Türkiye siyaseti içeride olduğu kadar dış politikada da hareketli günler yaşıyor. Suriye’de her ne kadar “Esad bir gecede gitti” gibi bir algı olsa da “13 yıl + bir gece” diye not düşmekte fayda var.

Kıvanç El

13 yıllık sürecin Türkiye’ye ekonomik, sosyolojik bedelleri elbette oldu. Buna dair birçok araştırma yazı kaleme alındı, alınmaya da devam ediyor. 

Suriye'deki çok hızlı gelişmelerin ardından ABD’nin Ocak ayı itibariyle başkanlık koltuğuna oturacak olan ismi Donald Trump’tan Erdoğan’ı ve Türkiye’nin Suriye politikalarını öven açıklamalar geldi. ABD'den farklı destek mesajları da arka arkaya geliyor, görünen o ki gelmeye de devam edecek. AB Komisyonu Başkanı Leyen, süreçte "Türkiye'nin çok önemli bir rol oynadığını" ifade ediyor. Avrupa’dan gelen açıklamalar da benzer tonda. Tüm bu açıklamaların o ülkelerin stratejik çıkarlarına uygun olduğu ya da “emperyalist politikalara hizmet eden” açıklamalar olduğu yorumları da elbette yapılabilir, tartışılabilir. 

Katar, Lübnan gibi hem Gazze’deki İsrail katliamlarını önleme girişimlerinde hem de Suriye’de yaşananlarda kritik yerde olan ülkelerden de arka arkaya Türkiye ziyareti geldi. Mısır'daki D8 toplantısında gözler Türkiye'nin ne diyeceğine çevrilmiş durumda. 

Dünyada Türkiye’ye yönelik böyle bir okuma varken muhalefetin tek söylemi; "Erdoğan bir şey başarmadı, yapmadı" gibi sokakta tam da karşılığı olmayan “basit” bir çerçeve olmamalı. Türkiye’ye ziyarete gelenleri, yapılan açıklamaları eleştirmek, “neden bize de gelmediniz” söyleminden öteye giderek, politikalar üzerinden olmalı. Muhalefet, yani CHP “birinci parti”, yani iktidarın en büyük alternatifi olduğunu öne süren bir parti, bu konuda sosyal medyada konuşulacak basit siyasi eleştiriler yerine süreci, hikayeyi iyi okuyup, yeni politika önerilerini sunabilmeli. “Esad ile tatil yaptın", "Esad kankandı, o zaman da diktatördü", "İsrail kazandı" gibi söylemler ancak bir politika sonrası detay siyasi cümleler olur. 

CHP bu süreçte, parti meclisi toplantısında dört öneriden oluşan bir çerçeve çizdi. Ancak bunun çerçevesi de tam olarak doldurulmuş değil. “Suriye’nin istikrar bulması”, “demokrasi gelmesi”, “insan haklarına saygılı yönetim”, “güvenli eve dönüş” gibi genel ancak sahada pek de karşılığı olmayan çerçevede kalan açıklamalar yapıldı. 

CHP’nin bir an önce Suriye konusunda kapsamlı çalışma yaparak, Türkiye’nin birinci partisi olarak kapsamlı bir politika belirlemesi şart. Genel başkan yardımcıları Yankı Bağcıoğlu ve İlhan Uzgel’in bazı toplantılar ile politika belirlemeye çalışıldığı son MYK ve PM toplantılarında da ele alındı. Ancak şu ana kadar yapılan açıklamalar hala yukarıda da bahsettiğim genel çerçeve ötesine geçememiş durumda. Emperyalist güçlerin yeniden inşa ettiği topraklarda muhalefetin sahayı daha iyi okumasını beklemek tüm toplumun hakkıdır. 

Siyasi söylemin sloganları elbette olur. Ancak bunu politika ile güçlendirdiğiniz zaman anlamı olacaktır. Toplum mevcut iktidardan da, “olası” iktidardan da tespit ve çözümleri içeren politika bekliyor, slogan en kolayı...