Prof. Dr. Barış Durukan
Önce Münip Senyücel kimdir onu anlatmak istiyorum. 1937 Mersin doğumludur. 1963’de Ankara Deneme Sanat Sahnesi’ni kurdu ve ilk başkanı oldu. Burada Türkiye’de ilk kez bir Brecht oyununu sahneye koydu: “Carrar Ana’nın Silahları” adlı oyunu rejisörlüğü de yaparak yönetti. TRT Ankara Televizyonu Eğitim Kültür Müdürlüğü’nde çalışırken dramalar ve belgeseller yönetmeye başladı. Arsal Soley ile TRT’nin ilk dönem dramalarının yönetmeniydi. Belgesel çekmeye başladığında daha TRT’de Belgesel Programlar Müdürlüğü kurulmamıştı. Bu dönemde Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş dönemiyle ilgili belgeseller yaptı. 1981 yılında Belgesel Programları Müdürlüğü’nün kurulmasında katkılarda bulundu ve o dönemdeki 4 yönetmenden biri olarak görev yaptı. Gerek yönettiği belgeseller gerekse belgesel konusundaki teorik bilgisi sayesinde birçok belgeselci yetiştirdi ve her zaman bir “Usta” olarak anıldı. 2002 yılında Selimiye Kışlası isimli belgeseli yönettikten sonra, TRT Belgesel Programları Müdürlüğü’nden emekli oldu.
Oldukça üzüntülü bir bekleyiş süreci ve zor bir hastalık dönemi sonunda Münip Senyücel’i, “Münip amcamı” kaybettik.
Bu dünyadan bir Münip Senyücel geçti. Peki benim için kimdi Münip Senyücel... Münip amcam öncelikle arkadaşımdı, sözüne değer verdiğim bir büyüğümdü. Akıllı, üst düzey entellektüel, hayatına o kadar çok şey sığdırmış biriydi ki. “On parmağında ‘n’ marifet, ‘n’ sonsuza giderken” bir insandı. İlkokuldaki ilk arkadaşım ve sonrasında üniversite yıllarında tekrar karşılaşmayı takiben sıkı bir dostluğum olan Cem Senyücel’in babası, yine çok değerli bir insan ve üst düzey entelektüel olan kendisi gibi belgesel yönetmeni Kerime Senyücel’in eşi, çok sevdiğim bir arkadaşım olan Sibel Senyücel’in babası. Kendileri ile ailecek çok sık görüştüğüm insanlar. Bu devirde bulunamayacak nezakette ve akılda insanlar. Sıkça ya evlerinde buluşur, Münip amcamın müthiş tandırını yer ya da Uludağ’da iskender veya Dafne’de Antakya sofrası ziyafetleri çekerdik. O kadar samimi olduk ki zamanla benden 25 yaş büyük Kerime teyzeye bir gün “sana artık Kerime desem olur mu” diye bile sormuştum. Tabi demedim. Münip amcaya bu şekilde sormak yemedi ama eminim sorsam “olur” derdi. Münip amcaya 2015 yılında açık kalp ameliyatı yapmıştım. Zor bir hastaydı, zor ikna olurdu ama mantıklı ve rasyonel bir adam olduğu için yapılacak işin mantığını anlatınca hemen ikna olurdu ve dediğimi harfiyen uygulardı. Yıllar içinde bana olan güveni o kadar artmıştı ki artık sorgusuz sualsiz her dediğimi (tıbben) kabul ederdi. “Barış bunu yap dedi Kerime, o yüzden yapıyorum, yapmam lazım dermiş” Kerime teyzeye.
Cem Senyücel ünlü rock müzik grubu Zakkum’un davulcusu. Münip amca şöyle derdi: “Cem kandan oğlum, Barış kalpten oğlum, Yusuf candan oğlum”. Yusuf, yani Yusuf Demirkol yine yakın dostum, eşsiz insan ve Zakkum’un vokalisti. Güzel insanlar, insanın içini hoş eden, bir bakış, bir dokunuş, bir sözleri ile sizi tüm sıkıntılarınızdan kurtaracak kadar hisli insanlar hepsi hem Senyücel ailesi hem Zakkum ailesi.
Münip amca dediğim gibi çok akıllı ve rasyonel bir adamdı. Son zamanlarında hastalıklar artınca ve haliyle ailesi endişe etmeye başlayınca oğlu Cem’e şöyle demiş: “Oğlum insan vücudu da bir makine, nasıl her makine zamanla bozuluyor, işlev görmez hale geliyorsa insan vücudu da işte öyle”. Hastalığı sebebiyle Cem konser iptal etmek zorunda kalınca “Oğlum, sizin konser vesilesiyle emek edip ekmek kazanacak bir sürü insan var, sizi ve sizle iyi vakit geçirmeyi bekleyen bir sürü genç var, onları bırakma”. İşte bu kadar düşünceli ve hisli bir insandı. Hastaneye kaldırılmadan bir gün önce evlerine durumuna bakmaya gidecektim. Bir önceki gelişimde bana ekler pasta ikram etmişlerdi ve çok beğenip baya yemiştim, abartmıştım hatta yeme işini. O haliyle ben geleceğim diye tıraş olmuş, Cem’e “oğlum Barış ekler sever, ekler pasta alın ona ikram etmeye” demiş. O haliyle bunları düşünecek kadar ince ve düşünceli bir insandı.
Münip amcamın sevmediği iki şey vardı. Biri aptallık/dangalaklık diğeri bağnazlık. Aptal adama tahammül edemezdi. “Okusun, kafasını çalıştırsın, araştırsın, düşünsün” derdi. Bağnaz adama hiçbir şey demezdi, çünkü zaten aptal derdi. Konuşmaya başladı mı ansiklopedi bilgisi gibi konuşurdu, ilk fotoğrafın 1826 yılında Fransız Joseph Nicepore Niapce’nin evinin penceresinden çektiği “La Gras’da pencere manzarası” olduğunu ondan öğrendim. II. Mahmut’tan Fatih’e, Alman Kaizer’inden Marie Antoinette’e kadar anlatır, Avrupa tarihi, Osmanlı tarihi, dinler tarihi, Eski Mısır hepsini akademik olarak karşılaştırmalı tartışabilirdi. Tiyatroculuk da yapmış olan Münip amcam sanatın her türüne hakim ve yine akademik bilgilere sahipti. Bazen insanın asabı bozulurdu o konuşurken. Kendinizi cahil hissettiğiniz için. Tiyatro oyunculuğu, sanat yönetmenliği, rejisörlük, program yönetmenliği, prodüktörlük, editörlük…… Hepsini sığdırmış ömrüne, hala okur, dinler, öğrenmeye çalışır, hep bilime bağlı kalır, bilimsel ve rasyonel davranırdı. Günümüzün Türkiyesi’nde herkesin örnek alması gereken, akılcılığın peşini hiç bırakmayan ve ölene değin öğrenmeye doymayan bir insandı Münip amcam.
Ruhu şad olsun, nurlar içine uyusun “kalpten babam”. Oralardan bize gülümse olur mu? Biz seni hiç unutmayacağız. Hayatıma kattığın her renk, her bilgi ve hep nezaketli tavrın için sana sonsuz teşekkürler. Hayatımda çok yer etti, hala da edeceksin. Sevmeyi, sevilmeyi bilen bir insandın, etrafına da bunu hep aşıladın.