Şam’ın düşmesi ve Beşar Esad’ın ülkeyi terk ettiği yönündeki haberler, Suriye’nin 13 yıllık iç savaşında tarihi bir dönüm noktasını işaret ediyor.
Yusuf Kanlı
50 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten Esad ailesinin hükmü sona ererken, pek çok Suriyeli ve gözlemci bu gelişmeyi yeni bir dönemin başlangıcı olarak kutluyor. Ancak bu dramatik gelişme, Suriye’deki çatışmaların gerçekten sona erdiği anlamına mı geliyor? Esad rejiminin çöküşü, ülkenin derin bölünmelerle dolu geleceği, rakip gruplar arasındaki güç mücadeleleri ve bölgesel aktörlerin çıkarları göz önüne alındığında, cevaplanması zor bir sorudur.
Esad rejiminin çöküşü: tarihi bir dönüm noktası
On yılı aşkın bir süredir Beşar Esad, Rusya ve İran gibi güçlü müttefiklerin desteğiyle Suriye’nin büyük bir bölümünde kontrolünü korumayı başardı. Ancak son haftalarda yaşanan gelişmeler, rejimin kırılganlığını gözler önüne serdi. Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalif gruplar, hızla Halep’i ele geçirip güneye yöneldi ve yalnızca 10 gün içinde Şam’a ulaştı. Esad’ın güçleri, yılların savaş, yaptırım ve yolsuzluklarının getirdiği zayıflıkla çöktü.
Şam’ın düşmesi, Beşar Esad’ın başkentten kaçtığına dair haberlerle birleşerek Baas rejiminin sembolik sonunu getirdi. Muhalefet güçleri, Suriye için yeni bir dönemi başlatma vaadinde bulunurken, bu zafer aynı zamanda birçok soruyu da beraberinde getirdi. HTŞ’nin İslamcı ideolojisi, uluslararası terör örgütü olarak görülmesi ve muhalifler içinde baskıcı bir geçmişe sahip olması, Suriye’nin gelecekteki yönetimi konusunda ciddi endişelere yol açıyor.
Kırılgan bir barış mı, yoksa yeni bir çatışma dönemi mi?
Esad rejiminin çöküşü, Suriye iç savaşının sona erdiği anlamına gelse de, bu durum çatışmaların tamamen bittiği anlamına gelmiyor. Merkezi bir otoritenin yokluğu, barıştan çok bir güç boşluğu yaratır ve bu boşluk, çeşitli grupların doldurmak için yarıştığı bir alana dönüşür.
Rakip gruplar ve güç mücadeleleri:
1. Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ): Şam’ın ele geçirilmesinde başrol oynayan HTŞ, muhalefet içinde baskın bir güç haline geldi. Ancak İslamcı yönetim modeli ve uluslararası alandaki olumsuz algısı, örgütün uzun vadeli meşruiyetini zora sokuyor. Lider Ebu Muhammed el-Culani, halk tarafından seçilecek bir konsey vaadiyle kurumsal süreklilik çağrısı yapsa da, bu sözlerin uygulanabilirliği belirsiz.
2. Kürt Güçleri (SDG): ABD destekli Kürt liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ülkenin kuzeydoğusunda önemli bir güç konumunda. YPG’nin HTŞ ile doğrudan çatışmadan kaçındığı ve taraflar arasında bir “kazan-kazan” ilişkisi kurma çabalarının olduğu yönündeki raporlar, çatışma dinamiklerini daha da karmaşıklaştırıyor. Ancak YPG’nin özerklik hedefi, HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerde kolay kabul görecek bir talep değil.
3. Esad’a Bağlı Kalıntılar: Esad’ın kaçmış olmasına rağmen, rejim yanlısı Alevi milisler ve İran destekli gruplar gibi unsurlar, özellikle Lazkiye ve çevresinde direniş göstermeye devam edebilir. Bu bölgeler, dış aktörlerin desteğiyle yarı özerk bölgeler haline gelebilir.
4. Türkiye Destekli Muhalifler: Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ve diğer gruplar, kuzeyde etkilerini genişletme fırsatı bulabilir. Ancak bu durum, Kürt güçlerle yaşanan çatışmaları daha da derinleştirebilir.
Parçalanmış bir Suriye ihtimali
Esad’ın düşüşüyle oluşan güç boşluğu, Suriye’nin en az üç bölgesel otoriteye bölünme ihtimalini artırıyor. Bu senaryo, istikrar yerine daha fazla kaos ve belirsizlik getirebilir:
1. HTŞ Kontrolündeki Kuzeybatı: HTŞ, İdlib, Halep ve Şam’da kontrolü sağlamaya çalışırken, uluslararası terör örgütü olarak görülmesi, diplomatik izolasyon riskini artırıyor. Meşruiyet arayışında yerel aşiretlerle veya Kürt gruplarla geçici ittifaklar kurabilir.
2. Kürt Özerk Bölgesi: SDG’nin kuzeydoğuda kontrolü pekiştirmesi ve özerkliği resmileştirme çabaları sürecektir. Ancak bu çabalar, Türkiye’nin güçlü muhalefetiyle karşılaşacaktır.
3. Güney ve Kıyı Enkavları: Dera ve Süveyda gibi bölgeler, HTŞ ve diğer muhalif gruplar arasında mücadele alanı haline gelebilir. Alevi yoğunluklu Lazkiye çevresi, Rusya ve İran’ın desteğiyle yarı özerk bir bölge olarak varlığını sürdürebilir.
Bu parçalanmış yapı, Suriye’nin ulusal uzlaşı ve birliğe ulaşmasını zorlaştırıyor.
Türkiye’nin rolü: Fırsatlar ve tehditler
Türkiye, Esad sonrası dönemde hem stratejik fırsatlar hem de ciddi tehditlerle karşı karşıya.
Fırsatlar:
1. Tampon Bölge Genişlemesi:
Türkiye’nin desteklediği SMO’nun kuzey Suriye’deki etkisini genişletmesi, Kürt güçlerine ve HTŞ’ye karşı bir tampon oluşturabilir.
2. Mülteci Geri Dönüşü:
Esad’ın düşüşü, Türkiye’nin milyonlarca Suriyeli mültecinin gönüllü dönüşünü teşvik etme planlarını hızlandırabilir. Ancak bu, kuzeyde istikrarlı bir yapı oluşturulmasına bağlıdır.
Tehditler:
1. Kürt Güçlerinin Güçlenmesi: YPG’nin HTŞ ile iş birliği yapması ve özerklik arayışını sürdürmesi, Türkiye’nin ulusal güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
2. HTŞ’nin Radikalizmi: Türkiye sınırında bir HTŞ devleti kurulması, terörizm ve istikrarsızlık riskini artırabilir.
3. Uzun Süreli Mülteci Krizi: Türkiye’deki Suriyeli mülteciler, kutlamalara rağmen belirsizlikler nedeniyle geri dönmekten çekiniyor. Bu durum, ekonomik ve sosyal baskıları artırabilir.
4. Bölgesel Çekişmeler: Türkiye’nin Suriye’deki hedefleri, Rusya, İran ve diğer bölgesel aktörlerle çatışma riskini artırıyor.
Uluslararası ve bölgesel tepkiler
1. Amerika Birleşik Devletleri: ABD, Kürt güçleri desteklerken HTŞ’nin etkisini sınırlamaya çalışacaktır. Ayrıca IŞİD veya diğer radikal grupların yeniden ortaya çıkmasını önlemeye odaklanacaktır.
2. Rusya: Moskova, Esad’ın ana destekçisi olarak stratejisini yeniden değerlendirmek zorunda. Rusya, askeri ve ekonomik yatırımlarını korumak için müzakereler yürütebilir.
3. İran: İran’ın etkisi zayıflasa da, Şii bölgeler ve milisler üzerinden Suriye’deki varlığını sürdürmeye çalışacaktır.
4. Arap Devletleri: Körfez ülkeleri, Esad’ın düşüşünü İran’ın etkisini sınırlamak için bir fırsat olarak görebilir. Ancak HTŞ’nin radikal ideolojisi nedeniyle bu gruba destek vermeleri olası değildir.
5. İsrail: Esad’ın çöküşü, İran’ın Hizbullah’a olan ikmal hatlarını keserek İsrail’i cesaretlendirebilir. Bu durum, güney Suriye’deki İsrail operasyonlarını artırabilir.
Mülteci sorunu: Süregelen bir zorluk
Türkiye’deki Suriyeli mülteciler, Esad rejiminin çöküşünü kutlasa da, büyük çaplı geri dönüşlerin kısa vadede gerçekleşmesi pek olası görünmüyor. Süren istikrarsızlık, ekonomik yıkım ve HTŞ yönetimine dair korkular, mültecilerin dönüşüne yönelik ciddi engeller oluşturuyor. Ayrıca, Türkiye’de 10 yılı aşkın süredir yaşayan birçok mülteci, geri dönüş yerine Türkiye’de kalmayı tercih edebilir.
Türkiye için milyonlarca mültecinin varlığı, siyasi ve ekonomik baskıları artıran kritik bir mesele olmaya devam ediyor. Ankara, insani sorumluluk ile iç kamuoyunun taleplerini dengelemek zorunda kalacak.
Yeni bir dönem, ama bitmeyen bir savaş
Esad rejiminin çöküşü, Suriye’de bir dönemin sonunu getirse de, iç savaşın sona erdiği anlamına gelmiyor. Bunun yerine, ülkenin geleceğini belirleyecek yeni bir çatışma dönemi başlıyor. HTŞ’nin yükselişi, Kürtlerin özerklik arayışı ve Türkiye’nin stratejik hedefleri, Suriye’nin geleceğini şekillendirecek temel dinamikler olacak.
Suriye’nin Esad sonrası manzarası derin bir şekilde parçalanmış durumda ve istikrara giden yol belirsizliğini koruyor. Uluslararası toplum, radikal grupları güçlendirmeden barışçıl ve kapsayıcı bir geçişi desteklemek için dikkatli bir yaklaşım benimsemelidir. Suriye halkı için birleşik ve demokratik bir devlet hayali uzak görünse de, geçmişin dersleri daha parlak bir gelecek arayışına rehberlik etmelidir.