12 Temmuz, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) kuruluş günüdür. İlk görevi, Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak, yaptırmak olan Türk Dil Kurumu’nun gerek Türkiye Türkçesinin gerekse dünyadaki Türkçenin gelişimi sürecinde, çok önemli bir yeri bulunur. TDK’nin kuruluşu yıllar öncesinden atılan adımlarla gerçekleştirilmiştir.

Şener Mete

1928’deki Harf İnkılabı’ndan sonra bir Dil Encümeni oluşturulmuştu. Bu encümen, halk ağzından tarama çalışmaları yaptı ve 1931 yılına kadar, öz Türkçenin bir an önce kullanılması konusunda çeşitli raporlar hazırladı. Bu raporlarda encümen, Latin harflerinin kabulünün dilin sadeleşmesine zemin hazırladığını, ağdalı Osmanlıca terkiplerin terk edilerek halk dilinin kabul edilmesi fikrini öne sürdü. 

1930 yılında Sadri Maksudi Arsal'in "Türk Dili İçin" adlı eseri yayınlanmış ve Atatürk, kitabın önsözüne şunları yazmıştı: “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”  Bu sözler, TDK’nin Atatürk Bulvarı üzerindeki binasının duvarında bir kitabe olarak durmaktadır.  

1932 yılında uzunca bir sürecin başlangıcı olarak dil inkılabında önemli adımlar atılmaya başlanır. Bunlardan biri, devlet dairelerinin makam adlarındaki değişiktir. Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, “Farsça tamlama şeklinde kullanılan daire adları Türkçenin söz dizimi özelliklerine uygun hâle getirildi: ‘Kalem-i mahsusa’ Hususî Kalem olarak, ‘emval-i eytam müdiriyeti’ Yetim Malları Müdürlüğü olarak, ‘kısm-ı siyasî’ Siyasî Kısım olarak değiştirildi. Kelimeler Türkçeleştirilmese bile tamlamalar Türkçeye uygun hâle getirilmiş oluyordu. Bu değişiklikler, 1932’deki özleştirme akımının ilk işaretleri idi” demektedir. 

1932 yılında yapılan Birinci Tarih Kurultayı'ndan sonra Atatürk, Türk Tarih Cemiyetine kardeş bir kurum olarak Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kurulması gerektiğini bildirmişti. Hemen çalışmalar başladı, program tespit edilerek bir tasarı hazırlandı. Tasarı, bizzat Atatürk’ün Çankaya Köşkünde bir şema üzerinde gösterdiği; Filoloji-Lenguistik, Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks ve Etimoloji adlarıyla belirttiği bölümlerden oluşturuldu. Kanunun ana tüzüğü ve görevlilerin tespiti ile 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin kuruluş amacı ‘Türk dilini tetkik ve elde edilecek neticeleri neşretmek’ olarak yazılmıştır.

TRT’nin eski spikerlerinden, rahmetli Hocam Rıdvan Çongur, bu olayın ilk yansımalarını, Türk Yurdu dergisinde şöyle anlatır: “Gazetelerde Anadolu Ajansı’na atfen şu haber yer aldı: ‘Reisicumhur Hazretlerinin yüksek himayeleri altında Türk Dili Tetkik Cemiyeti bugün teessüs etmiştir. Riyasete Çanakkale meb’usu Samih Rifat ve Kâtibi Umumiliğe de Afyon meb’usu Ruşen Eşref beyler intihap olunmuştur.”

Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin çalışmalarında iki amaç öngörmüştür. Öncelikle Türk dili sadeleştirilip konuşma dili ile yazı dili arasında uyum olacak, tarihî metinlerle halk ağzından taramalar yapılarak kelime ve terim hazinesi oluşturulacaktı. İkinci olarak da tarihî araştırmalarda ölü ve eski diller incelenip karşılaştırma yapılacaktı. Halk dilindeki kelimeler de böylece ilim dünyasına sunulacaktı.

4 Eylül 1932 günkü gazetelerde, Birinci Türk Dili Kurultayı’nın Dolmabahçe Sarayı’nda yapılacağı, herkesin katılabileceği ve kurultayda çalışmak isteyenlerin müracaat edebileceği yazıyordu. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri, yazarlar, şairler ve gazeteciler ile dile meraklı herkes bu kurultaya davet edildi. Abdülhak Hâmit, Halit Ziya, Sami Paşazâde, Mehmet Emin, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Ahmet Hâşim, Falih Rıfkı, Yunus Nadi, çağrılanlardan sadece bir bölümüdür. Gazetelerde yayımlanan açık çağrı üzerine ülkenin dört bir yanından insanlar, kurultaya katılmak üzere yollara düştü. Türk Dili Tetkik Cemiyeti, sonraki adıyla Türk Dil Kurumu, ilk önemli etkinliğini 26 Eylül günü Dolmabahçe Sarayında Türk Dili Kurultayı ile gerçekleştirdi.

9 gün süren kurultayın, Türkiye’deki yayıncılık tarihi açısından da önemi vardır. Türkiye’de radyoculuk henüz çok yeni başlamışken ve ülkedeki radyo alıcısı sayısı parmakla sayılacak kadar azken, Türk Dili Kurultayı, İstanbul Radyosu tarafından özel yayınla verilmişti. O günün zor şartlarında Dolmabahçe Sarayına canlı bağlantı yapılmış, İstanbul’un 15 ayrı noktasına radyo tesisatı yerleştirilmiş ve kurultayı, 5 gün boyunca halkın dinlemesi sağlanmıştı. Başkanlığını Kâzım Karabekir Paşa’nın yaptığı Kurultayda Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ortaya çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak açıklanmıştır. Kurultay’da halk ağzındaki Türkçe sözlerin derlenmesi için karar alındı. Eski Türkçe sözlüklerden ve Kardeş Türk lehçelerinden alınacak kelimelerle hazırlanacak bir sözlüğün yayınlanması kararlaştırıldı. Orhon yazıtlarının ve Divanü Lügat-üt Türk’ün yayınlanması karara bağlandı. “26 Eylül, Dil Bayramı olarak her yıl kutlulanır” yazılı bir madde kabul edildi. 

Kurultayın sonunda 7 maddelik çalışma programının bana göre en önemli maddesi, derleme çalışmalarıdır ki kısa zaman içinde sonuçları alınmıştır. Derleme çalışmaları; toplumun her kesiminden toplanacak doğa olayları, aile, bitkiler, hayvanlar ve günlük hayatta kullanılan her türlü kelimenin telaffuz şekli de dikkate alınarak fişlere kaydedilmesi biçiminde olmuştur. Gazetelerde her gün A harfinden başlayarak Osmanlıcaya karşılık olarak bulunan yeni kelimeler neşredilmeye başlandı. Halkevlerinde sık sık dil üzerine konferanslar düzenleniyor, çok sayıda kişi bu konferansları izliyordu. Üç ay içinde 20 binden fazla fiş toplandı ve fazlalıklar çıkarıldıktan sonra bunlardan 8938’i merkeze gönderildi. Bu, 8938 yeni sözcük demekti ve tamamı halkın kullandığı sözlerden oluşuyordu.

12 Temmuz, Türk Dil Kurumu’nun 92. kuruluş yılıdır, kutlu olsun.