Şehirler büyüdükçe, yürekler küçülür derler. Siz hiç binlerce insanın içinde, yalnızlığı yaşadınız mı?

Sosyal bir canlı olarak yaratılan insan, kendini hayatın içindeki başka insanlarla yaşadığı deneyimler doğrultusunda keşfeder. Bizler doğduğumuz an itibari ile bir yere, bir topluluğa ait ve adapte olma çabası içinde oluyoruz. Farklı olmanın güvende hissettirmediği toplumda, sıra dışı olmak, farklılığını cesurca ortaya koymak ve gerçek kimliğini gizleme ihtiyacı duymadan var olmak, çokta kolay değildir. Çoğu insan kimseyi olduğu gibi kabul etmeme konusunda, eleştiride, yargılamakta oldukça başarılıdır oysa insan insana çözüm olmalı, insan insanın kurdu değil yurdu olmalıdır değil mi? 

Toplumun yargıları ve baskılarıyla bir insanın kendini kaybetmesi ve tekrardan bulması uzun bir yolculuktur ve bu yolda koşullu sevgiden tutun, hayal kırıklıkları, rekabetler, kıskançlıklar, vicdansızlıklar, adaletsizlikler, haksızlıklar, ihanetler, ayrılıklar gibi  hemen hemen her şey  vardır. İnsanın yaralarını, zayıf yanlarını ya da güçlü yanlarını gün yüzüne çıkaran insanlar ve olayların hepsi bu yolculuğun bir parçasıdır. Kendini keşfetmen ve gelişmen için karşına çıkan insanların ve olayların hep aynı olması derslerden alman gereken dersi, alamadığını gösteriyor olabilir. Dersler hiçbir zaman bitmez sadece anlaşıldıkça şekil değiştirir. İnsan kendisinin arkasında durarak, gerekirse herkesi karşısına alarak, tüm kararlılığıyla  ve cesaretiyle yalnızlığa talip olabilir. Bu cesareti gösteremeyen kişi, kalabalık olsa dahi o topluluğun içindeyken bile yalnızlık duygusu veya anlaşılmadığını düşünmek gibi insanı zora düşüren duygu halleri içinde olabilir. İnsanın ait olmadığı yerde var olma savaşı vermesi çok zordur. Bu cümleleri yazarken aklıma çok bilinen konfor alanı  kelimesi geldi ;insanın hiçte konforlu olmadığı  bir ortamda ,bilinmeyeni seçmeye cesaret edemediği için direnmesi ve yeni bir adım atmadan bildiği o alanda uyumlanma çabası kişinin kendi ile uyumunu kaybetmesine  sebep olur. Görünürde dışarda her şey yolundaymış gibi bir izlenim olsa da kişinin iç dünyasında hiçbir şey yolunda değildir. Herkesle arası iyidir ama  kendisi ile arası bozulmuştur.

Oysa bu hayatta gerçekten yaşadığını hissedenler sadece konfor alanından çıkmaya cesareti edenler ya da bilinmeyenden korkmayanlardır. İçinde kendimizi iyi hissetmediğimiz yer zaten doğru yer değildir, oradan biraz uzaklaşmak yeni insanlar ve yeni olaylar dizisini getirecektir. Tüm mesele cesur olmaktan geçer; biz tüm enerjimizi, yaşama sevincimizi dışardan bir kaynağa bağladığımızda hayal kırıklığına uğrama ihtimalimiz çok yüksektir çünkü  başkasından beklediğin sevgiyi ,değeri ,saygıyı kendine vermiyorsan dışarda da bulamazsın. Bazen çok sevdiğin ailenin içinde, bazen  de arkadaşlarının yanında kendini yalnız  yalnız hisseder ,anlaşılmayı beklersin.  Kendini anlayıp , ne isteyip, ne istemediğini bildiğinde ve bazı kararlar aldığında  hayatında bir eleme gerçekleşir ;seni kabul etmeyenler ile yolların ayrılırken her şeye rağmen senin yanında olmak isteyenlerle gerçek seni ve gerçek hikayeni yaşarsın.

‘’Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur. O yüzden kendimize şunu sormalıyız; ben yaşıyor muyum yoksa sadece nefes mi alıyorum?’’ - Oscar Wilde