Ankara’lılar olarak niyeyse hep İstanbul’lular karşısında bir ezikliğimiz olur. Hem Ankara’daki mekan sayısının azlığı ve daha az çeşitli olması sebebiyle hem de kalitesi açısından. Ama bir Ankaralı ve İstanbullu sohbetinde laf dönüp dolaşıp mutlaka Kıtır’a gelir ve İstanbullu “Ya keşke İstanbul’a da Kıtır açılsa” der ve konu kapanır. İşte “Kıtır” böyle bir mekan. Bence “Kıtır” artık aslında bir mekan değil, bir “kavram”, bir” yaşam tarzı” ya da bir “kendini ifade etme biçimi”.

           1979 yılında Kuğulu Park’ın hemen bitişiğindeki yerinde açılmış ve halen de aktif olarak hizmet vermeye devem etmekte. “Kıtır” Ankara için gerçek bir marka ve “otantik”. Otantik kelime anlamı ile özgün, aslına uygun ve orijinal demek. İşte Kıtır’da aynı bu tanıma uyan bir Ankara mekanı. Artık 46 yıl içinde Ankara adı ile beraber hatta rockçılar için Ankara ile eş anlamlı olan bir marka hem de. Rockçılar için dememin sebebi canlı müzik hiç olmasa da her zaman iyi seçilmiş ve çok da “tribüne oynamayan” rock müzik örnekleri çalıyor olması. Gel gelelim bu yazıyı yazmamın sebebine.

            Bir Ankaralı rock sever olarak benim de hayatımda önemli bir yere sahip “Kıtır”. İlk gittiğimde yıl 1992 falan idi sanırım. Orta ikinci sınıfta, çoktan sıkı bir rock müzik sever olmuştum ve ilk gördüğümde afallamıştım. Müzik, bira, kumpir, kokoreç, patates, tavuk dolma vs. Yalan değil daha yaşım tutmazken orada defalarca bira içmişliğim vardır. Ancak, o yıllarda kanunlar da şimdiki gibi sıkı olmadığından (iyi ki öyleler günümüzde) hemen her mekanda düşük alkollü içki almak 18 yaş altı gençler için mümkündü. Hayatımda ilk kez birayı Tunalı Kıtır’da içtim. Hayatımda ilk kez kumpiri Tunalı Kıtır’da yedim. Hayatımda ilk kez kokoreçi Tunalı Kıtır’da yedim. Bu dediklerimi söyleyecek binlerce Ankaralıdan biriyim ve eminim ki hala bu şekilde büyüyen gençler de var.

            Daha önce Çayyolu Park Caddesi’nde bir Kıtır daha açılmıştı. Sanırım asıl sahibinin damadı açmış, ama o süreçte adam eşinden boşanmış mı bir şeyler olmuş, dedikodusuna o kadar hakim değilim. Neyse marka hakkı sebebiyle mahkemelik olmuşlar falan falan. Sonra da kapandı gitti. Zaten pek “Kıtır” formatına uygun bir yer değildi bence. Kumpir, kokoreç vs. vardı ama “Kıtır” ruhu yoktu.

            Ama 2 ay önce bir şey oldu ve Çayyolu’nda Arcadium Alışveriş Merkezi’nin arka tarafında orijinal Kıtır bir şube açtı. Ama ne şube. Masalarından, oturaklarına, avizelerinden masalar arasındaki kapaklı ahşap kutulara kadar aynı. O kutular Tunalı’dakinde tam ne işe yarardı bilmiyorum ama üzerine palto, çanta koyar ya da yer bulamayınca üzerine oturup takılırsınız. İşte o kutulardan dahi var burada ve müşteriler için aynı amaca hizmet ediyor. Yani üzerine palto, çanta koymaya ya da üzerinde oturup takılmaya. Hatta bir anne ve 4-5 yaşlarındaki kızı üzerine yemek koymuşlar, sandalye çekip üzerine tünemiş yemeğin keyfini çıkarıyorlardı. Kokoreç ustası dahi eski Tunalı’daki usta. Kendisine sordum. Aslında Tunalı Şube’den bir süre önce emekli olmuş ama bura için işe çağrılmış, o da gelmiş. Kıtır ruhuna yaraşır biçimde. Çayyolu Kıtır’ın bir farkı var aslında. Burada insanların yanlarında çocukları var hep. Valla ne yalan söyleyeyim ben de kızımla gittim bir keresinde. İşin enteresan yanı simalar çok tanıdık. Özellikle üniversite döneminde o kadar çok gittik ki arkadaş grubumuzla, bu insanları kesin görmüşümdür. Şimdi bu insanlar çocukları ile geliyor. Normalde ayakta beklemek ya da ayakta takılmak istemeyecek orta yaş grubu insanlar çoğunluk. Başka mekan olsa “Niye ayakta kalıyoruz kardeşim?” diyebilecek ve mekanı terk edebilecek insanlar. Ama söz konusu Kıtır olunca kimsenin gıkı çıkmıyor. Elde bira, önünde kumpir, kokoreç, midye, patates vs. Takılıyor herkes, yanında çocuğuyla. Herkesin suratında, bende de olduğunu fark ettiğim o aptal gülümseme var. Bir mutluluk ifadesi. Dinibütünlerin suratındaki o “tevekkül” e benzer bir ifade. Sebebini hemen çözdüm. Öğrencilik ve gençlik yıllarında sıkça gidilen, hayatta birçok ilkin yaşandığı (ki Çayyolu şube neredeyse bire bir Tunalı ile aynı olduğu için aynı keyfi veriyor), aradan on, yirmi belki otuz yıl geçmiş, muhtemel ekonomik açıdan daha iyi bir durumda geldiğin ve sana aynı hissi veren bir mekana gelmişsin. Aynı bira, aynı yemek, aynı müzik. Gençliğini hatırlıyor ve tekrar genç hissediyorsun. “Olay bu”. Ben hala kendimi o kadar yaşlı görmesem de, ki 46 yaşındayım, Kıtır bana kendimi yirmilerimde hissettirdi. Altmışlı belki yetmişli yaşlarında insanlar vardı son gittiğimde, gözlerinde bir gençlik kıvılcımı, suratta aynı mutluluk ifadesi. Yüzümde o aynı aptal sırıtma, kızımla beraber, elimle “heavy metal” işareti yaparak resim çektirdim yeni yetmeler gibi. Gerçi ben her yerde elimle “heavy metal” işareti yaparak resim çektiriyorum ama burada hemen herkes aynısını yapıyor. Neşeyle insanlar çocuklarına kumpiri, kokoreçi, birayı vs. göstererek hararetle bir şeyler anlatıyor. Ben de anlattım kızıma. Dedim ki: “Bak kızım buraya, daha doğrusu Tunalı’daki Kıtır’a o kadar çok gittim ki arkadaşlarımla. Arkadaşlar değişti, Kıtır değişmedi. Çok keyifli zamanlar geçirdik. Kumpir aynı kumpir, patates aynı patates, kokoreç aynı kokoreç. Yıllarca bunu korumuşlar, iyi ki de öyle yapmışlar. Sende büyüdüğünde (şu an 12 yaşında çünkü) belki gelip arkadaşlarınla burada takılırsın. November Rain dinlerken bir şeyler yiyip içersin.”

İşte sanırım benle aynı aptal tebessüme, bir nevi rockçı tevekkülüne sahip birçok insan aynı şeyleri anlatıyor hatta aynı cümleleri kuruyor olabilir.

                Çok iyi etmişler Çayyolu şubeyi açarak, kendilerine bir Ankaralı olarak teşekkür ediyorum. Ama daha çok neredeyse bire bir aynı şeklide yaptıkları ve bizlere o “gençlik iksiri” ile tekrar kendimizi genç hissettirdikleri için teşekkür ediyorum.