Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden ODTÜ’de bir süre önce rektör değişimi gerçekleşti. Prof. Dr. Verşan Kök yerine Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil atandı. Atamanın ardından geçmişten alışık olduğumuz gibi protesto geleneği güçlü olan ODTÜ’de eylemler başladı.

Kıvanç El

Daha önce rektör yardımcısı olarak görev yapan Yozgatlıgil, aynı zamanda bakan yardımcılığı da yapan bir isim. Yozgatlıgil’in istifa etmesini isteyen öğrencilerin ana talepleri ise “atanmış” değil “seçilmiş” bir rektör. 

Öğrenciler AK Parti’nin “atanmış rektörler” ile öğrencileri, akademisyenleri baskı altına almak istediğini savunuyor. Rektörlük binası önünde yaptıkları açıklamada “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek”, “Kayyumlar gidecek biz kalacağız” ve “Ne iktidar ne rektör ODTÜ bizimdir” sloganları yankılandı. Öğrenciler “kayyum” olarak nitelendirdikleri rektör yerine hemen bir seçim yapılmasını da talep ediyor. 

Açıklamada, “Atanmış bir rektör demek, nitelikli yurt, yemekhane ve ulaşım taleplerimiz için bir araya geldiğimizde soruşturmalar, polis müdahaleleri, baskılar, yasaklar; öğrencilerin isteği gözetilmeden fonlanan ve gerçekleştirilen projeler; akademisyenlere kadro tehdidi, personel ve işçilerin taleplerinin karşılanmaması ve sürgün edilmeleri demektir” ifadelerine yer verildi.

Velev ki bu talepler kabul edildi diyelim. Üniversitede seçim yapıldı ve seçimle en yüksek oyu alan isim rektör olarak atandı. Ne değişecek?

Geçmiş yıllardan “seçilmiş” örneklere biraz değinmek gerek. 

ODTÜ’de de geçmişte seçilmiş rektörler oldu. En yüksek oyu alan rektörler, öğrencilere soruşturmalar açtı, stadyumlarda etkinliklere engel olmaya çalıştı, kampüsleri polise açtı. 

Ankara Üniversitesi’nin en yüksek oyu alarak seçilen rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş sanırım unutuldu. Ankara Üniversitesi tarihindeki en büyük akademisyen kıyımlarından birine Erkan İbiş imza attı. Yüzlerce akademisyen ihraç edildi, atıldı. Binlercesine baskı yapıldı. Öğrencilere açılan yüzlerce soruşturmaları anlatmaya gerek yok. 

Hacettepe Üniversitesi’nin seçim olduğu yıllarda “seçilmiş” rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener, bölümlerde öğrenci afişlerini yasaklanması, özel güvenliklerin öğrencilere yönelik saldırılarının başlaması, onlarca öğrencinin gözaltına aldırılıp haklarında dava açtırılması, Tekel işçilerine destek eylemlerine katılanların üniversiteden atılmasına kadar varan bir dizi karara imza atıldı. 

Bu örneklere onlarcası katılabilir. Yani öğrencilerin “atanmış rektör demek” ifadeleri ile başlayan yukarıda bahsettiğim açıklamalarının başına “seçilmiş rektör demek” ifadeleri ile de birebir uyumlu örnekler var. Daha ağır örnekler de verilebilir. Elbette çok iyi örnekler veren üniversiteler de var. Kötüyü genele yayma hatası yapmamak gerek. Elbette “atanmış”, “seçilmiş”ten daha rahatsız edici bir kavram. Seçimle iş başına gelmek elbette daha değerli, tartışılmaz. 

Ancak “seçimle rektör atansın” denildiği zaman “hangi akademi?”, “nasıl seçim?” sorularını da sormak lazım. Öğrencilerin, kamunun ve akademinin talebi seçimlerden çok; üniversitelerde tam anlamıyla gerçek demokrasi hayali kurup, demokrasiyi, özgürlükleri ne pahasına olursa olsun yaşatmak olmalıdır. Siyasi görüşü ne olursa olsun, herkes “özgürlüklerin” yanında durduğu zaman bu mücadele anlamlı hale gelecek.