Türkiye ekonomi, dış politika ve siyaset alanlarında hareketli ve zor günlerden geçiyor. Elbette Türkiye, tüm bu süreçleri atlatabilecek, Cumhuriyetin kazanımları ve demokratik altyapısı ile sıkıntılı süreçleri aşabilecek kapasiteye sahip. Ancak bu iktidar tarafından ne kadar sahipleniliyor, ortada ciddi bir soru var.

Kıvanç El

Toplumsal olsun ya da ekonomik olsun kriz dönemlerinde gazeteciliğin önemi hep daha fazla ortaya çıkar. Ekonomide yaşananları, asgari ücretin sefalet ücretlerinde kalmasını, bir kesimin olağanüstü zenginleşirken bir kesimin giderek fakirleşmesinin nedenlerini, kamu ihalelerinin hakkaniyetle yapılıp yapılmadığını, yolsuzlukları öğrenmenin tek yolu gazeteciliktir. Suriye’de ve Ortadoğu’da yaşananların tüm detaylarını yine bölgede emek harcayan gazetecilerin haberlerinden öğreniyoruz. Ancak gazeteciler bu çerçevede gerçekten tam olarak doğru bilgiyi vermekten endişe eder hale gelmiş durumda.

Türkiye’de bu sayılan başlıklarda haberlerini yaparak kamuyu aydınlatan gazeteciler elbette var. “Gazeteci yok” demek büyük haksızlık olur. Ancak bunları yapan gazetecilerin ne tür bedeller ödediği konusunda demokrasi ve hukuk açısından büyük problemler var.

Her habere açılan soruşturmalar, kurumların sahiplerinden yani patronlardan gelen “o konuyu görme” telkin ve baskıları, iktidardan gelen ve bitmek bilmeyen baskılar...

Parti ayrımı yapmaksızın siyasetin her alanında gelen güçlü ya da zayıf ne olursa olsun baskılar ile karşılaşan gazeteciler, zor şartlarda çalışmalarını yapıyor. Gazetecinin “kamu ve halkın çıkarı” için bu mesleği yaptığını dikkate alırsak kamunun ve halkın pek de kendisinin çıkarı için çalışan gazetecilere sahip çıktığı söylenemez. Gazetecilik mesleğinin problemlerine sanki sadece gazetecilerin problemiymiş gibi yaklaşılması gazeteciliğin önündeki en sorunlu alanlardan biri denebilir. 

Son yıllarda, aylarda hatta son günlerde gazetecilerle ilgili gözaltı, hedef gösterme gibi adımların arttığını görüyoruz. Bunun nedeni zor koşullarda olan ekonomiyi düzeltemeyen iktidarın, kimi uygulamalardaki başarısızlıklarının üzerine kimsenin gitmemesi için verdiği bir gözdağı. “Bu gözdağı başarılı olamaz, gazeteciler yılmaz” demek kolay ama somut durum çok da öyle değil. Zaten ekonomik olarak da zor koşullarda yaşam mücadelesi veren gazetecilerin önemli bir kısmı ne yazık ki mücadele edemez halde. Elbette umutsuzluk yok ancak mücadelenin zorlukları her geçen gün artıyor. Bu noktada halktan destek beklemek de en büyük arzuları…

İfade özgürlüğü, eleştiri hakkı gibi haklarını sonuna kadar savunan gazetecilerin bu hakları ülke demokrasisi ve kamu çıkarı için savunduğunu defalarca vurgulamakta fayda var. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin hafta başında yaptığı açıklamadan bir cümleyi paylaşarak yazıya son vereyim:

“Susturulan her gazeteci, karartılan her gerçek, halkın bilgiye erişim hakkının gasp edilmesi demektir. (…) Basına yönelen saldırılar yalnızca gazetecileri değil, doğrudan halkın haber alma hakkını hedef almaktadır. Bu mücadele yalnızca gazetecilerin değil, demokrasiyi ve haber alma hakkını savunan herkesin sorumluluğudur. Gazetecilere yönelik baskılara karşı sessiz kalmak, bu saldırıları onaylamak anlamına gelir.”