Türkiye’de hem iç hem de dış politikada önemli gelişmelerin olmadığı gün neredeyse yok. Bu durumun toplumu, psikolojik, ekonomik, sosyolojik olarak yorduğu da bir gerçek.

Kıvanç El

Böyle yoğun bir yaşam mücadelesi içerisinde aslında sorunların kamuoyuna aktarılmasına en önemli görev de gazetecilerde, gazetecilik mesleğinde. Ancak çok uzun yıllardır gazetecilik mesleği her anlamda; hükümet, siyasi baskılar başta olmak üzere, toplumun da bakışının değişmesi, güveninin sarsılması ile sürekli gerileme içerisinde.

Tüm bu süreçlerde “terzi kendi söküğünü dikemez” tezine karşı çıkan 12 basın meslek örgütü 1 yıldır yürüttüğü çalışmayı sonuçlandırdı. “Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu” geçtiğimiz cuma günü kamuoyuna açıklandı. Yoğun dış gündem nedeniyle bu konu şimdilik tartışılamasa da önümüzdeki süreçte siyasi partilere, sivil topluma sunulacak raporla birlikte daha fazla gündeme gelmeye başlayacağı kesin.

Gazeteciler bu deklarasyonla aslında kendi yol haritalarını kendileri çizdiler. Türkiye basın tarihinde ilk kez bu kadar kapsamlı ve katılımcı bir şekilde yapılan çalışma ile gazetecilerin basın ve ifade özgürlüğünden, dijital haklarına, çalışma şartlarından basın kartı düzenlemelerine kadar hangi adımların atılması gerektiğine dair görüşleri bir raporda ele alındı. “Dayanışma olmadan sorunlar çözülmez” görüşündeki basın meslek örgütleri birçok rezervini bir kenara bırakarak sadece mesleğin artık gördüğü hasarı toparlayabilmek için ortak metin çıkardı. Bu çok değerli bir adım. 

Basın ve ifade özgürlüğü için atılması gereken adımlar sıralandığı raporda öne çıkan bazı başlıkları kısaca sıralamakta fayda var:

-Medya kuruluşlarının sahiplik yapıları, kamudan aldıkları sübvansiyonlar ve reklam gelirleri de dahil olmak üzere tüm mali ilişkileri şeffaf hale getirilmelidir. 

-Medya sahipleri, kamu ihalelerine girememelidir.

-Medya kuruluşlarının okur ve izleyici ölçümleri şeffaf olmalıdır.

-Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının bilgilendirme toplantılarında akreditasyon uygulamaları kaldırılmalı, gazetecilerin kamu adına özgürce soru sormaları güvence altına alınmalıdır.

-Gazetecilik savaşa, her türlü şiddete ve teröre karşıdır. Gazetecilik faaliyeti, bilerek ya da bilmeyerek terör örgütlerine ve teröre destek olarak görülemez, gazetecilik cezalandırma konusu yapılamaz.

-RTÜK, siyasi partilerin seçtiği isimlerden oluşan siyasi bir kurul olmaktan çıkarılmalıdır.

-Basın İlan Kurumu (BİK) da medya ile ilgili tüm kuruluşlar gibi siyasi bir kurum olmaktan çıkarılmalıdır. 

-Basın kartları meslek örgütlerince verilmelidir. 

Bu başlıklar dışında birçok önemli başlık da raporda mevcut. ÇGD, Gazeteciler Cemiyeti, TGS gibi destek veren basın meslek örgütlerinin internet sitelerinden rapor indirilip incelenebilir. Raporun hazırlanmasında emeği geçenlere ne kadar teşekkür edilse azdır. Tek tek isim yazmaya kalkılsa, bir kişi atlanırsa o kişiye haksızlık olur. 

Gazeteciler için mücadele yeni başlıyor. Bu taleplerin her birini her platformda seslendirmek şart. Ancak gazeteciliğin kamu adına yapıldığı düşünüldüğünde “kamu”nun da yani halkın da toplumun da özgür ve bağımsız gazetecilik için bu taleplere sahip çıkması şart. Çünkü gazeteciler kendileri için bir şey istemiyor. 

Halkın yani sizin, bizim, benim, herkesin haber alma hakkı ve özgürce haber yapabilmek için mücadele ediyor. Bu mücadele sadece gazetecilerin mücadelesi olarak kalmamalı.