Tarihte yalnızca büyük medeniyetler kurmuş halkların mitolojileri vardır. Çin Seddi'nden Avrupa içlerine kadar uzanan geniş coğrafyayı kendilerine yurt yapan Türkler de sadece bir halk değil, aynı zamanda tarihin en eski ve büyük medeniyetlerinden biridir. Türk Mitolojisi, kökleri tarihin başlangıcına uzanan kadim Türk medeniyetinin eseridir.

Cumhuriyetimizin kurucusu olan büyük Atatürk, ülkemizi "muasır medeniyetler" düzeyine eriştirmek için gerçekleştirdiği Türk Aydınlanma Devrimleri'nin esin kaynağını hep Türk tarihindeki kültür öğelerinde ve mitolojimizde aramıştır. Türkler'in millî simgesi olan bozkurt arketipi de Türk Mitolojisi'nin önemli kültür öğelerinden biri olarak Atatürk'ün devlet ve kamu hayatına mal ettiği önemli simgelerdendir. 1920'li yıllarda basılan Türk parasının üzerinde bulunan bozkurt motifi bu örneklerden yalnızca bir tanesidir. 

Şimdi gelelim konu başlığımızdaki "Bay-Bayan ve Baykuş" meselesine.... Türk Mitolojisi'nde, tıpkı bozkurt (Gökbörü) gibi kimi hayvanların çok önemli bir yeri vardır. Dilerseniz, konumuzla ilgisi sebebiyle biraz da baykuştan söz edelim; belki şaşıracaksınız...    

Bay-Kuş; yani zengin, soylu kuş... "Bay" nitelendirmesi olarak bu sözcük kadim Türkçemizde soylu ve değerler bakımından zengin anlamına gelir. Peki bu kuş, tarihimizde neden "Bay" olarak nitelendirilip, "Bay-Kuş" olarak anılmış. Çünkü O, avını sadece kendisine saklamaz; kardeşleriyle paylaşır. Dişi baykuşlar ise analık duygularının güçlü olmasıyla bilinir. Bu yüzden eski Türk kültüründe onlardan "Baykuş Ana" diye söz edilmiştir. Yavruları, annelerinin kafasının üstüne çıkarak yuvalarına atlarlar. Bu esnada yavruların tırnakları anne baykuşların gözlerine batar, bazen de onun kör olmasına neden olurlar.

Ne var ki anne baykuş, bir gözünü yitirmesine veya iki gözünün birden kör olmasına rağmen yavrularına canla başla bakarmış. Bu yüksek annelik duygusundan olsa gerek Orta Asya Türkleri onu, "Baykuş Ana" diye anmaya başlamış. Bu gece kuşları, bir vefa ve merhamet timsâli olarak da Türk Dili'nde soylu ve zengin anlamında "Bay-Kuş" adıyla telaffuz edilmiştir. Türk Mitolojisi'nde Bay-kuş'un bir özelliği de bilgeliğin temsilcisi olmasıdır.
Bay sözcüğünün Türk Dili'ndeki kullanımı ise çok eskilere dayanır. Bu sözcüğe, Türkler'in bengütaşlara yazılmış tarihi olan Orhun Yazıtları'nda da rastlanmıştır. Bilge Kağan Yazıtı'ndaki kullanımı şöyledir:
      "Çıgań bodunug bay kıldım. Az budunug öküş kıldım." (Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.)
        Soyadı Kanunu'nun ilanı sırasında "Lakap ve Ünvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun", 29 Kasım 1934'te Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun birinci maddesine göre, "Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve ünvanlar kaldırılmıştır". 

Kanun, bu yönüyle bütün yurttaşları devlet ve toplum hayatında eşit statüye taşımayı amaçlıyordu. Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından erkekler "Bay", kadınlar "Bayan" diye anılmaya başlandı.

Atatürk, bu düzenlemeyle bütün yurttaşları "soylu" olarak değerlendirmiş; milletin fertlerinin eşit statüde olduğunu anlatmak istemişti. Yani O'na göre, soylu olan hanedan değil, asıl ve asil olarak milletti...
     O günden bugüne, bu "devrimci ayrıntı"yı kim ne kadar anladı, tabi o da ayrı bir mesele... 

Türk Aydınlanma Devrimleri, insanlık tarihi içinde eşsiz ve özel bir yere sahiptir. Ne yazık ki, cumhuriyetin son nesli, Türk Devrimleri'nin özgün ruhuna yeterince âşina değildir. Oysa Türk gençliğinin geleceği, kendi tarihinde saklıdır. Unutmayalım ki; tarihini doğru öğrenemeyenler, onu tekrar yaşamak zorunda kalırlar.