14 Kasım, Türk Sineması Günü’dür. Mikrofonla İletişim ve Medya kitabında, 79 maddede anlatılan sinemanın üç tanımından biri çekilen filmi, ikincisi gidilen salonu, üçüncüsü ise sinema endüstrisini açıklar. “Tiyatro ile fotoğraf ve film teknolojisi kullanılarak geliştirilen söz ve görüntü sanatı” olan sinema, 7. sanat sayılır. Dünyada 10 Haziran ve 20 Eylül olarak bilinse de bizde 14 Kasım’a Dünya Sinema Günü diyenler de vardır.

Şener Mete

Peki, neden 14 Kasım? Mikrofonla İletişim ve Medya kitabında şu bilgi var: Ayastefanos’un Yıkılışı, “1877-1878 Osmanlı - Rus savaşından sonra, Rusların İstanbul Yeşilköy yakınlarına diktiği zafer anıtının yıktırılmasını konu edinen, Fuat Uzkınay’ın çektiği ve dönemine göre ilk Türk belgeseli sayılan film (14.11.1914).”

Ayastefanos’un yıkılışı filmine ilk olarak “Moskof Heykelinin Tahribi”adı verilmiş. Bu adın verilişi, gerçekte filmin, tarih ile olan bağını ortaya koyuyor. Çünkü filmin çekilip bitirilmesi, Rusların 1 Kasım 1914 günü Osmanlı topraklarına saldırması ve ertesi gün de Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girişini anımsatıyor. 

Ayastefanos nedir? İstanbul’da bir yer adıdır, deniz feneridir, bir antlaşmadır  ve yıkılan bir anıttır. Yeşilköy olarak geçse de Florya’ya yakın, bugünkü Şenlikköy Stadının bulunduğu alan, Ayastefanos’tur. Sen Stefanos da denilmiştir. Sultan Abdülhamit döneminde Ruslar, ordularını Beserabya’ya sokarak tarihimize 93 Harbi olarak geçecek savaşı başlattılar. 1877-78 yıllarındaki bu savaşta hem Balkanlar hem de Kafkasya’da çarpışan Osmanlı ordusu çok ağır kayıplar vererek çekildi. Osmanlı – Rus savaşında, Rus ordusu İstanbul’a kadar yaklaştı. 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Karadeniz’den Adriyatik’e, Tuna’dan Ege Denizi’ne kadarki coğrafyada “Büyük Bulgaristan” kuruldu. Ertesi gün Rodoplardaki Müslümanlar durumu protesto ederek, antlaşmayı tanımayacaklarını söyleyip direnişe geçtiler. İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa gibi ülkeler Rodoplardaki Müslüman direnişini bahane ederek Rusya’yı yeni bir antlaşmaya zorladı. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Anlaşması uyarınca Bulgar Prensliği, otonom yani yarı bağımsız hale geldi. Ermeni sorunu da ilk kez bu antlaşmada yer aldı. Yeşilköy’e kadar gelen Rus ordusunun 5 bine yakın askeri bu civarda ölmüş ve Ruslar tarafından dağınık olarak gömülmüştü. Ruslarla yapılan antlaşma gereğince hükümet, Barutçubaşı ailesine ait bir araziyi satın alıp buraya savaş sırasında çadır kurdukları yerde ölen Rus askerlerin anısına, üstünde anıt bulunan bir kilise ile toplanan kemiklerden oluşan mezarlık yaptırdı. Yapımı 5 yıl süren anıt, giderek görkemli bir duruma geldi. Rus ressamlar, içini 40 tablo ile donattılar. 18 Aralık 1898’de törenle açıldı. Sultan Abdülhamit, törene katılanlara Yıldız Sarayı’nda akşam yemeği verdi. Yapılan masraf, savaş tazminatı olarak sayıldı. 13 Nisan 1909 günü 31 Mart ayaklanmasını bastırmak üzere Selanik’ten İstanbul’a gelen Hareket Ordusu, Ayastefanos yakınlarında karşılandı. O sırada Almanya’da bulunan Enver Paşa da Hareket Ordusu’na katıldı. Ayastefanos Rus anıtını gören subaylar, utanç içinde 1877 yenilgisini hatırladılar. 14 gün sonra Sultan Abdülhamit tahttan indirildi. 1 Kasım 1914’te Rusların Erzurum yakınındaki Köprüköy’e saldırması sonucunda Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girince, 14 Kasım 1914’te Ayastefanos Anıtı’nın yıkılmasına karar verildi. Çünkü gazeteler, bu anıtın yıkılması konusunda ısrarlı makaleler yazıyordu. Padişahın cihad ilanının ardından halk, bu anıtın önünde toplanıp protesto gösterileri yapıyor, bazıları kazmalarla duvarları yıkmaya çalışıyordu. Anıtın civarında büyük bir yangın da çıkmıştı. O sıralarda trenle İstanbul’a gelen Alman askerî heyetinde bulunan Binbaşı Hans Guhr, Ayastefanos yakınlarından geçerken gördüğü büyük askerî alanlarda askerlerin talim yaptıklarını söyler. Anadolu’dan Filistin’e adlı kitabın yazarı Hans Guhr, 4 yıl sonraki Mondros Mütarekesi’nin ardından aynı trenle ülkesine dönerken, “Ayastefanos’taki [Yeşilköy] kışlalara İngiliz ve Fransızlar yerleşmişlerdi” diye yazmıştır. 1919’dan sonra Ayastefanos’u yıkanlar hakkında soruşturma başlatılır ancak bir sonuca ulaşmaz.  

27. Süvari Alayı’ndan mülazım (teğmen) Bahri Doğanay’ın, içinde dört çan bulunan kuleyi dinamitleyerek başlattığı Ayastefanos Anıtı’nın tümünün yıkılması, üç ay sürdü. Bu yıkımın fotoğraflanması ve aynı zamanda filme alınması kararlaştırıldı. Dört fotoğrafçı, yıkımın resimlerini çekti. Bu fotoğraflar, ertesi gün gazetelerde yayımlandı. Fuat Bey tarafından çekilen 300 metre uzunluğundaki film, ülkemizde çekilen ilk belgesel olma özelliği kazandı. Oysa Milton ve Yanaki adlı kardeşlerin, 114 yaşındaki büyükanneleri Despina’yı Büyükada’da çektikleri 15 saniyelik film, gerçekte daha eskidir. Bu kardeşler, 1905 yılında İp Eğiren Kadınlar adlı bir film daha çekmişlerdir. 

Ali Fuat Uzkınay tarafından çekilen film, o yıllarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir şehri olan Budapeşte’ye banyo edilmek için gönderildi. Ne var ki filmin nerede gösterildiği hiç anlaşılamadı. 1954 yılında Fuat Uzkınay’a filmin nasıl çekildiği soruldu. Sinema tarihçisi Nijat Özön, Fuat Uzkınay’ın tatmin edici cevaplar veremediğini ve filmin nerede olduğunun bilinmediğini yazdı. Filmin çekildiği 1914’te 26 yaşında olan Fuat Uzkınay, aslında film makinisti olduğundan ve o sıralarda film çeken başka biri bilinmediği için çekim görevi kendisine verilmiş. Dönemin kamerası olan film çekme makinesinin nasıl kullanıldığını birkaç saatte öğrenerek çekim yerine gitmiş. Ancak film, hiçbir zaman bulunamadı. 

Ayastefanos filmiyle ilgili en analitik çalışmayı, Sinema tarihçisi Burçak Evren yapmıştır. Şu yorumları yapmaktadır: “1-  Film çekilmiş, ama daha sonra K.K. Foto Film Merkezi'nde kaybolmuştur. 2- İlk kez film çeken Fuat Uzkınay, heyecanı ya da acemiliğinden dolayı alıcıyı iyi kullanamamış ve filmi çekememiştir. 3- Film çekilmiş ve K.K. Foto Film Merkezi'ne gönderilmiştir. Bundan sonra ya çalınmış ya da bu bölümdeki çeşitli düzenlemeler sonucu, bir başka filmin içine karışmıştır. Belki ileride herhangi bir kutunun içinden çıkacaktır. 4- Film çekilmiş ve merkeze gönderilmiştir. Daha sonra da gösterilmesi için gönderildiği herhangi bir yerden geri istenmeyip, unutulmuştur.”

Ben, Ankara’da Ordu Foto Film Merkezi’ni gördüm. Oldukça düzenli bir yerdi. Filmler Osmanlı döneminde çok kullanılan şifreli bir adla kaydedilmiş olabilir mi? Ayrıca TRT Televizyonu’nun kurulduğu yıllarda Anafartalar Caddesi’nin bir alt sokağında Foto Film Merkezi vardı. Burada Ordu Foto Film Merkezi’nden Emekli Albay Nusret Eraslan görev yapıyordu. Sayın Eraslan da kendisiyle yapılan röportajda, bütün aramalara rağmen, filme ulaşamadıklarını belirtmiştir. Ancak bu filmin çekildiği tarihî gün olan 14 Kasım, Türk Sineması Günü’dür. Kutlu olsun.