Egemenliğin ve bağımsızlığın yılmaz savunucusu Rauf Raif Denktaş'ı mücadelesi ve liderliğiyle Kıbrıs Türk halkının kaderini değiştiren bir devlet adamı olarak, ölümünün 13. yılında özlem ve minnetle anıyoruz.

“Burada bağımsız bir devlet vardır.” Bu sözler, Kıbrıs Türk halkının lideri Rauf Raif Denktaş’ın halkına ve dünyaya bıraktığı en güçlü mesajlardan biridir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu Cumhurbaşkanı, halkının haklarını yılmaz bir kararlılıkla savunan bir lider, “Toros” kod adıyla bilinen bir direniş kahramanı ve müzakere masalarında Kıbrıs Türk halkının haklarını savunan “Milli Dava Avukatı” olarak Kıbrıs tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Denktaş, ölümünün 13. yılında yalnızca bir lider olarak değil, bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinin sembolü olarak özlem ve minnetle anıyoruz.

Rauf Denktaş’ın liderliği, Kıbrıs Türk halkının “cemaat” kimliğinden çıkarak uluslararası alanda tanınan bir “halk” haline gelme sürecinde kilit bir rol oynamıştır. 1950’li yıllarda başlayan Enosis hayalleri, Kıbrıs Türk halkının yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmuş, ancak Denktaş ve liderlik ettiği direniş, bu tehdide karşı güçlü bir kalkan olmuştur.

Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) çatısı altında “Toros” kod adıyla direniş mücadelesini örgütleyen Denktaş, halkını Rum saldırılarına karşı savunmuş ve Kıbrıs Türk halkının ulusal bilincini inşa etmiştir. TMT’nin köy köy örgütlenmesinde, direniş hatlarının kurulmasında ve halkın moral gücünün yüksek tutulmasında Denktaş’ın liderliği belirleyici olmuştur. Onun vizyonu, yalnızca halkını savunma refleksiyle sınırlı kalmamış; aynı zamanda gelecekte bir devletin temellerini atacak siyasi ve diplomatik mücadeleye de öncülük etmiştir.

1960 Anayasası ve ortak devletinin çöküşü

1960 yılında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde kurulan efektif bir federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyeti, kısa sürede Rumların maksimalist talepleri ve Enosis hedefi doğrultusunda bozulan bir düzen haline geldi. Cumhurbaşkan Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ile beraber Denktaş, bu dönemde Kıbrıs Türk halkının haklarının korunması için yoğun bir mücadele vermiştir. 

Rumların 1963’te anayasal düzeni ihlal ederek Kıbrıs Türklerini devletten dışlama girişimi, Kıbrıs Türkü için zorlu bir dönemin başlangıcı olmuştur. Denktaş, bu süreçte halkını uluslararası alanda temsil etmek, haklarını savunmak ve Türkiye’nin garantörlük rolünü güçlendirmek için diplomatik çabalarını yoğunlaştırmıştır.

Rumların “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında devleti gasbetmesi ve Türkleri dışlayan bir düzen kurma girişimi, adada fiili bir bölünmeyi beraberinde getirmiştir. Denktaş, bu süreçte Kıbrıs Türk halkını uluslararası arenada görünür kılmak için büyük bir özveriyle çalışmış, halkının yok sayılmasına karşı hukuki ve diplomatik mücadeleler yürütmüştür.

1974 Barış Harekatı

1974 yılında gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinde bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak gerçekleştirdiği harekât, Kıbrıs Türklerini Rum saldırılarından korumayı ve adada barışı sağlamayı amaçlamıştır. Bu süreçte Denktaş, harekâtın diplomatik altyapısının hazırlanmasında ve Türkiye ile iş birliğinin güçlendirilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Harekât sonrasında adada fiili bir barış sağlanmış, ancak uluslararası alanda Kıbrıs Türklerinin haklarının tanınması mücadelesi devam etmiştir. Denktaş, 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanıyla başlayan devletleşme sürecine liderlik etmiş, halkının siyasi kimliğini uluslararası alanda tanıtma ve savunma görevini üstlenmiştir.

1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı, Denktaş’ın vizyonunun en somut yansımasıdır. KKTC, Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık mücadelesinin bir sembolü olarak, Denktaş’ın liderliğinde uluslararası arenaya çıkmıştır. O, bu devletin yalnızca bir kurucusu değil, aynı zamanda onun en büyük savunucusudur.

Kıbrıs müzakerelerinde Denktaş’ın rolü

Rauf Denktaş, Kıbrıs müzakerelerinin en uzun soluklu aktörlerinden biri olarak, halkının haklarını savunma konusunda benzersiz bir kararlılık sergilemiştir. 1968 yılında Beyrut’ta başlayan müzakere sürecinden itibaren Denktaş, Rum liderler karşısında Kıbrıs Türk halkının haklarını koruma mücadelesini yürütmüştür. Glafkos Klerides, Makarios, Spiros Kiprianu ve diğer Rum liderlerle yapılan görüşmelerde, Denktaş her zaman Kıbrıs Türk halkının eşitlik ve egemenlik haklarını savunmuş, hiçbir zaman baskılara boyun eğmemiştir.

Denktaş, müzakerelerde yalnızca bir lider değil, aynı zamanda halkının geleceği için diplomatik bir kalkan olmuştur. Onun temel ilkesi, çözümün iki tarafın siyasi eşitliğine ve egemenliğine dayanmasıydı. Ancak Rum tarafının maksimalist talepleri ve adayı Kıbrıs Türkleriyle paylaşma konusundaki isteksizliği, müzakere süreçlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur.

2004 Annan Planı, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik en somut ve kapsamlı girişimlerden biri olarak tarihe geçti. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan bu plan, Kıbrıs’ta iki kesimli ve iki toplumlu bir federasyon kurulmasını hedefliyordu. Rauf Denktaş, o dönemde halkının haklarını koruma konusunda büyük bir hassasiyetle hareket etti. Planı dikkatle inceleyen Denktaş, çözüm arayışına açık olmakla birlikte, önerinin içerdiği eksikliklere ve Kıbrıs Türk halkı için yaratabileceği tehlikelere dikkat çekti. Denktaş’ın öngörüsü ve halkına olan sorumluluğu, referandum sürecinde kendini bir kez daha gösterdi. Plan, Kıbrıs Türk tarafından %64,91’lik bir oranla kabul edilse de, Kıbrıs Rum tarafı %75,83 gibi ezici bir çoğunlukla planı reddetti. Bu sonuç, Denktaş’ın yıllardır dile getirdiği Rum tarafının “egemenliği paylaşmama” ve Kıbrıs Türklerini eşit görmeme zihniyetini bir kez daha gözler önüne serdi. Rum tarafının uzlaşmaz tavrı, planın başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu ve bu süreç, uluslararası toplumda Kıbrıs Türk halkının yapıcı tutumunu, buna karşılık Rum liderliğinin maksimalist yaklaşımını bir kez daha ortaya koydu. Rumların planı reddetmesine rağmen, referandumdan sadece bir hafta sonra Kıbrıs Rum kesiminin “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında Avrupa Birliği’ne tam üye yapılması, Kıbrıs Türklerinin haklarının nasıl göz ardı edildiğini gösteren bir başka çarpıcı örnek oldu.

Aynı zihniyet, yıllar boyunca Kıbrıs müzakere süreçlerinin tıkanmasının temel nedeni olmaya devam etti. 2017 yılında İsviçre’nin Crans Montana kentinde yapılan Kıbrıs Konferansı, tarafların çözüm için en çok yaklaştığı anlardan biri olarak tarihe geçti. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, müzakerelerde yapıcı bir tavır sergileyerek BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sunduğu “toprak, siyasi eşitlik, mülkiyet, güvenlik ve garantiler” gibi kritik başlıklarda anlamlı adımlar attı. Türk tarafı, adil bir çözüm için ciddi fedakârlıklar gösterirken, garantör ülkeler de bu sürece destek verdi. Ancak Kıbrıs Rum lideri Nikos Anastasiades, neredeyse tüm taleplerinin karşılanmasına rağmen, çözümü halka anlatmakta zorlanacağı gerekçesiyle masayı terk etti. Bu tavır, çözüme en yakın olunan bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu.

Anastasiades’in bu tutumu, Rauf Denktaş’ın müzakerelerde sürekli dile getirdiği bir gerçeği yeniden doğruladı: Kıbrıs Rum liderliğinin “egemenliği paylaşmama” ve Kıbrıs Türklerini azınlık statüsüne indirgeme saplantısı. Rum tarafının bu uzlaşmaz tavrı, Crans Montana görüşmelerinde olduğu gibi diğer süreçlerde de çözüm umutlarını yok etti. Rum liderliğinin zihniyetinde köklü bir değişim olmadan, adada federal bir çözümün mümkün olmadığı bir kez daha açıkça görüldü. Bu başarısızlığın faturasını ödeyen ise her zamanki gibi Kıbrıs Türk halkı oldu. Rumların maksimalist taleplerine rağmen uluslararası toplum tarafından ödüllendirilmesi, buna karşılık Kıbrıs Türk halkının izolasyon altında bırakılması, adaletsiz uluslararası sistemin en çarpıcı örneklerinden biri olmaya devam etti.

Bu deneyimler, Kıbrıs Türk tarafını yeni bir müzakere sürecine dair haklı taleplerini açıkça dile getirmeye yöneltti. KKTC, olası yeni bir görüşme sürecinin “ucu açık” bir süreç olamayacağını ve mutlaka bir takvime bağlanması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, başarısızlık durumunda adadaki mevcut statükonun devam etmeyeceği ve Kıbrıs Türklerinin yıllardır maruz kaldığı izolasyonun sona erdirileceği yönünde garantiler talep ediliyor. Bu süreçte temel prensip, Kıbrıs Türk halkının “egemen eşitlik” haklarının tanınması ve kalıcı bir çözümün ancak bu ilke temelinde sağlanabileceğinin kabul edilmesi olmalıdır. Aksi halde, statükonun devamı hem bölgeyi hem de adayı daha da çıkmaza sürükleyecektir.

Egemenlik ve yaşayabilir çözüm

Nitekim, bugün Kıbrıs sorununun çözümüne dair yeni bir süreç tartışılırken, Denktaş’ın müzakerelerdeki hassasiyetlerinin hatırdan çıkarılmaması gerekmektedir. Denktaş’ın vurguladığı temel prensipler arasında şunlar yer almaktadır:

1. Egemen Eşitlik: Çözüm, iki tarafın egemen eşitliği temelinde şekillenmelidir. Kıbrıs Türk halkının egemenliğinden taviz verilmesi mümkün değildir.
2. Yaşayabilir Çözüm: Varılacak çözüm, yalnızca adil değil, aynı zamanda yaşayabilir olmalıdır. Kıbrıs’ın yakın tarihi ve müzakere süreçlerinin birikimleri dikkate alınmalıdır.
3. Karşılıklı Saygı: İki halkın kimliklerine, haklarına ve tarihine saygı duyulmalıdır.

Rauf Denktaş’ın sıkça vurguladığı gibi, bir çözümün başarılı olabilmesi için Kıbrıs Rum tarafına yalnızca çözümle ne kazanacakları değil, çözüm olmaması durumunda ne kaybedecekleri de açık ve net bir şekilde anlatılmalıdır. Bu yaklaşım, hem uluslararası toplum hem de Kıbrıs Türk halkı için bir yol haritası sunmaktadır. Denktaş’ın bu görüşü, günümüzde Kıbrıs Türk tarafının yeni bir müzakere sürecinin başlaması için ortaya koyduğu temel şartlarla örtüşmektedir. Bu şartlar, müzakere sürecinin belirli bir takvimle sınırlandırılmasını ve başarısızlık durumunda mevcut statükonun devam edemeyeceğinin garanti altına alınmasını içermektedir. Bu şekilde, tarafların sürece gerçekçi ve samimi bir şekilde yaklaşması sağlanabilir.

Denktaş’ın mirası

Rauf Raif Denktaş, yalnızca bir halkın lideri değil, aynı zamanda bağımsızlık mücadelesi veren tüm halklar için bir ilham kaynağıdır. Onun yaşamı, halkına adanmışlık ve fedakârlıkla örülmüş bir direniş hikayesidir. Denktaş’ı ölümünün 13. yılında saygı ve minnetle anarken, onun bıraktığı mirasın yolumuzu aydınlatmaya devam edeceğini bir kez daha vurguluyoruz.

Mekânı cennet, ruhu şad olsun.