Yusuf KANLI İnsani ilişkilerde, kişisel hayatta konulara ve gelişmelere romantik yaklaşmak gerekli olmayı bir yana bırakın, mutluluğun anahtarı olduğundan çok da yararlıdır. Ancak siyasi değerlendirmelerde, devlet hayatında, ulusal çıkarları konuşurken, tabii karamsarlığa kapılmadan, gerçekçi olunmasında çok yarar vardır. Kıbrıs Türkleri arasında Stockholm sendromu mağduru önemli bir azınlık maalesef vardır. Kendisine zulmedene, katledene, aşağı görene aşık bu arkadaşlar kendilerine Kıbrıs Türkü de diyememekte, “Kıbrıslıtürk” gibi abes bir tanım kullanmaktadırlar. Yoook, öyle hain falan demeyeceğim arkadaşlara. Sadece ciddi psikolojik hasta olduklarını vurgulamak istiyorum. Onlar açısından Türk ve Türke ait ne varsa kötü, Rum ve Rumdan gelen ne varsa iyidir ve bu onların “solcu” olmalarının gereğidir. Cumhurbaşkanı olsalar da, Rumların nasıl kaypak ve utanmaz bir şekilde kendilerini ve Kıbrıs Türk halkını sadece serf, köle veya onlara “iyilik yaparak” yücelebilecekleri “zavallı bir azınlık” olarak gördüklerine şahit oluyorlar, ama yine iyileşemiyorlar. KKTC’de kapasitesi yüksek salgın hastanesi gereklidir. Ancak, belki de bir psikiyatri hastanesi açmak ve bu arkadaşları tedavi etmek daha da acil bir durumdur. Geçen hafta yine azmış bazıları bu arkadaşların. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın İngiltere’de aranan bir suçlu olduğu halde KKTC başkanlığına Ankara tarafından atandığını iddia ettiler TC Elçiliği önünde düzenledikleri bir protesto gösterisinde. Elbette karşı görüş söylemek, iddialarda bulunmak, eleştirmek demokrasilerde bir gerekliliktir. Polly Peck davası hem Asil Nadir hem de diğer suçlananlar açısından çoktan kapanmış. Daha sonra Tatar da Londra seyahatinde bulundu. Kaçak olsa İngiliz polisi tolerans gösterir miydi? Kıbrıs Türk halkı az bir farkla da olsa tercihini Tatar’dan yana kullanıp 18 Ekim’de toplum liderliği ve KKTC Başkanlığı makamına onu getirdi. Akıncı aynı makama getirildiği zaman nasıl karşıtlar tüm itirazlarına rağmen onun cumhurbaşkanlığını meşru görmek zorunda idiyseler, bugün de Tatar’a “atanmış” ifadesiyle saldırmak ciddi hadsizlik, KKTC halkına saygısızlıktır. Maalesef Tatar’ın özellikle bazı atamaları sadece bu hasta gruptan değil, çok daha geniş halk kitlelerinde ciddi itirazlar görmektedir. Eğer KKTC meclisi devlete karşı işlenen cürümleri cezalandıracak, ve her nedense şimdiye kadar yasalaşmayan, kanunları yapar ve yürürlüğe sokarsa, hem sağdaki hem de soldaki hadsizlere karşı Kıbrıs Türk devletini, Kıbrıs Türk halkının onurunu korumak mümkün olabilecektir. Ne Tatar’a “atanmış”, ne KKTC’ye “sözde devlet” gibi aşağılayıcı sıfatlarla saldırılmasına, aşağılanmasına müsaade edilmemelidir. “Yeni saray” gibi abukluklar, Cumhurbaşkanlığını bu devlete hıyanet içerisindeki şahsiyetlerle doldurulması gibi saçmalıklar tabii ki eleştirilmelidir. Üstelik bu eleştirilerde saygı sınırları da zorlanabilir. ÇOK ÖNEMLİ BİR EŞİKTEYİZ Kıbrıs Türkünün geleceği kadar Türkiye’nin doğu Akdeniz çıkarları açısından çok önemli bir eşikteyiz. 27-29 Nisan’da Cenevre’de toplanacak gayrı resmi 5+BM (ve AB gözlemci) Kıbrıs konferansına giderken Kıbrıs Türkü bir küçük grubun sanki federasyon mümkünmüş gibi “Tek yol federasyon” teranesini okumaya devam etmesi, çıkarların savunulması açısından yanlıştır. Federasyon için egemenlik ve güç paylaşımı gerektiğini, Rumların bunu asla kabul etmeyeceklerini sergilediklerini, 2017 Crans Montana süreci ve sonrasında defalarca vurguladıkları nedense unutulmaktadır. Nitekim şimdi de siyasi eşitlik için ön şartlar öne sürmektedir Rum kesimi. Gerçekçi olalım. Artık yeter. 1968’den bu yana devam eden ve adım adım Rum devletinin güçlenmesine hizmet eden bu görüşme süreci ya gerçekçi bir zeminde iki devletli çözüm hedefiyle ve bir takvim ile tekrar başlatılmalı, ya da Kıbrıs Türkü kendi kaderini kendisi tayin etmelidir. Annan planı üzerine yapılan 2004 eşzamanlı referandumları esasında BM ve uluslararası toplum tarafından Kıbrıs Türkünün kendi kaderini tayin hakkının tescil edilmesiydi, unutmayalım. TEŞEKKÜR Bileğimdeki tendon iltihaplanması nedeniyle doktor tavsiyesiyle yazılarıma bir haftayı aşkın bir süre ara vermiş, geçen hafta boyunca vecibelerimi yerine getirememiş, yazamamıştım. Arkadaşlar, tanışlar, dostlar çeşitli kanallardan arayıp geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Teşekkür ediyorum.