Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Hazine ve Maliye Bakanlığımız belediyelerin borçlarının kaynağında tahsiline başlayacak. Milletin varlığını değişik yerlerde harcamaya müsaade yok. Öyle 25 kuruşa simit yok” diyerek CHP’li Belediyelere saldırdığı ‘SGK borçları’ başlığının iktidar partisi için isabetli bir strateji olmadığı görülüyor.

Hakan Şanlıtürk

Buram buram siyaset kokan, samimiyetten uzak ve muhalefete tuzak olduğu açıkça ortada olan bir tartışma alanı.

Hani derler ya ‘Anadolu çocuğu yer mi bu numaraları?’ diye… İşte tam da böyle bir durum var.

Nitekim münakaşanın başlamasından sonra geçen süre söylediklerimi teyit eder nitelikte. Millet iktidarın tuzağını inandırıcı bulmadı. Bunda CHP’nin kamuoyunda çok tutulan iki Belediye Başkanı’nın etkin rolü var. Gerek Ekrem İmamoğlu, gerek Mansur Yavaş, SGK borçları ekseninde başlatılan tartışmada yaptıkları açıklamalarla kamuoyunun doğru bilgilenmesine katkıda bulundular. İki ismin inandırıcılığının yüksek olması iktidarın hesaplarını bozdu.

Sadece hesaplarını bozmakla da kalmadı. İktidarın kalesine gol olarak geri döndü…

İBB Başkanı İmamoğlu’nun yaptığı açıklamalarda çarpıcı unsurlar vardı. Bahsettiği başlıklardan Yüce Divan dosyası çıkacak olanlar bile vardı.

Türk ekonomisi gibi, 22 senedir AKP’nin yönettiği SGK da batık. AKP döneminde SGK’nın açığı üç katına çıkmış. 2023’de SGK’ya vatandaşın vergilerinden 885 milyar lira aktarılmış. Bu rakam belediyelerin borcu diye dillendirilen rakamın 10 katı. Yasal zorunluluk olmasına rağmen 2016’dan beri SGK’ya borcu olan şirketlerin isimleri açıklanmıyor. Halbuki senede iki kez açıklanması gerekiyor.

Alın size hukuki bir dosya konusu...

İmamoğlu, eski İBB yönetiminin tek bir imar operasyonuyla, Fatih Vatan Caddesi’ndeki bir arsa üzerinden, özel bir şirketin cebine 106,5 milyon dolar girdiğini iddia ediyor. Devamında da, “Bu kıyak imzanın getirisi bile, İBB’nin bugünkü SGK borcundan 1 milyar lira daha fazladır. Bu usulsüzlük dosyası da diğer 40’a yakın dosya gibi 3 yılı aşkındır İçişleri Bakanlığında sümen altı edilmektedir. Soruşturulmasına bile izin verilmedi. 3 yıl önce verdiğimiz dosyalardaki kamu zararı toplamı 12 milyar liraydı. Bugünün parası ile 40 milyarı buldu. Hala yargıdan kaçırıyorlar” diyor.

Alın size ikinci dava konusu.

Devam edelim...

İşte Yüce Divanlık bir başka konu. Onu da İmamoğlu anlatıyor:

“Ekonomist olduğunu dile getiren sayın Cumhurbaşkanı, birkaç yıl önce, ekonomi biliminin aksine bazı kararlar aldı. Bu kararlar sırasında çok sayıda ekonomi bakanı, merkez bankası başkanı görevlerinden alındı. Faizlerle deney yapan sayın Cumhurbaşkanı, günün sonunda hem sebep dediği faizi hem de sonuç olarak gördüğü enflasyonu patlatmayı başardı. Bu ülkede çalışanların neredeyse yüzde 50’si asgari ücret civarında bir ücretle çalışırken, bu enflasyon altında bırakın kira ödemeyi, yemek yemeyi, nefes alamaz hale geldiler.

Servet transferi..

Enflasyon, faiz ve döviz kontrolden çıkınca, dövize endeksli mevduat yaratıldı, adına, ‘Kur Korumalı Mevduat’ dendi. İnanılmaz bir gelir transferi yaratıldı. Zaten zengin olan daha da zengin oldu. 4 Haziran 2024’de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ‘Kur korumalı mevduattan kaynaklı Merkez Bankası zararı 833 milyar liradır’ dedi. Siz bana borç soruyorsunuz, ben size bunu soruyorum.

Bakın, birisi aklına aniden gelen bir şeyi denedi, bu ülkenin sadece Merkez Bankası’nın 833 milyar lirası yok oldu. Bu deneyin faturası, dile getirdikleri belediye borcunun neredeyse 10 katı. Belediyeler borçluymuş... Dönün önce bu memleketin sırtına bindirdiğiniz yüke, kendi borcunuza bakın. Yarattığınız ekonomide devlet de millet de borçlanmadan yaşayamıyor. Bugün hazine borçlanma oranı yüzde 100’ün üzerinde. Borç stoku katlanarak büyüdü. 2018 başında 892 milyar TL olan kamu borç stoku 2024 Haziran itibarıyla 7,9 trilyon TL’ye fırladı. Borcumuz, tam 9 kat arttı.”

Daha bitmedi… Bir dosya konusu da kamu bankalarından gelsin. Yine Ekrem Bey’den dinleyelim:

“Size kontrolünü, aklını yitirmiş bir kamu harcaması örneği vereyim. Bir reklam harcaması.. Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, kamu bankalarıdır. Kamu bankalarında yapılan her yanlış veya gereksiz harcama nedeniyle bütçeye girecek para azalır. Kamu kaynağı çarçur edilmiş olur. Son 3 yılda sadece iki kamu bankasından ödenen ilan- reklam harcaması 5 milyar 784 milyon liradır. Oysa aynı iki bankanın 2024 yılındaki ilk altı aydaki zararı 42 milyar liradır. Bu 42 milyar vatandaşın vergilerinden yani Hazine’den bu bankalara ödenmiştir. Altı ayda 42 milyar zarar eden bu bankalar neden yaklaşık altı milyar liralık reklam harcaması yapmıştır? Bu reklam harcamalarına Maliye Bakanı neden göz yummaktadır?”

128 milyar dolar mevzuna, Telekom’un iç edilmesine, usulsüzlük iddiaları dolu yığınla ihaleye hiç girmiyorum. Mavi Akım’daki fiyat ayarlamalarından doğan ve ülkenin milyarlarca dolar bedel ödemesine sebep olan garabet uygulamaları, enflasyonu düşük gösterip milleti kazıklama utanmazlığını sergileyen iktidarın bu halini de bir yana bırakıyorum…

İmamoğlu’nun şu sözleri de oldukça dikkat çekiciydi:

“Bu kadar büyük batığın sahibi iken, nasıl oluyorsa her gün ekranlara çıkıp rahat rahat konuşuyorlar, vallahi aklım almıyor. Normalde utanılması gereken bir durum da bile halkın belediyelerini suçluyorlar. Millet bu tarzınızdan usandı. Milletimizi kandırmaktan, manipüle etmekten vazgeçin yeter.”

Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak…

İktidarın SGK adımı tam da böyle bir şey. Sloganla, algıyla iş yapma hastalığının yeni bir örneği. İmamoğlu o nedenle olmalı ki, “Yönetme becerisini uzun süre önce kaybeden bu hükümet ve hükümetin başı, beceriksizliklerini CHP’li belediyelere kara çalıp örtmeye çalışırken, aslında kendi başarısızlıklarını da bir kez daha ifşa ettiler” dedi.

Denetim, hesap verme gibi demokrasinin olmazsa olmazları rafa kaldırıldığında maalesef ortaya böyle çarpıklıklar çıkıyor. Devlet her şeyi kaydeder. Yanlış yapanlar umarım bu gerçeğin farkındadırlar…