Uykuda olmak nedir, diye sorsam ne düşünürdünüz? Kim olduğunun, ne yaşadığının, niye yaşadığının ve ne yapabileceğinin farkında olan kaç kişi var acaba?
‘’Uyanış, olduğu gibi kabul ettiğimiz dünyanın, düşündüğümüzden farklı olabileceğini anlamakla başlar.’’ - DOĞAN CÜCELOĞLU
Çevresindekileri suçlamadan, yargılamadan sadece ve sadece kim olmaya geldiğinin farkında olmak ve anlamak isteyen kaç kişiyiz? Çoğumuzun uykuda olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yaşadığımız coğrafya, sosyokültürel yapımız, geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz ve biraz da acıdan beslenen yapımız nedeniyle, bizim toplumumuzda uyanmış olmak savaşçı olmayı gerektirir.
E.E.Cummings der ki; Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle, gece gündüz çalışan bir Dünya da kendin olarak kalabilmek ,Dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez.
Hayat bir sahne ve herkes kendi hikayesinin baş rol oyuncusu olarak, öğrenmek ve öğretmek üzere bu sahnede yer alıyor, tıpkı bir oyun gibi kuralları var; öğrenmek ve öğretmek. Öğrenenlerin kolaylıkla geçtiği yollarda, öğrenmeyi reddedenlerin acı çekme süresi ,öğrenmeyi reddettiği süre kadar uzuyor. Bizler çoğu zaman yaşadığımız şeylerden ya da çevremizdeki insanlardan hiç sorgulamadan kabul ettiğimiz öğretilerle, yol almaya çalışır ve sürekli dönüşürüz.
Dönüştüğümüz şey, kendimizle kavga halinde olmamız şeklinde sirayet ediyorsa, maalesef doğru yolda olmayabiliriz. Bana göre sorun; yaşayarak edindiğimiz bilgide veya öğretilerde değil de daha çok sorgulamadan kabul ettiğimiz ve uygulamaya geçtiğimiz yerlerde çıkıyor gibi…Toplumsal yapı gereği farklılıklara, sıra dışı olana çok sıcak bakmayan, yargılayan, eleştiren ve yok etmeye çalışan bir yapı söz konusu. Kendi gibi düşünmeyen, kendi gibi inanmayandan tutun dil, din, ırk, siyasi görüş hatta tuttuğu takım yüzünden bile ötekileştirilmiş insanlardan oluşan, bir toplumda öznel olmak ne kadar da zor değil mi? Aynı olanların kolaylıkla geçtiği yolda, sen farklı olduğun için dışlanabilirsin mesela.
Ötekileştirmek, yalnız kalma korkusu seni korkutsa da ait olmadığın, o kalabalığın içinde yaşamaktansa yalnız kalmak bir tercihtir. Kendisini olduğu gibi kabul etmiş ve farkında olan kişinin var olmak için kalabalıklara ihtiyacı yoktur. Onun tek merakı, kim olduğunu anlamaktır. Kendini bulmaya çalışan biri için, çevresindekiler kendine giden yolda, bir ipucudur sadece. İç bükey yaşar hayatı tabi bu pek kolay değildir. Dışarda bir şeyler olur, hayatına birileri girer çıkar ve bunların hepsinin bir nedeni vardır ve o bu nedenin peşindedir. Yaradan bizi aynılaşalım diye yaratmadı bizleri değil mi, öyle olsaydı hepimiz aynı olurduk.
Uyanmak sessiz sessiz kendiliğinden olmaz, çoğu zaman gürültülüdür. İlk olarak içerde başlar; senin isyanındır bu korkuna yenik düşmenin verdiği öfkeyle çıkan serzenişlerdir. Kendin olarak var olma kararı aldıysan, artık dışarda başlayan savaşa da hazır olmalısın çünkü zorluk çıkarmamak için hayır diyemediğin, sınır koyamadığın her kim varsa karşında ilk bulacağın kişi onlar olacaktır. İnsan kendi kendine uyanmaz, uyanışını tetikleyen şey kendisiyle arasının ciddi bir şekilde bozulmasıdır; artık böyle devam edemeyeceğini fark etmiştir. Kızgınlığı, kırgınlığı dışarıya iken artık yön değiştirmiştir. Neden bunlara izin verdim diye kendisine kızarken bulur kendini, işte bu kızgınlık değişimi tetikleyen şeydir. Aslında bizler bazı alanlar oluşturuyoruz ve buraya kendimizi ve sevdiklerimizi dolduruyoruz onların duygusal durumlarını o kadar çok önemsiyoruz ki çoğu zaman onlarla aramız bozulmasın diye kendimizle aramızı bozuyoruz yada onlara gösterdiğimiz sevgiyi ,değeri, şefkati , merhameti çoğu zaman kendimizden esirgiyoruz. Olduğumuz gibi kabul etmediğimiz kendimizi, dönüştürerek kabul ettirmeye çalışıyoruz .Oysa yaradılışımıza çok aykırı bir şekilde yaşıyoruz; özümüzden uzaklaştıkça hırçınlaşıp ,aksi birine dönüşüyoruz . Sonuç olarak uyanmak sancılıdır ve acıdır, peki sen uyanmaya hazır mısın?