Uzmanlık sınavına girmeme az vakit kalmış, stres içinde gece gündüz ders çalışıyor, bir taraftan hastanede mesai mefhumu olmadan ameliyatlara giriyor ve bitmek bilmeyen nöbetler tutuyordum. Derken televizyonda kan dondurucu bir haber izledim...
Barış Durukan
Cem Garipoğlu adlı genç 3 Mart 2019’da kız arkadaşı Münevver Karabulut’u evde öldürmüş, kafasını kesmiş ve vücudunu farklı parçalara ayırarak farklı çöplere atmıştı. Katil ortadan kaybolmuş ve ailesi ona yardım etmişti. Önce düşündüm ki insanın evladı böyle bir şey yapsa ne yapar? Önce kahrolup her halde kendini suçlar neden olanların önüne geçemediği için dedim kendi kendime. Sonrada her halde iyi bir avukat bulur, yine de çocuğu olduğu için en hafif cezayı alması için uğraşır, hapiste geçireceği süreyi konforlu geçirmesine yardımcı olmaya çalışır ve tabi bu davranışı için aldığı cezayı hak ettiğini anlatmaya çalışır. Bu davranışa sebep olan ne varsa onları ortaya döküp bir nevi çocuğun kafasını tedavi ettirmeye çalışır diye aklımdan geçirdim.
Peki, öldürülen çocuğun ailesi olsam dedim (Tanrı göstermesin) her halde hazmedemem ve hayvani bir dürtüyle hareket ederdim. O durumu yaşamadan kimse tezahür edemez ne yapacağını. Ama katili kendi cezalandırmasam bile en ağır şartlarda ceza çekmesi ve her gününün ona zehir olması için elimden geleni yapardım. Derken bir de şu geldi aklıma katilin babası olsam kaçmasına yardım eder miydim? Belki bu da yaşamadan tezahür edilecek bir durum değil ama sanırım etmezdim vicdanım el vermeyeceği için.
Olan oldu tabi, kızcağızın ceset parçaları bulundu. Katilin ailesi oldukça zengin ve bilindik bir aile, kaçmasına yardım ve yataklık etmiş. Güçlüler, elleri kolları uzun. Avukatları da tabi çok güçlü idi. Bir zamanın müthiş Atatürkçü ve laiklik savaşçısı “hikmetinden sual olunmaz”, sonradan dönme, iktidar yardakçısı, koltuk meraklısı Metin Feyzioğlu. O zamanın parası ile bir milyon Türk Lirası almıştı ailenin avukatlığından, bunu kendisine yakın bir avukattan öğrenmiştim. Yalanlarsa ve beni dava ederse kestiği faturayı göstermesini talep eder kendisini mahcup ederim. Neyse konumuz bu değil, tam 197 gün kaçtı oğlan çocuğu, yok ABD’de dediler, yok Avrupa’da dediler, yok Rusya’da saklanıyor dediler. Derken 17 Eylül 2009’da İstanbul’da teslim oldu güçlü ve zengin ailenin oğlan çocuğu. Davada bir sürü delil karartma girişimleri, katilin evden cesedi çıkardığı görüntülerin silindiğinin teyidi, kanıtlarla oynama, villada bulunan 700 bin doların da tutanaklara geçmemesi vs. üzerine, olay yeri incelemede bulunan 6 polise 3 yıl, kamera kayıtlarını silen 3 site güvenlikçisi için 5 yıl hapis cezası istendi. Bu durumlardan eminim ailenin avukatının haberi yoktur!!!
Ailenin ve Cem Garipoğlu’nun yargılandığı davalar birleştirilerek 26 Şubat 2010’da yargılama süreci başladı. Sonuçta Cem Garipoğlu, "çocuğa karşı, tasarlayarak, canavarca bir hisle ve eziyet ederek öldürmek" suçundan, 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Türk hukukuna göre, bahsedilen suçu işleyen bir kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alırken Cem Garipoğlu, suçu işlediği sırada çocuk olduğundan alabileceği en ağır cezayı aldı. Annesi ve amcasına da üçer yıl hapis cezası verildi. Babası ise beraat etti. Metin Feyzioğlu hakketti aldığı parayı. Adli tıp kurumunda yaşanan ihmal nedeniyle açılan dava kapsamında; ikisi doktor, biri otopsi teknisyeni olmak üzere üç adli tıp görevlisi yargılandı ve yargılama sonucu doktorlar beraat ederken "görevi ihmal" gerekçesiyle otopsi teknisyeni 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yani, her türlü alavere, dalavere, delil karartma, ölen kızcağızın ailesine her türlü eziyet yapıldı müthiş adalet sistemimiz içinde. Davanın sonuçlanmasının ardından Karabulut ailesinin Cem Garipoğlu'nun ailesine karşı açtığı maddi ve manevi tazminat davası 8 Ekim 2013 tarihinde sonuçlandı. Dava sonunda Garipoğlu ailesinin Karabulut ailesine 37.500 lira maddi, 1 milyon 250 bin lira manevi tazminat ödemesine karar verildi. Bir Metin Feyzioğlu savunma makamı bedeli. Aile için hiçbir şey yani. O dönem bir yerlerde bu tür suç işleyenlere hapiste kötü davranıldığını, hatta onun koğuşun fahişesi yapılıp “ya böyle devam ederiz sana yaptığımız muameleye, ya da intihar et” denildiğini okumuştum. Zira Cem Garipoğlu cezası kesinleştikten sonra Metris 1 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nden Silivri 5 No'lu Cezaevi'ne sevk edildi ve 10 Ekim 2014 tarihinde, tek başına kaldığı üç kişilik koğuşunda, bir ip ve poşet kullanarak intihar etti. Bu süreçte otopsi resimleri yayınlandı. Dövmesinden, yüzünün resminden vs. ölenin gerçekten o olduğundan emin olunduğu söylendi. Ama bu kadar para ve güç sahibi bir ailenin bir komplo tasarlamak sureti ile başka bir ceset ile Cem Garipoğlu’nun yerini değiştirerek onu kaçırdığı iddiaları ortaya atıldı ve bana da bu mantıklı geldi.
7 Aralık 2022'de, Münevver Karabulut'un babası Süreyya Karabulut'un Cem Garipoğlu'nun cezaevinde intihar etmediği, kaçtığı veya kaçırıldığı iddiası ile Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı başvuru için takipsizlik kararı verildi. 3 Ekim 2024'te, Cem Garipoğlu'nun mezarı, Karabulut ve Garipoğlu ailelerinin talebi üzerine açıldı. Kalıntıları mezardan çıkarıldı ve kimlik tespiti için DNA analizine tabi tutulmak üzere Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Yapılan inceleme sonrası kemiklerin Garipoğlu'na ait olduğu açıklandı. Ancak mezarda kefen yoktu, ki bu bana mantıklı geldi. Böyle bir suç işleyen birini özellikle kefensiz gömmüş olabilirler kabrinde rahat etmesin diye. Ancak kemiklerin toplu halde yığılı olduğu söylendi. Halbuki anatomik pozisyonda bulunması gerekir çürüme işlemi sonlandıktan sonra. Velhasıl ben DNA sonuçlarına güvenemiyorum. Katil hariç bilmem kaç kişi cinayet sonrası katilin kaçması komplosuna karışmış, delillerle oynandığı resmi makamlarca kanıtlanmış, ailenin gücü bunlara yetmişken mezardan çıkan kemiklerin DNA testi sonuçları ile oynanmamış olabileceğine inanmak içimden gelmiyor. Ülkemizde hak, hukuk kalmamış, adalete güven yerlerde iken hele hiç gelmiyor içimden inanmak.
Duman’ın daha önce Türkçe mealini yazdığım Kufi şarkısı ne diyor bu durumlarda:
Biz bu kafalara gelemedik, abi,
Bu gösteri kallavi,
Aktörler daha iyi, bu aktörler daha iyi
Kargaları yine kovamadık abi,
Korkuluk çok enayi,
Kuşlar şeytani, bu kuşlar şeytani
Padişahı yine deviremedik abi,
Kuzular çok cahil,
Kurtlar şeytani, bu kurtlar şeytani.
Herkes inanmak istediğine inanmakta özgür. Ya da inanmamakta.