Ülke gündemimiz maalesef akla hayale gelmeyecek kadar vahşi, cani, vicdansız ve aşağılık olaylarla çalkalanırken, ki bunlar kadın cinayetleri, sokak ortasında tecavüze yeltenme, kara para aklama, çocuk istismarı, çocuk cinayetleri, 200 küsür suçtan aranan kişilerin yeni işlediği suçlar ve en kötüsü bu kişilerin cezasız kalmasıyken daha da aşağılık ve cani bir çete ortaya çıkartıldı.
Barış Durukan
Bir hekim olmaktan utandığım günler yaşıyorum. Sadece para için yeni doğan yavrucakları öldürecek ve bunun esprisini yapacak kadar aşağılık bu yaratıkların bazıları hekim bazıları ise sağlık personeli. Utanmadan aldıkları para ile alem yapacaklarını konuşacak kadar vurdumduymaz olan bu yaratıklar, öldürdükleri bebeklerin cenazelerini bile ailelere satmaya çalışacak kadar cüretkar. Bu konuda hiçbir merci sorumluluk almazken, cesur bir savcı olayı ortaya çıkarıyor ama ne Sağlık Bakanlığı ne İl Sağlık Müdürlükleri ne de ödemeyi yapan Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri bu konuda hiç sorumluk hissetmiyor. Hepsini geçtim sadece bu merkezlerde bu kadar çok ölüm olması yani yüksek mortalite oranı bile çok önceleri araştırma ve soruşturma nedeni olmalıydı.
Sağlık Bakanlığı talimatları sebebiyle ambulans hastayı özel bir merkeze kendi isteği olmasına rağmen götürmeyi bile reddederken nasıl oluyor da bu hastalar hep aynı özel merkezlere ambulans ile sevk ediliyor. Bu durum da hiç merak uyandırmamış demek ki. Çete başı olan hekim müsveddesi terör örgütü üyeliği ya da propagandası her neyse bundan ceza almış ama çalışmaya devam edebiliyor. Tabi burada şunu da hatırlatmak lazım. FETÖ üyesi olduğu için devletten atılmış birçok hekim de hala özel hastanelerde, hem de SGK anlaşmalı özel hastanelerde çalışmaya devam ediyor.
Bunu engellemeye ilişkin kanun çıkarılmaya çalışıldığında maalesef Cumhuriyet Halk Partisi buna karşı çıkmıştı. Şimdi de ana muhalafetin bu konudaki önerisi kapatılan hastanelerin devletleştirilmesi. Yani bu duruma iktidar partisi yetkilileri sorumluk kabul etmeyip sadece “Sonuna kadar gideceğiz” derken, ana muhalefet de kapatılan hastaneleri devletleştirerek duruma çözüm getirmeye çalışıyor. Adı geçen hastanelerin biri de eski Sağlık Bakanı Sayın Müezzinoğlu’na ait. Yani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. İroninin ötesinde durumlar yani.
Peki bu durum bundan sonra sağlık sistemini nasıl etkileyecek? Zaten hekim düşmanı olan ve doktor dövebildiği için övünen halkımız hekimlere diş bilemişti, artık o dişlerin üzerine bir de jilet taktı şimdi. Daha şimdiden yok hastamı entübe ettiler, yok oral alımını kapattılar gibi şikayetler CİMER’e yapılmaya başlamış. Yani bir hastanın sağlığına kavuşması için yapılacak her türlü tıbbi müdahale doktorun ve hastanenin para kazanma aracı olarak görülüyor.
Solunum yetmezliği ile gelen bir hastayı solunum makinasına bağlama ihtiyacı doğmuşsa ve tıbbi endikasyon ile bağlanmışsa bu bir suç. Çünkü hasta yakını bu durumu kendince uygun görmüyor. Bu CİMER başvurusuna hekim cevap vermek zorunda. Bir süre sonra işi bırakıp sadece şikayetlere cevap vermeye başlayacak özellikle yoğun bakım hekimleri ya da yoğun bakıma hasta yatırmak zorunda kalan diğer branş hekimleri. Ameliyat desen para için, yoğun bakımda gözlenmeli desen para için, tetkik istesen para için diyorlardı artık bunu kanıksayacaklar. “O zaman gelmeyin özel hastaneye kardeşim” demek geliyor insanın içinden, “madem güvenmiyorsun gelme”. Ama işte o kötü niyetle yaklaşan hasta yakını yine özele gelecek, her şeyden şikayetçi olacak ve bunu bahane edip para ödemeyi de reddedecek. Diyorum ya aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Özel hastanelerde ücret alınması kadar doğal bir durum olamaz. Bunun felsefi ve sosyolojik tartışmasını burada yapacak durumda değiliz ama hekimin ve hastanenin yaptığı her şeyi para için yapıyorlar diye gören zihniyet bence özele gelmesin.
Bir de sosyal medyada rastlamaya başladığım yeni bir talep var. Yoğun bakımlara kamera konsunmuş. Olur çıplak yatan (tabi üzerinde örtü var) ve her tarafında bir kateter, tüp vs. olan hastaları kamera ile çekip yayınlayalım. Hastanın da mahremiyeti kalmasın bu arada. Ama önemli değil, tıbbi bilgisi atom problemi çözmek seviyesinde olan bir güruh oradan hekimi izlesin ki, hekim hastasının gırtlağını sıkıp onu öldürmesin. Genelde öyle yapılıyor çünkü yoğun bakımlarda, hekimler olarak hastaların gırtlağını sıkıyoruz canımız sıkıldıkça. Bunları bu şekilde yazıyorum çünkü aslında insanların aklından geçenler bunlar dürüstçe. Çünkü “Hasta iyi olduysa Allah’tan, kötü olduysa doktordan”.
Mevcut durum ve yapılanların affı olmaz. Bunların tekrarlanmaması için her türlü önlem ivedilikle alınmalı, ama sorumlu merciler de bu konuda sorumluluk almalılar. Bundan sonra halkın soğuk kanlı olmaya davet edilmesi de gerekiyor. Olayın ortaya çıkışından beri geçen şu kısa sürede bile işini layığıyla yapan hekimler de ateş altında. Yaptıkları her girişim, uyguladıkları her tedavi ve tüm tıbbi süreçler hasta yakınları tarafından kötü niyetli olarak değerlendiriliyor. Bir uzman hekimin yetişmesi için mecburi hizmet dahil minimum 12 yıl gerekli, yani normal üniversite okuyup meslek sahibi olan standart bir insanın okuduğu sürenin tam üç katı. Hele bir de akademik kariyer yapmışsa, bu süre çok daha uzun. Tıp fakültesi eğitimi, uzmanlık sınavı ve uzmanlık eğitimi birçok meslek ile karşılaştırılamayacak kadar meşakkatli.
Çok okumak gerekli, çok uzun saatler çalışmak gerekli. Süreç birçok kişinin hayatı boyunca almadığı sorumlulukları hekimin ya da sağlık personelinin sadece bir gecede almasını gerektirecek kadar komplike. Ama bunu kalkıp sağlık ile ilgisi olmayan bir meslek grubundan biri eleştirirse o zaman verilmesi gereken tıbbi kararlar etkilenir ve tıbbi süreçler aksar. İnsanlar sosyal medyada yazıyor, neymiş “Hastam COVID oldu, hastanede entübe ettiler, yatırmasalar, entübe etmeseler ölmezdi. Ben evde ölen COVID hastası görmedim”. Çünkü bu kişi COVID ile ilgili clinicaltrials.gov’dan başvuru yapıp, çalışması için etik kurul onayı ve bütçe alıp, randomize, çift kör, kontrollü klinik çalışma yapıp sonuçları “New England Journal of Medicine”da yayınlamış her halde. Bu yazdıklarımı anlamamanız normal, anlamayın diye yazdım zaten, çünkü böyle bir yorumda bulunabilmek için gerekli tıbbi kanıt budur.
Son sözüm hasta ve yakınlarının bu tavrı devam ederse hastaların tıbbi süreçleri olumsuz etkilenir çünkü sağlık personeli işini tıbbi endikasyonalara ve kanıta dayalı tıp uygulamaları gereğince yapamaz. Benden söylemesi.