AKP ve CHP arasındaki diyaloğun artması, hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı başta olmak üzere demokratik reformların hayata geçirilmesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizlerden çıkış yolunu bulmasına yardımcı olabilir.

Yusuf Kanlı

Türkiye siyaseti, son yıllarda dramatik değişimlere ve karmaşık dinamiklere sahne oluyor. Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18 yıl aradan sonra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri ile bir araya gelmesi, onun öncesinde CHP lideri Özgür Özel’in sekiz yıl aradan sonra AKP Genel Merkezi'nde Erdoğan ile görüşmesi, siyasi yumuşama yorumlarına neden oldu. 

Bu yumuşama sinyallerine rağmen Gezi davası, Kobani davası ve Yargıtay seçimi gibi gerilim yaratan gelişmeler de yaşandı. AKP ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) arasındaki bilek güreşi ve İYİ Parti kurucu lideri Meral Akşener’in liderliği bırakmasının ardından Erdoğan tarafından kabul edilmesi, siyasetin tüm yelpazesinde "Ne oluyor?" sorusunu sordurttu. Türkiye, ciddi ekonomik ve mali daralma ortamında siyasette bir yol ayrımına doğru ilerliyor. 

İktidar ve muhalefet arasında yumuşama sinyalleri

AKP ve CHP arasındaki temaslar, uzun süredir görülmeyen bir siyasi yumuşamanın işareti olarak değerlendiriliyor. Erdoğan ve CHP lideri arasındaki bu görüşmeler, Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın azaltılması ve diyaloğun artırılması yönünde umutlar doğuracak bir kapasiteye sahip. Özgür Özel’in AKP Genel Merkezi'nde Erdoğan ile yaptığı görüşme, bu yumuşamanın somut bir örneği olarak öne çıkıyor. Erdoğan’ın bu hafta CHP Genel Merkezi'ne ziyareti de sadece 18 yıl sonra böyle bir ziyaretin yapılacağı açısından önemli değil, aynı zamanda özellikle yakın dönemde iki parti arasında görülen ciddi gerginliğin yerini karşılıklı birbirini anlama niyetini sergileme açısından da önemli.

Belki ihtiyatla bu konulara yaklaşan arkadaşlarımız “Hele bir görelim bakalım ne sonuç alınacak” çerçevesinde “bekle-gör” tutumunu tercih etseler de bu tür temaslar, Türkiye’nin iç ve dış politikalarında daha dengeli ve işbirlikçi bir yaklaşımın benimsenmesine kapı aralayabilir. İktidar ve muhalefet arasındaki artan diyalog, özellikle ekonomik krizle mücadelede ortak çözümler üretilmesi açısından kritik öneme sahip. Ancak, bu yumuşamanın kalıcı olup olmayacağı, tarafların izlediği politikalar ve toplumdaki kutuplaşmayı azaltmaya yönelik adımlarıyla doğrudan ilişkilidir.

Gerilim yaratan gelişmeler

Yumuşama sinyallerine rağmen, Gezi davası ve Osman Kavala konusu, Kobani davası ve Yargıtay seçimi gibi olaylar, Türkiye’nin siyasi atmosferinde gerilimi yüksek tutmaya devam ediyor. Bu davalar, iktidarın muhalefet ve sivil toplum üzerindeki baskısının devam ettiğini gösteriyor. Özellikle Gezi davasında verilen ağır cezalar, toplumsal adalet ve özgürlükler konusundaki endişeleri artırdı.

Kobani davası, Kürt siyasi hareketine yönelik baskının bir parçası olarak görülürken, Hakkari kayyum olayı da iktidarın önceki dönemde ciddi sıkıntılar yaratan kayyum uygulamasına tekrar dönebileceği, MHP’nin baskısına boyun eğme durumunda kalabşileceği endişelerini de doğurdu. Gezi, Kobani kararları ve Yargıtay seçimleri ise yargı bağımsızlığı konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu gelişmeler, iktidar ve muhalefet arasındaki diyalog çabalarının gölgelenmesine ve siyasetteki kutuplaşmanın devam etmesine neden olabilir. Etki casusluğu abes düzenlemesini de içeren yargı reformu çalışmasının yeniden düzenlenerek, demokratikleştirlerek, meclis gündemine yakında gelebileceği endişeleri ve beklentileri de vardır.

AKP ve MHP arasındaki ilişki

AKP ile MHP arasındaki ittifak, son yıllarda Türkiye siyasetinin önemli bir dinamiği olmuştur. Ancak, son dönemde bu ittifakın içindeki gerilimler artıyor gibi görünüyor. MHP’nin sert milliyetçi politikaları ve AKP’nin daha geniş tabana hitap etme çabaları arasında bir bilek güreşi yaşanıyor izleniminde çoğu siyasi analist. AKP, MHP’nin taleplerine karşı direnç gösterirken, bu durum AKP’nin hoşlanmasa da bazı konularda MHP’nin baskısıyla hareket etmek zorunda kalması sonucunu da doğuruyor.

Bu gerilim, iktidar bloğunda zayıflık işaretleri olarak yorumlanabilir. Özellikle yerel seçimler ciddi yenilgisi ardından AKP’nin kendi tabanını kaybetme korkusu ile MHP’nin etkisini dengelemeye çalışması, iktidar bloğunda stratejik ayrışmalara yol açabilir. Bu da muhalefet için bir fırsat penceresi açabilir.

Meral Akşener ve İYİ Parti’deki gelişmeler

İYİ Parti kurucu lideri Akşener’in parti başkanlığını bırakması ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edilmesi, siyasette büyük bir soru işareti oluşturdu. Akşener’in bu kararı, İYİ Parti’de ve genel olarak muhalefet cephesinde, özellikle kendi partisinde, önemli bir hoşnutsuzluğa neden oldu. Akşener’in Erdoğan ile görüşmesi, muhalefet içindeki stratejik hesapları yeniden şekillendirebilir.

Akşener’in liderliği bırakması, İYİ Parti’nin içindeki dinamikleri ve partinin geleceğini de belirsiz hale getiriyor. Bu durum, muhalefet bloğunun birlikteliğini ve ortak hareket kabiliyetini olumsuz etkileyebilir. Ancak, bu belirsizlik aynı zamanda muhalefet içinde yeni liderlik arayışlarını ve yeni stratejik ortaklıkları da beraberinde getirebilir.

Ekonomik ve mali daralma

Türkiye, uzun süredir ciddi bir ekonomik ve mali daralma ile karşı karşıya. Yüksek enflasyon, işsizlik ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, halkın yaşam standardını olumsuz etkiliyor. Bu ekonomik zorluklar, siyasi istikrar ve toplumsal huzur için büyük bir tehdit oluşturuyor. İktidarın ekonomik politikaları ve muhalefetin bu politikalar karşısındaki tutumu, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek kritik unsurlardan biri.

Ekonomik kriz, halkın mevcut iktidara olan desteğini azaltırken, muhalefet partilerine olan ilgiyi artırıyor. Ancak, muhalefetin bu durumu avantaja çevirmesi için somut ve uygulanabilir ekonomik çözümler sunması gerekiyor. Ekonomik sorunların çözümü, sadece ekonomik reformlarla değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve insan haklarına saygı gibi demokratik değerlerin güçlendirilmesiyle mümkün olacaktır.

Siyasi yol ayrımı

Türkiye’nin içinden geçtiği bu dönemde, siyasette bir yol ayrımına doğru gidiliyor. İktidar ve muhalefet arasındaki yumuşama çabaları, uzun vadede kalıcı olabilir ve Türkiye’de daha demokratik bir ortamın oluşmasına katkı sağlayabilir. Ancak, bu yumuşamanın kalıcı olabilmesi için tarafların samimi ve yapıcı bir diyalog sürdürmesi gerekiyor.
Gezi davası, Kobani davası ve Yargıtay seçimi gibi olaylar, etki casusluğu tartışması iktidarın baskıcı politikalarının devam ettiğini gösteriyor. Bu bağlamda, muhalefet partilerinin kendi aralarındaki iş birliğini artırarak, demokratik ve hukuki reformlar konusunda ortak bir platform oluşturması büyük önem taşıyor.

Diyalog bir ihtiyaçtır

Türkiye, ciddi ekonomik ve mali daralma ortamında siyasette bir yol ayrımına doğru ilerliyor. İktidar ve muhalefet arasındaki yumuşama sinyalleri, kutuplaşmanın azaltılması ve toplumsal huzurun sağlanması açısından umut verici olsa da, aynı dönemde yaşanan tansiyon yaratan gelişmeler bu yumuşamayı gölgeliyor. Türkiye’nin geleceği, iktidar ve muhalefetin bu dönemdeki tutumlarına ve atacakları adımlara bağlı. Ekonomik krizle mücadelede ortak çözümler üretilmesi ve demokratik değerlerin güçlendirilmesi, AKP ve CHP arasındaki diyalogun artması ve hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı başta olmak üzere demokratik reformların hayata geçirilmesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizlerden çıkış yolunu bulmasına yardımcı olabilir.

Unutmamak lazım ki yabancı yatırımcının ülkeye çekilmesinin temel gereği, Türk yargısına kaybedilen güveni ve yargı bağımsızlığını tekrar yasal güvenceye alarak sağlamaktan geçecektir. Vur-kaç amacında olmayacak yabancı yatırımcıların temel talebi yargı bağımsızlığı olduğunu özellikle bugün siyasi erki elinde bulunduranlar teslim etmeli, ona göre adım atmalıdırlar. Maliye bakanının süslü beyanatları, reform adımları atılmaz ise, bu açıdan yetersiz kalmaya mahkumdur.