ediyorlardı. Bundan mukaddemde Yasin Hilmi Paşa'nın artık avdet etmeyeceği ve İngilizlerin iadesi hakkında yalan mevâ‘îdde bulunduklarını anlayan halk artık gerek Fransız ve gerek İngilizler aleyhinde atıp tutmağa ve ve nümâyişler yapdı. Hükûmet Nuri Paşa Said'i Fransızlardan bu işgalin galeyân-ı millî karşısında şimdilik te'hîrini rica için Beyrut'a gönderdi. Bendeniz 30 Teşrîn-i Sânî'de müfârakat etdiğimden neticesini öğrenemedim.

Dürziler Arablarla beraberdir. Çerkesler ve Kürdler ve Salihiye'de mukîm bir kısım Türkler Fransızlara tarafdârdır. Bunların Fransız işgalinde ibrâz-ı muâvenet için teşkilât-ı hafiyeleri vardır. Hepsinin reisi Şam'da Abdurrahman Paşa'dır. Bu zıddiyetin sırf Arabların kendi milletlerinden olmayanlara karşı gösterdikleri bu muamelenin intikâmını almak için yapdıklarını bazı Çerkes ve Kürdlerden öğrendim. 

Umumiyetle Arablar vaziyetden ümidvâr değildirler. Ve bu nümâyişlerle bir şey yapamayacaklarını ve Fransız idaresine geçeceklerini biliyorlar ve sebeb olan şürefâ ve müteneffizâna lanet ediyorlar ve bütün ümidleri yine Türklere müteveccihdir. İstiklâliyet veya muhtâriyet değil revâbıt-ı sâbıka dairesinde Türklerle yaşamakdan başka çare olmadığı kanaati mevcuddur. Merâkizde ve hat boyunda asayiş varsa da köylerde hayat ve memat meşâyih ve rüesâ elindedir. Bazı kimseler Türkiye'ye muhâceret arzusunu gösteriyorlar.

Hutbelerde halife ve emîru'l-müminîn elkâbı kaldırılarak yalnız melikü'l-Arab Şerif Hüseyin tabirâtı zikrolunmakdadır. Türklere karşı bidâyet-i mütârekede şehir dahilinde bazı zorbalıklar olmuşdur. Lâkin emlâk satmak için hükûmetin tazyîkâtı doğru değildir. Gayr-ı mesûl eşhâs böyle rivayetler çıkararak birçok Türkleri soymuşlardır. Şimdi cahil, münevver bütün tabakât-ı halkda Türk olduğu hissolunanın muhabbet ve teshîlât devâir-i hükûmetde fevkalâde muâvenet gösteriliyor. Rabu Boğazı'nda ric‘atde 5-6 bin askerimizin köylüler tarafından şehid edildiği doğrudur.

Yolculuk: Karadeniz'den gidip gelmek mümkündür. İstanbul İngiliz, Fransız pasaport şubelerinden alınan vesikalar mevâki‘-i âtiyyede vize olunur:

Denizden; Beyrut'da. Karadan; Konya'da Osmanlı polisi, Pozantı'da Ermeni memurlar (ayn-ı zamanda altın ve esliha için eşya muâyenesi vardır), Adana'da Ermeni polisleri, Şam'da, Haleb'de sorulmaz.

Avdet için ayn-ı pasaport Haleb'de ve Beyrut'da Fransız memurlarına vize etdirilmesi kâfîdir. Haleb'de İngiliz ve Fransız ve bir mikdar İtalyan askeri vardır. Bu muamelât hareketi te'hîr etmiyor. Tren Adana Vilayeti dahilinden mürûr ederken İslâmlar muhterizâne hareket mecburiyetindedirler. Tren istasyon memurları, yolcular, satıcılar hep Ermenidir. Adana Vilayeti'nde Ermeni muhacirleri çoğalmışdır. Adana istasyonunda üzerlerinde ve Ermeni ve Fransız bayrakları bulunan barakalar lebâ-leb muhacirle doludur. Almanların yollarda terk etdikleri barakalara da muhacir iskân edilmişdir. Haleb'de sene başında vuku bulan hâdisede maktûl düşen Ermenilerin kâtili olarak İngilizler şimdiye kadar altmış kişi kadar idam etmişlerdir. Adana Vilayeti dahilinde İngiliz askeri kalmamışdır. Fransız kisvesi altındaki askerler kâmilen Ermenidir. İslâmlardan jandarmaya bir mikdar kayd olunuyor. Bir fırka kadar Fransız askerinin yeni olarak Tarsus'a geldiğini duydum…”

17 Ekim 1892 tarihli bir Osmanlı belgesinde “Suriye civarındaki ecnebi faaliyetler ve alınması gerekli tedbirler” başlıklı raporda da şu not var:

“Suriye vilayeti dahilinde bazı bölgelere ecnebilerin göz diktiği, buralarda birçok okullar tesis ettikleri, buna mukabil oldukça yetersiz kalan Osmanlı eğitim kurumlarının sayılarının ve niteliklerinin artırılması gerektiği, Akabe mevkiinin doğrudan doğruya Osmanlı padişahın idaresine alınması sebebiyle İngilizlerin Mısır hükümeti ile birlikte Tûr-ı Sina karşısındaki Kusayr mevkiine askerî yatırımlar yaptıkları, Tûr-ı Sina'daki Şerme ile Suriye'nin bazı mevkilerine Yahudi muhacirlerinin yerleşmekte oldukları, hac güzergâhı olan Kerek mevkiinin etraf ve civârına misyonerler giderek bölge ileri gelenleri ile dostluklar temin ederek oralarda bazı tesisler kurduklarına dair Suriye Vilayeti Maarif Müdürü'nün mütalaaları…”

Suriye gündeminin yoğun olduğu şu günlerde tarihi anımsamanın yararlı olacağını düşündüm. Suriye’nin büyük sorunlarla dolu olduğunu unutmazsak hataya düşmeyiz herhalde!

Yeni yılınız kutlu olsun…