Haberlerde okudunuz, avukatlık mesleğine getirilen reklam yasağı, avukatların kazançlarını, yaşam tarzlarını ve mesleki faaliyetlerini parlatmalarına bir son veriyor. Artık avukatlar, sosyal medyada veya internetin başka alanlarında kendilerini adeta birer "hukuk yıldızı" olarak tanıtan içerikler paylaşamayacak.

Yusuf Kanlı

Peki, bu yasak gazetecilik dünyası için de geçerli olabilir mi? Bazı gazetecilerin kendi hayatlarını haberin önüne geçirerek adeta "haber öznesi" olma yarışına girdiği bu çağda, sanırım bu soru oldukça anlamlı ve gerekli. 

Gazetecilik ve haberin öznesi olmama ilkesi

Gazetecilik mesleğinin belki de en temel ilkelerinden biri, gazetecinin haberin öznesi olmaması gerektiğidir. Gazeteci, haberin anlatıcısıdır; habere, olaya ayna olandır, kameranın arkasında durur, objektif bir gözle izler ve kamuoyunu bilgilendirir. Ancak bazı gazeteciler, özellikle serbest gazeteci olarak faaliyetlerini finanse edebilmek için son yıllarda bu ilkeyi unutarak adeta haberin kendisi haline gelmeyi tercih ediyor. Lüks veya değil özel yaşamlarını, kazançlarını ve sosyal hayatlarını sergileyen gazeteciler, sadece haber yapmaktan öte, bir nevi sosyal medya fenomeni olma yoluna gidiyor. Peki, bu durum etik mi? Ve daha da önemlisi, gazeteciliğin özünü ve itibarını zedelemiyor mu?

Avukatların reklam yasağı: Bir ilham kaynağı mı?

Avukatlar için getirilen reklam yasağının amacı, mesleğin itibarını korumak ve adaletin önünde bir avukatın diğerinden daha avantajlı görünmesini engellemektir. Avukatların adil bir şekilde rekabet etmeleri ve mesleklerini ticari bir faaliyete dönüştürmeden, adaletin hizmetinde olmaları beklenir. Benzer bir düzenleme, gazetecilik dünyası için de düşünülemez mi? Gazetecilerin de "sosyal medya yıldızı" olma yarışına girmeleri, mesleğin tarafsızlığına gölge düşürmez mi?

Gazeteciler için olası bir "reklam yasağı"

Elbette gazetecilerin yaşamlarını paylaşmaları, onlara karşı şeffaflık beklentisi açısından değerlidir. Ancak bu şeffaflık, haberin önüne geçtiği noktada bir tehlike oluşturur. Bir gazetecinin, sosyal medyada paylaştığı lüks bir tatil ya da özel bir davet, onun tarafsızlığına gölge düşürebilir. Gazeteci, takipçi toplamak veya kişisel markasını yaratmak adına haberin öznesi olma yoluna girdiğinde, habercilikten uzaklaşmaya başlar. Belki de gazetecilik dünyasında da, avukatlarda olduğu gibi, bir tür "reklam yasağı" getirilmesi düşünülmeli. Gazeteciler, kişisel hayatlarını, kazançlarını veya mesleki faaliyetlerini reklam niteliğinde kullanmaktan kaçınmalı, mesleğin itibarını zedeleyici davranışlardan uzak durmalıdır.

Haberci mi? Fenomen mi?

Avukatlar için getirilen reklam yasağı, mesleğin ticari bir faaliyete dönüşmesini engellemek adına önemli bir adımdır. Ancak benzer bir düzenleme, gazeteciler için de düşünülmeli mi? Gazeteciler, haberin öznesi olmadan, kamuoyunu bilgilendirme görevlerine sadık kalmalıdır. Çünkü gazetecilik, "ben buradayım" diye bağırmaktan çok, "bu önemli" diye işaret etmektir. Fenomen olma yarışına giren gazeteciler, mesleklerini birer ticari marka haline getirdiklerinde, bu sadece kendi itibarlarına değil, gazeteciliğin bütününe zarar verebilir.

Bu nedenle, gazetecilik dünyasında da etik ilkeler ve reklam yasakları üzerine ciddi bir düşünceye ihtiyaç vardır. Fenomen olmak yerine, haberi merkeze alan, kamu yararını gözeten bir gazetecilik anlayışı yeniden hatırlanmalıdır.