Bu sıcak yaz aylarında bahardan bahsetmek bile güzel. Bütün tıkanıklık ve artan gerginliklere rağmen eylül ayında Genel Kurul sonrasında bir üçlü görüşme sonrasında yeni bir süreç veya onun sağlanmasına yönelik hareketlenme beklenebilir. Mesele yine bir ölü doğum çalışması mı olacak yoksa bu kez çözüme yönelik sonuç alıcı bir çalışma yapılabilecek mi?
Yusuf Kanlı
Dünyada kaç sorun her şartta bir şekilde ayakta kalıyor, her türlü çözüm önerisini akamet uğratabiliyor. Yahudi-Arap ihtilafı mı? Doğru, ama onun kadar köklü ve çözülmez gibi görünmese de bir başka konu daha var bu coğrafyada, Kıbrıs sorunu. 11 Temmuz’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Kıbrıs Barış Gücü’nün (UNFICYP) görev yönergesinin uzatılmasını görüşmek üzere toplanacak yine.
Mart 1964’de 186 nolu BM Güvenlik Konseyi kararıyla altı aylık bir müdahale gücü olarak oluşturulmuştu UNFICYP. Önce üçer aylık dönemlerle, sonra altışar aylık sürelerle o günden bu güne görev süresi uzatıldı, yapısı katılan ülkelerle birlikte değişti. Her ne kadar adadaki halk barış gücü değil işlevsizliği nedeniyle “BM Turist Gücü” diye dalga geçse de, 186 nolu karar bir anlamda “zorunluluk şartı” nedeniyle Rumların şiddetle sona erdirdikleri Rum-Türk ortaklık hükümeti yerine sadece Rumlardan oluşan hükümeti anayasal meşru yönetim olarak kabul ettiğinden günümüzdeki çözümsüzlüğün de ana sebebi.
Bu kritik toplantı öncesinde BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e adadaki son gelişmeleri ve BM misyonunun faaliyetlerini rapor etmek üzere New York’a gitti. Ayrıca, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin, taraflar arasında müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için uygun bir zemin olup olmadığını değerlendiren raporunu sunacak. Eylül ayında BM Genel Kurul çalışmaları ardından yeni bir Kıbrıs girişiminin gündeme gelmesi olasılığı, perde gerisinde bu amaçla ciddi çalışmalar yapıldığını gösteriyor.
Guterres’in Raporu
Bu gelişmeler ışığında, adada yeni bir diplomatik dönemin başlayıp başlamayacağı merak konusu. Guterres’in hazırladığı Kıbrıs raporu, her iki tarafa yönelik ciddi eleştiriler içerirken, özellikle Maraş (Varosha) ve Pile’deki durumlar üzerinde duruyor. Raporda, tampon bölgedeki ihlaller ve tarafların BM Barış Gücü’nün yetkilerine saygısızlık ettiği vurgulanıyor. Evet Rum yönetiminin arzuladığı gibi bu gelişmelerden sadece Türk tarafını suçlamıyor rapor ve hatta Rumların daha fazla ihlalde bulunduğunu vurguluyor, ama acı gerçek ciddi ihlallerin varlığı. Ayrıca, son dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Türk Devletleri Teşkilatı’nda tanınma yönünde aldığı ciddi işaretler ve Rum tarafının bu gelişmelere üçüncü vatabndaşların Kuzey Kıbrıs’ta mal-mülk alımları dahil çeşitli alanlarda gerginlik yaratan tepkisi, adadaki tansiyonu daha da artırıyor.
Guterres, her iki tarafı diyalog kurmaya çağırırken, taraflar arasındaki derin güvensizlik ve askeri ihlallerin çözüm sürecini zorlaştırdığına dikkat çekiyor. Bu bağlamda, BM’nin rolü ve tarafların iş birliği yapma konusundaki iradesi, Kıbrıs sorununun çözümü için kritik önem taşıyor.
Raporda Kritik Uyarılar
Genel Sekreter Antonio Guterres’in BMGK’ye sunacağı ve medyaya yansıyan rapor, adadaki her iki tarafa yönelik ciddi eleştiriler içeriyor. Guterres, her iki tarafı diyalog kurmaya çağırarak, Maraş (Varosha) ve Pile’deki son durumu da raporunda ele aldı. Raporda, tampon bölgedeki ihlaller ve tarafların BM Barış Gücü’nün yetkilerine saygısızlık ettiği vurgulanıyor. Guterres, her iki tarafın da UNFICYP ile iş birliği yapma konusunda ciddi bir çaba göstermediğini belirtti. Özellikle, tarafların izinsiz kalıcı askeri yapılar inşa ederek tampon bölgenin statüsünü değiştirdiğini ifade etti.
Guterres’in raporu, özellikle Maraş’ta KKTC’nin attığı tek taraflı adımları eleştiriyor. Maraş’ın kapalı bölgesinde atılan adımların geri alınmaması, BM’nin bu konudaki endişelerini artırmış durumda. Raporda, UNFICYP’nin Maraş’ta önemli bir değişiklik gözlemlemediği ancak bu bölgeye erişiminin sınırlı olduğu belirtiliyor. Ayrıca, Türk kuvvetlerinin ateşkes hattının kuzeyinde inşa ettiği yeni hendek ve siper sistemi de askeri ihlal olarak rapor ediliyor.
Pile’deki durum da benzer şekilde gergin. Kıbrıs’ın BM gözetimindeki iki toplumlu tek köyü olan Pile’de, taraflar arasındaki mutabakatların uygulanmasının sürekli olarak askıya alınması, bölgedeki tansiyonu yükseltiyor. Türk polisinin sivil kıyafetlerle tampon bölgeye izinsiz girişleri de raporda dikkat çekiyor.
Taraflara Diyalog ve İş birliği Çağrısı
Guterres, raporunda her iki tarafın liderlerini toplumlar arası temasları desteklemeye çağırıyor. BM’nin diyalog arayışında tüm Kıbrıslıları desteklemeye devam edeceğini belirten Guterres, mevcut durumun durağan olmadığını ve uzun süredir devam eden anlaşmazlığın yeni engeller yarattığını vurguladı. Bu bağlamda, her iki lideri de uzlaşmayı kolaylaştırmak için samimi adımlar atmaya ve sivil toplum örgütlerinin seslerinin siyasi karar alma süreçlerinde anlamlı bir şekilde yer almasını sağlamaya çağırdı.
Türk Devletleri Teşkilatı ve KKTC’nin Tanınma Girişimleri
Kıbrıs sorunu, yalnızca BM ve uluslararası toplumun değil, bölgesel aktörlerin de dikkatini çekiyor. Son dönemde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) tanınması yönünde Türk Devletleri Teşkilatı’nda bazı ciddi işaretler ortaya çıktı. Türkiye ve Azerbaycan’ın KKTC’ye verdiği güçlü destek, Rum tarafında endişelere yol açtı. Bu bağlamda, Rumların da özellikle üçüncü ülke vatandaşlarına Kuzey Kıbrıs'ta mülk satışları üzerinden tansiyon çıkardığı gözlemleniyor. Bu gelişmeler, adadaki gerginliği artırıyor ve taraflar arasında yeni çatışma alanları yaratıyor.
BM Güvenlik Konseyi’nde Kritik Görüşme
11 Temmuz’da yapılacak BMGK toplantısı, Kıbrıs Barış Gücü’nün görev yönergesinin uzatılması konusunda kritik bir önem taşıyor. Guterres’in raporu ve ona temel olan BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın ve Kişisel Temsilci Maria Angela Holguin’in raporları, bu toplantıda değerlendirilecek. Guterres’in raporunda, her iki tarafın diyalog kurmaya çağrıldığı vurgulanacak ancak Holguin’in raporunun, taraflar arasında müzakerelerin yeniden başlaması için uygun bir zemin bulunmadığını belirteceği öngörülüyor. Bu durumda ne olacak? Türk tarafının bir altmış yıl daha sanki sonuç alınacakmış gibi ama sonuçsuz kalmaya mahkum bir metodoloji ve hedefle görüşmelerin devam etmesine karşı olduğu dikkate alınacak mı?
Eylül’de Yeni Bir Diplomatik Girişim Beklentisi
Eylül ayında BM Genel Kurul çalışmaları sonrası, Kıbrıs sorunu için yeni bir diplomatik girişimin gündeme gelmesi bekleniyor. Perde arkasında, bu amaçla ciddi çalışmaların yapıldığı ve hatta kulaklarda federasyon olamıyor ise, acaba bu kez son dönemde daha fazla seslendirilen ademi merkeziyetçi federasyon (merkezi hükümetin çok zayıf olduğu) ya da konfederasyon hedef olabilir mi sorusuna yanıt aranıyor. Yıllarca federasyon görüşülürken Rum tarafı uniter devlet, Türk tarafı konfederasyon görüşmeye çalıştığı biliniyor. Belki bu kez adını ve hedefini daha doğru koyabilirse taraflar ve BM başarı şansı daha fazla olabilir. BM kanadından gelen son mesajlar ve eylül ayında Genel Kurul çalışmaları ardından üçlü bir görüşmeden yeni süreç kararının çıkması veya en azından Kıbrıs sorununda yeni bir hareketlenmenin tetiklenebileceğini gösteriyor. Ancak, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi Rusya’nın, müzakerelerdeki tıkanıklığı ve taraflar arasındaki güvensizliği vurgulayan açıklamaları, çözüm arayışını daha da karmaşık hale getiriyor. Bu bağlamda, BM’nin tarafsız ve etkin bir arabulucu rolü oynaması, Kıbrıs sorununda kalıcı bir çözüm bulunması için kritik öneme sahip.
Kıbrıs Sorununun Çözümü ve BM’nin Rolü
BM’nin Kıbrıs’taki rolü, adadaki barış ve güvenliği sağlamak için kritik öneme sahip. Ancak, taraflar arasındaki derin anlaşmazlıklar ve BM misyonuna yönelik rahatsızlıklar, barış sürecini zorlaştırıyor. Guterres’in raporunda da vurgulandığı gibi, tarafların askeri ihlallerden kaçınması ve BM Barış Gücü ile iş birliği yapması, ama BM gücünün de provokatif faaliyetlerden uzak durması müzakerelerin yeniden başlaması için hayati öneme sahip.
BM’nin Maraş ve Pile’deki duruma yönelik eleştirileri, hem taraflar arasındaki hem de UNICYP’a güvensizliği artırıyor. Özellikle, Türk kuvvetlerinin askeri yapıları ve Maraş’taki tek taraflı adımlar, Kıbrıs Rum tarafında derin endişelere yol açıyor. Bu durum, BM’nin tarafsızlığının sorgulanmasına neden oluyor ve müzakerelerin önündeki engelleri artırıyor.
Yeni Bir Diplomatik Hareketlilik İhtimali
BM kanadından gelen son mesajlar, eylül ayında düzenlenmesi olası olan yeni bir zirve ile Kıbrıs sorununda yeni bir hareketlenmenin tetiklenebileceğini gösteriyor. Ancak, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi Rusya’nın, müzakerelerdeki tıkanıklığı ve taraflar arasındaki güvensizliği vurgulayan açıklamaları, çözüm arayışını daha da karmaşık hale getiriyor. Bu bağlamda, BM’nin tarafsız ve etkin bir arabulucu rolü oynaması, Kıbrıs sorununda kalıcı bir çözüm bulunması için kritik öneme sahip.
Sonuçta, Kıbrıs sorunu, derin anlaşmazlıklar ve siyasi çekişmelerle dolu bir süreç olarak çözümden uzak görünse de, BM’nin çabaları ve uluslararası toplumun desteği, taraflar arasında diyalog ve iş birliği için önemli bir fırsat sunuyor. Ancak, bu fırsatın değerlendirilebilmesi için her iki tarafın da samimi ve kararlı adımlar atması gerekiyor. Eylül ayındaki BM Genel Kurul çalışmaları sonrasında yapılması öngörülen yeni girişim, Kıbrıs sorununda olumlu bir dönüm noktası olabilir.
Mesele yine havanda su dövülen bir ölü doğum çalışması mı olacak yoksa bu kez çözüme yönelik sonuç alıcı, sonuç alınamaması durumunda Kıbrıs Türk devletinin statüsünün ne olacağı belirlenmiş, zamanla sınırlı bir çalışma yapılabilecek mi?