Yıl 1919… Mayıs’ın 15’i… İzmir, Yunan işgali altına girmiş, Yunan askerleri zaman içinde Ege Bölgesi'ne yayılmaya başlamışlardı. 50 bin Yunan askeri vardı İzmir’de… Bunların bir bölümü, bölgedeki Rumlardan oluşan çetelerdi.
Şener Mete
Birinci Dünya Savaşı'nda Yunanistan’la savaşmadık ama Mondros ateşkesinden sonra Yunanistan, İzmir ve Ege bölgesinden başlayarak İstanbul’a kadar tüm Marmara bölgesini, Afyon ve Eskişehir’i işgal etti. Bu işgalin kalıcı olduğunu düşünen bazı Yunanlar da Anadolu’ya göç etmeye başlamıştı.
Aydın Valiliğinin Dâhiliye Nezaretine gönderdiği 20 Ocak 1920 tarihli telgrafta, Yunanistan’a göç eden Rumlardan 25 bininin geri döndüğü ve üstelik Ankara, Konya ve İzmit’ten Rumların bölgeye geldiği bildiriliyordu.
12 Şubat 1920’de Harbiye Nezaretinden Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen telgrafta ülkemizi işgal eden orduların genel durumu şöyle açıklanıyordu: İstanbul ve çevresinde 32 bin İngiliz, 38.100 Fransız, 1.300 İtalyan askeri ve bir Yunan müfrezesi.
Edirne’de, Fas’tan getirilmiş bir süvari bölüğü ile Senegal’den gelmiş bir avcı Taburunun bağlı olduğu bir Fransız taburu.
Bandırma’da 200, İzmit’te 300, Eskişehir’de 620, Afyon’da 1.000, Musul’da 1.200, Zaho’da 200 İngiliz askeri;
Urfa, Maraş ve Adana’da iki Fransız Tümeni, Bandırma- Afyon tren hattında bir buçuk Fransız taburu, Muğla ve Antalya’da 2 Alay, Afyon – Konya ve Akşehir arasında iki tabur İtalyan askeri vardı.
Ayvalık, İzmir, Manisa, Bayındır, Aydın ve Midilli’de tümen tümen Yunan askerleri yetmiyormuş gibi Batum’dan Rum ve Ermenilerden oluşan bir alay asker de Çanakkale’ye gönderilmişti.
Toplar, makineli tüfekler, zırhlı araçlar İzmit’te, Derince’de, Tuzla’da, Moda’da, Beyoğlu’nda, Okmeydanı’nda, Kadıköy’de, Fener’de… kısaca imparatorluğun başkentinde konuşlanmışken, İstanbul’da Amerikan mandacıları, İngiliz Muhipleri Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti bölünme-parçalanma –dağılma senaryoları yazıp milleti umutsuz, bezgin ve yılgınlaştırarak, savunma mekanizmasını yok etmek istiyorlardı.
28 Haziran 1921 günü giderek güçlenen Yunan ordusuna karşı batıda sadece 55 bin askerimiz ve 160 topumuz vardı. Yunan ordusu bir girerken bir de çıkarken yakıyordu köyleri, kasabaları…İzmit’in kurtuluşu bir umut olmuştu ama 300 kişi öldürülmüş, 200 ev yakılmıştı.
1921 Temmuz’unun sonunda Yunan ordusu üç koldan saldırıya geçmiş ve yılın üçüncü savaşı başlamıştı.
Büyük Millet Meclisi gizli oturuma geçti. Fevzi Paşa kürsüye çıktı. “Biz Ankara’da kaldıkça, ordu, daima Ankara’yı korumak zorunluluğunu duyacak ve serbestçe savaşamayacaktır. Hükümetimiz, merkezimizin Kayseri’ye naklini uygun görmektedir.”
Kısa bir sessizlikten sonra Meclis patladı: Hayır… olmaz öyle şey…
Erzurum Milletvekili Durak Bey, kürsüye yürürken bağırıyordu: “Halk gidebilir. Ailelerimiz gidebilir. Memurlar gidebilir. Herkes gidebilir.”
Cebinden silahını çıkarıp kürsüye koydu.
“ama biz elimizde silah burada öleceğiz. Hiçbirimiz şehitlerimizden daha büyük değiliz.”
Meclis ayakta Durak Bey’i alkışlarken o güne kadar hiç konuşmamış olan Tunceli Milletvekili Diyap Ağa el kaldırdı. Meclis sustu. Diyap ağa ağır ağır kürsüye geldi. “Lâfım kısadır” dedi.
“Biz buraya kaçmaya mı geldik yoksa kavga ederek ölmeye mi?”
Meclis, 3 Ağustos 1921’de M. Kemal Paşa’nın Başkumandan olmasını kabul etti.
23 Ağustos 1921’de başlayan Sakarya Savaşları 22 gün 22 gece devam etti.
TÜRK BİRLİKLERİ Yunan ordusunun sağ ve sol açıklarından ilerliyordu. Sakarya torbası içinde bekleyen Yunan ordusu iki yandan sarılmaktaydı.
Şehitler tepesi boş değil, biri var bekliyor.
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzgâr bekliyor…
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye
- BAŞKOMUTAN M. Kemal Paşa, 16 Eylül 1921 Cuma günü saat 15:30'da Fevzi Paşa, Kazım Paşa, Albay Arif, Fethi Okyar ve Polatlı'ya gelen Refet Paşa ile birlikte Ankara'ya döndü.
İstasyon bayraklarla süslenmiş yere halılar serilmişti. Başkomutan; bütün Meclis, Ankara'daki subaylar ve halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı.
Osmanlı’nın son yılı olan 1922, Milli Kurtuluş Savaşımızda yer alan son tarihlerden biri oldu. Saray İstanbul’u, Meclis Ankara’yı, harita Osmanlı’yı, Ordu Türk milletini gösteriyordu. Ancak Anadolu’da baştan başa yabancılar, ajanlar, düşmanlar cirit atıyordu. O yıl düşmanın Polatlı yakınlarından attığı topların sesi Ankara’dan duyulurken, Türk milleti genci yaşlısı, erkeği kadınıyla vatanı korumaya yemin etmiş olan Kuvay-ı Milliye’ye destek oluyordu.
Hazırlıkların 15 Ağustos’a kadar tamamlanması kararlaştırıldı. Komutanlara taarruz ile ilgili bilginin verilmesi gerekiyordu ama bunu yaparken, düşman hiçbir şeyden şüphelenmemeliydi. Çünkü ortalıkta Rum, İngiliz ve Amerikalı ajanlar dolaşıyor, bilgi topluyorlardı. Cepheye uzak bir yer olan Akşehir seçildi. 28 Temmuz günü ordu komutanları bir futbol maçı bahane edilerek Akşehir’e çağrıldı. Burada kendilerine taarruzun ayrıntıları anlatıldı. Ankara’ya dönerek taarruz kararını hükümete açıkladı. Ankara’dan yine gizlice ayrılarak 20 Ağustos 1922’de Akşehir’deki Batı Cephesi karargâhına gitti. Burada maç yapılacağı, Anadolu Ajansı tarafından gazetelere haber olarak geçildi. Çevredeki komutanlar da bu bahaneyle Akşehir’de kurulan Başkomutanlık çadırında toplandı. Futbol maçı, gerçekte istihbarata karşı koyma faaliyeti oldu.
20 Ağustos akşamı Başkomutanın odasında cephe kumandanları toplandı. Meclis Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal konuşuyordu. İsmet Paşa’ya baktı:
“Ordulara yazılı emrinizi veriniz. 26 Ağustos Cumartesi sabahı düşmana taarruz edeceğiz. “
3 yıldır verilmemiş bu emri duyanlar esas duruşa geçti. Paşaların gözleri dolmuştu.
“Paşalar! Gazanız mübarek olsun” dedi.
Saat 5.30’de Türk topçusunun yoğun ateşiyle Büyük Taarruz başladı.
Geldik bir yorgunluktan
Geldik, ha geldik
Kimimiz Sarıkamış,
Kimimiz Çanakkale Yemenden
Ne elde avuçta
Ne üstte başta kalmış
Bir orman yürür gibi karanlıkta
Hiç engel dinlemeden geldik
26 ağustosa dikildik.
- Dumlupınar’daki Başkumandanlık Meydan Muharebesini ise bizzat yönetti. Bu savaşta, düşman ordusunun asıl bölümü yok edildi (30 Ağustos 1922). 1 Eylül 1922’de Türk Ordusuna hitaben şu tarihi emri verdi: “Ordular… İlk hedefiniz Akdeniz’dir ileri.”
* Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler adlı eseri ve TRT’nin 30 Ağustos törenleri için hazırladığım sunum metinlerinden derlenmiştir.