Dünyanın pek çok ülkesinden Saraybosna’ya gelen gazeteciler, 11 Temmuz günü sabah 5’te yola çıkıp Srebrenitsa katliamının yıl dönümü törenleri için Potoçari mezarlığına ulaşmaya çalışır.

Şener Mete

Saraybosna ile Srebrenitsa arası 3 saatlik yoldur. Ama 11 Temmuz’da yola çıkarsanız yolun kalabalığından dolayı 6-7 saatten önce varamazsınız. Bu yüzden gazetecilerin bir kısmı sabah çok erken çıkıp saat 9-10 arasında Potoçari’ye ancak gelebilir. Gazetecilerin bir bölümü de birkaç gün önceden Srebrenitsa’ya gelip yayın hazırlığını burada yapar. Ancak 11 Temmuz günü Srebrenitsa’dan Potoçari’ye olan mesafenin kısalığına aldanıp, 6 kilometrelik yolu 2 saatte bile alamadığından, törene yetişemeyenler de olmuştur. Srebrenitsa’ya 10 Temmuz günü gitmişseniz, otelde kalmanız mümkün değil, çünkü orada iki yıldızlı sayılabilecek iki otel vardır ve ikisinde de aylar öncesinden rezervasyon yapılarak kalınabilir. Tabii 11 Temmuz gecesi için fiyatlar neredeyse 5 katı oluyor. Bu durumda evlerini kiraya veren Boşnaklar ve Sırplar var. Bazı gazeteciler otel yerine o evlerdeki bir odayı tercih eder. 

Ben, cenaze törenlerinin anlamını daha iyi hissedebilmek ve törene zamanında yetişmek için en az 2 gece Srebrenitsa’da kalır ve yayın metninin son şeklini orada yazardım. Birkaç yıl kaldığım 50 metrekarelik bir evden söz edeyim. Yugoslavya’nın son döneminde halka verilen ve Bosna’da çokça olan tek katlı evlerden biriydi. Küçücük bir alanda tuvalet banyo bir arada. Mutfağı yok. Girişte bir kanepe ve ayrıca içinde bir iki koltuk bulunan bir odası var. Her yer yeşillik ve orman olduğu için müthiş bir rutubet kokusu evin içine sinmiş durumda. Duvarları, temmuz ayı olmasına rağmen ıslak. Gece üşüyorsunuz. Bu yüzden hasta olan arkadaşlarımız da oluyor. Yiyecek bir şey ararsanız, karşıdaki bakkaldan peynir ekmek alabilir veya çok kalabalık olan otele gidip Cevabi adındaki köfteyi yiyebilirsiniz. Kaldığım evin daha doğrusu odanın penceresini açtığınızda, mezarlarla karşı karşıyasınız. Yani mezarda yatanlarla komşusunuz. O mezarlardan birinde; 15, 60 ve 80 yaşında olan 3 kişi gömülü. Üçü de 1993 yılında aynı gün vefat etmiş, daha doğrusu aynı anda öldürülmüşler. Diğer mezarların da çoğu 1993 tarihini gösteriyor. Potoçari katliamından 2 yıl önce, burada ayrı bir katliam yaşandığı çok açık. Zaten Srebrenitsa’nın tek caddesinde boylu boyunca tepeye doğru yürürseniz, sağda solda irili ufaklı mezarlar görürsünüz. Pek çoğu, 1993 yılında katledilmiştir.

Orada hüzün bitmiyor. Şu bir gerçek ki Srebrenitsa’da gülen bir yüz göremezsiniz desek yeridir. Sessizliğin ve yalnızlığın hüküm sürdüğü bu küçücük ilçede farklı bir hava var ve çok etkileniyorsunuz. Srebrenitsa’yı etkilemek isteyenler de yok değil. Her şeyden önce Belediye Başkanı, ‘soykırım’ sözünü ağzına bile almayan bir Sırp. Çünkü ilçedeki Sırplar, Boşnaklardan daha kalabalık. İlçenin yaslandığı dağın ardı, Sırbistan. Geceleyin zifiri karanlıktaki o dağın tepesine konulan çok güçlü bir ışık, her akşam ‘biz buradayız’ mesajının tepeden yansımasından başka bir şey değil. 
11 Temmuz günü Srebrenitsa soykırımının yıldönümü törenlerine gidenler, Sırp evlerinin önünden geçerken, bahçede toplanan Sırpların ateş yakıp, üzerinde kuzu çevirdiklerini görürler. Bu, aslında unutulmuş bir Koruyucu Aziz kutlamasıdır. Çünkü bu kutlama günü aslında Sonbaharda yapılır. Slavların Hıristiyanlığı kabul ettikleri günü temsil eder ama bir parçaları da hala Pagan tanrılarını da anmaktadır. Adına Slava dedikleri bu kutlamayı yılda iki kez yaparlarsa ikincisinin adı Preslava olur. Slava, Sırp kimliğini vurgulayan yılın en önemli günüdür. Sırbistan dışındaki tüm Sırplar tarafında da kutlanır. 11 Temmuz 1995’de Ratko Mladiç, Srebrenitsa’yı bastığında, “bir kutsal günün arefesinde” diye söze başlamıştı. Sırplar, unuttukları bu günü 11 Temmuz Srebrenitsa katliamından sonra yeniden hatırladılar. Boşnaklar o gün kan ağlarken, nispet yaparcasına kuzu kesiyor ve kafasını da bahçe duvarına asıyorlar.

Potoçari kabristanındaki tören 6-7 saat sürdüğü için acıkanlar, yakınlardaki lokantalardan yiyecek bulma arayışına giriyor. Potoçariye binlerce kişi geldiği için de Srebrenitsa yakınlarında seyyar lokantalar kurulur ve burada kuzu çevirmesi satılır. İşin ilginç yanı, bu çevirmeleri satanların çoğu Sırp. Yani siz Sırpların yaptığı katliamı anıyorsunuz ama gidip bir Sırptan yiyecek satın alıyorsunuz. Son yıllarda İstanbul’daki belediyeler tören alanına tırlarla kumanya getiriyor ve hiç değilse bir kısım katılımcı o kumanyalarla karnını doyuruyor.

Potoçari’de yatan ve bugün toprağa verilecek olanların ise yemek düşünecek durumu yok elbette. Birleşmiş Milletler, geçtiğimiz mayıs ayında 11 Temmuz'u “1995 Srebrenitsa Soykırımını Anma ve Uluslararası Düşünce Günü” ilan etti. Bundan 29 yıl önce Srebrenitsa’da yapılan soykırım, dünyada benzeri olmayan bir soykırımdır. Çünkü öldürülüp toplu mezara atılan Boşnakların çilesi, katledilmekle bitmemiştir. Yüzlerce toplu mezar kazılmış, her defasında bir çukura atılan cesetler, katilleri tarafından yine toplu halde başka bir çukura, oradan daha başka çukurlara taşınmıştır.

Cenazeler çukurdan çukura atıldıkça, her seferinde birbirine karışan vücut parçalarının, yer değiştirmelerle bütünlüğü bozulmuş ve bir kişinin cenazesinin tümünü bir arada bulmak çoğu kez mümkün olmamıştır. Katledilen bir Boşnak’ın kafası bir yerde, elleri bir başka yerde, kolları başka bir toplu mezarda ortaya çıkmıştır. Bazen bir kişinin bir parmağı yıllar sonra ortaya çıkabilmekte ve vücudun bütünlüğü açısından, mezarı kazılıp yeniden gömülebilmektedir. Tabii ki bu durum yani DNA örneklerinden hangi parçanın kime ait olduğunu bulmak, çok uzun sürmektedir. Bu yıl da kimliği tespit edilen 14 cenaze bulunuyor. 

Bosna’nın simgesi zambaktır. Omuzlarda taşınacak tabutlar ise zambak kadar hafiftir. 14 tabutun içinde belki yalnızca bir parmak, yalnızca birkaç kemik ya da bir vücut parçası bulunur. 8376 Boşnak’ın katledildiği günleri, televizyonlar ayrıntılı olarak o dönemin görüntüleriyle yayınlayacak. Birkaç gazeteci konuyu tam olarak anlayıp anlatabilecek. Kabristanın tam karşısındaki akü fabrikasında Boşnakları korumak üzere görevlendirilen Hollanda birliğinin komutanı Yarbay Thom Karremans’ın, Sırp General Ratko Mladiç’e veda ederken kendisine hediye olarak verilen pakette ne olduğu hiç bilinmeyecek.