Yakın tarihimizde Kasım ayı, ülkemiz için çok önemli olayların yaşandığı aydır. Savaş, işgal, padişah, kurtuluş, alfabe ve büyük kayıp kavramlarının, birbirinin sebebi ve sonucu olduğunu gösteren aydır Kasım. Savaşın işgale dönüşmesi, işgalin ise kurtuluşu ve büyük bir değişimi getirmesi hep Kasım ayında görülmüştür.
Şener Mete
110 yıl önce, 1 Kasım 1914 günü Ruslar Kafkasya’yı aşıp Osmanlı topraklarına saldırınca, ertesi gün Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdi. Bölgedeki Osmanlı ordusu, Rusların ilerleyişini durdurdu. Ancak Alman subayların telkiniyle dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa, Sarıkamış cephesini açtı. Bu sıralarda Enver Paşa, Tanzimat’tan itibaren arada bir yapılan tartışmalara nokta koymak ve alfabeyi değiştirmek istemişti. Bunu iki aşamalı yapmayı düşünüyordu. Önce bitişik yazılan harflerin ayrı yazılmasına karar verdi. Ayrı yazılan harflerle metin yazımı, önce orduda başladı. Böyle bir yazı sistemi ise alışamayanlar arasında aksamalara ve gecikmelere yol açtı. Savaş ortamından dolayı, bu konu uzatılmadı ve kısa bir süre sonra rafa kaldırıldı. O sıralarda birdenbire büyüyen savaşta, Kasım sonunda Irak cephesi, Mart ayında Çanakkale cephesi, peşinden Suriye - Filistin cephesiyle Anadolu’nun dört bir yanı savaşın içinde kaldı. Bunca cephede savaşan Osmanlı, Arapların İngilizlerle işbirliği yapması sonucunda Anadolu’ya doğru çekilirken, 4 yıl içinde müttefiki Almanların yenilgisi ve teslim olması sonucunda savaşı kaybetmiş oldu ve 1918 Kasım’ından 2 gün önce Mondros Mütarekesi’ni imzaladı.
1918 yılının Kasım ayında İngilizler, Mütarekeye dayanarak Başkent İstanbul'u işgal etti. Peşinden Anadolu’da İngiliz ve Fransız işgalleri başladı. Beyoğlu'ndan beyaz bir ata binerek geçen İngiliz komutan, Fatih Sultan Mehmet'e nazire yapıyordu. İngilizler, işgalden sonra yavaş yavaş şehre egemen olmaya başladılar. Şehzadebaşı Karakolu’nu gece yarısı basıp uykudaki askerlerimizi süngülerle şehit ettiler. Telgraf Merkezini ele geçirerek, İstanbul'un tüm haberleşmesine hâkim oldular. Padişah Vahdettin, saraya kapanmış dışarıya bile çıkamaz duruma gelmişti. İstanbul'da Müslüman kadınlar, siyah peçeler taktı ve matem giysisi olarak simsiyah car (başı da kapatan entari) giyerek sokağa çıkmaya başladılar. İzmir’in de işgalinden sonra İstanbul'da, yurtseverler ve ülkenin kurtuluşu için çare arayan aydınlar, askerler, gençler, birer ikişer Anadolu'ya geçmeye başladı ve Kuvay-ı Milliye'ye katıldı. İngilizler, bütün cephanelikleri kordon altına aldı. Milliyetçiler, gizleyebildikleri silahları, bin türlü macera ile Anadolu'ya kaçırmaya çalıştılar. İstanbul, adeta boşalmaya başladı. Osmanlı'nın Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Paşa (Çakmak) Ankara'ya kaçarak M. Kemal ile birlikte Milli Mücadeleye katıldı.
Bütün Ege Yunan işgaline girdiği gibi Yunan askerleri Trakya’yı, Bursa’yı ve İzmit’i işgal etmişti. 7 Aralık 1920 günü “Posta Telgraf ve Telefon Müdüriyet-i Umumumiyesinden Dahiliye Nezareti’ne” başlıklı bir telgrafta şunlar yazıyordu: “İzmit telgrafhanesinde Yunan zabiti İstanbul’un Sapanca ve Adapazarı merkezleriyle haberleşmesini yasaklamış, telgrafları İzmit merkezinin yardımıyla kontrol ettirerek Türkçe harflerle (Osmanlıca) yazılmış telgrafları kabul etmeyeceklerini bildirmiştir.” Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan ve Prof. Dr. Enver Konukçu’nun, “Milli Mücadele Döneminde Adapazarı Ve Çevresi” adlı kitabında yer alan bu telgrafta görüldüğü gibi işgal kuvvetleri, Türkçeyi yasaklamakla işe başlamışlardır. İşgal ettikleri her ülkede yaptıkları bu tasarrufu, “Keşke Yunan kazansaydı” diyenlerin yazdıklarını okuyanların dikkatine sunarım. Yunan kazansaydı! şüphe yok ki bugün birçok yerde Elence (Yunanca) konuşup yazıyor olacaktık.
Zafer kazanıldıktan sonra Meclis, 30 Ekim 1922 günü, Osmanlı İmparatorluğunun sona erdiğini ilân etti. 1 Kasım’da Padişahlığın kaldırılıp yerine TBMM’nin geçtiğini kararlaştırdı. 17 Kasım günü Vahdettin, İngiliz gemisiyle İstanbul’dan kaçtı. 1 Kasım’da Çorlu, Ergene ve Vize’den itibaren, 25 Kasım’da Edirne’ye kadar tüm Trakya’nın kurtuluşu olmuştur Kasım ayı. İstanbul'un işgali ise 1923'e kadar sürdü. Çünkü İngilizler, Lozan Barış Antlaşması imzalanana dek birliklerinin tümünü çekmediler. Son birlik, bir tören yapılarak İngiliz zırhlısına binerek gitti.... 13 Kasım 1918’de Mustafa Kemal, "GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER" demişti, Geldikleri gibi gittiler ama Anadolu’da bir enkaz ve binlerce şehit bırakarak.
29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, Kasım ayından itibaren kendini değişimlerle hissettirmeye başladı. Yeniliklerden biri, 12 Kasım 1924’te kurulan Türkiyat Enstitüsü’dür. Başkanlığına Prof. Dr. Fuat Köprülü getirildi. Bu arada Atatürk’ün okuduğu kitaplardan birinin de Vilhelm Thomsen’in “Orhun Yazıtları” adlı eseri olduğunu belirtmek isterim.
1926 yılında Bakü’de büyük bir Türkoloji Kurultayı toplandı. Bu kurultaya Sovyetlerin dışında Azerbaycan, Kazakistan, Tataristan, Başkurdistan, Dağıstan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Kırım, Yakutistan, Karakalpak, Batum, Gürcistan ve Ermenistan’dan 131 delege katıldı, 38 bildiri sunuldu ve kurultayın belgesel filmi hazırlandı. Kurultay’da Türkiye’yi Fuat Köprülü temsil etti. Bakü Türkoloji Kurultayı’nda o güne kadar Arap alfabesi kullanan Sovyetlerdeki Türk Cumhuriyetlerinin, Latin alfabesine geçmesi kararı alındı.
1930’lu yıllarda, ''Bu gün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı Devleti gibi, tıpkı Avusturya- Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bu gün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bu dostumuzun idaresinde dili bir, dini bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli, olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekmektedir'' diyen Atatürk’ün, yıllar öncesinde de bu düşüncelere sahip olduğunu bilmek gerekir. Bakü Türkoloji Kurultayı’ndan sonra bütün Türk Cumhuriyetleri bir yıl içinde Latin harflerini kullanmaya başladılar. Sovyetler Birliği, 1929’dan itibaren Arap alfabesinin kullanımının yasaklandığını duyurdu. Türkiye’nin, Asya’daki soydaşlarıyla iletişimi böylece kesilmeye yüz tutuyordu.
Türkiye’de, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren zaman zaman alfabe tartışmaları da yapılıyordu. Atatürk, 1928 yılının Ağustos ayında İstanbul’da, alfabe değişikliğine gidileceğini söyledi. Hazırlıklar bütün hızıyla devam etti. Dilbilimciler sabahlara kadar çalıştı.1 Kasım 1928’de TBMM’nde, “Yeni Harflerin Tatbikine Dair Kanun Teklifi” kabul edildi. Böylece tarihimizde yeni bir sayfa açılarak, kültürümüzü derinden etkileyecek bir dönem başladı. Bu yeni dönem, tartışmaları da beraberinde getirdi. Yeni alfabe, yeni harfler demekti ve bu harflerin gerek gazetelerde ve kitaplarda gerekse tabelâlardaki yazımı ilk zamanlarda bazı karışıklıklara yol açtı. Başlangıçta gazeteler, hem Osmanlı hem de Latin Alfabesini basarak çıktı. Sonra yavaş yavaş Osmanlıca yazımın yerini Lâtin harfleri aldı.
Cumhuriyet döneminde Türk dilinin milâdı, 1 Kasım 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimiyle başlamıştır. 2 ay içinde olgunlaştırılan ve hızlı bir şekilde kabul edilen yeni harflerimiz, iki yıl içinde ülke çapında, okullarda ve tüm yayın organlarında kullanılmaya başlandı. Ankara’da 14 Kasım 2017’de yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Kurultayı’nda sunduğum bildiride şöyle demiştim: “Mustafa Kemal’in, 8 Ağustos 1928’de Sarayburnu’ndaki konuşmasıyla başlayıp, 1 Kasım 1928’de TBMM’de kabul edilen Yazı Devrimi, dünyada eşine rastlanmayan bir olaydır. 750’li yıllarda Göktürk Alfabesinden itibaren, tarih boyunca 17 farklı alfabe öğrenen ve son alfabesini de yaklaşık bin yıldır çeşitli coğrafyalarda kullanan bir millete, her unsuruyla farklı bir alfabeyi 2 ayda kabul ettirmek ve 2 yıl içinde de tüm kitapların ve gazetelerin bu alfabeyle yazımını sağlatmak, görülmüş bir olay değildir.”
Yeni Türk harfleri, 3 Kasım 1928 tarih ve 1030 sayılı Resmî Gazete'de yayımlandı. Böylece, Asya’daki soydaşlarımızla da aynı alfabeyi kullanmış olduk. 14 yıl öncesinde, yine bir Kasım sabahında Birinci Dünya Savaşı’na katılmakla sonunu hazırlayan bir devletin topraklarında yaşanan her Kasım ayının, adım adım önce rejim sonra da alfabe değişikliğine gitmesi, bir sebebin nasıl sonuçlar doğuracağını göstermesi bakımından ilginçtir. Savaş, işgal, padişah, kurtuluş, alfabe ve Atatürk zincirini oluşturmuştur Kasım.
Atatürk’ün vefatından sonra Sovyetler birliği, kendisine bağlı tüm Cumhuriyetlerin Kiril alfabesi kullanacağını duyurdu. 1991 yılında, Atatürk’ün öngörüsü gerçekleşti ve Sovyetler Birliği dağıldı. Türk Cumhuriyetleri Latin alfabesine yeniden geçtiler.