Guguk kuşu denildiğinde aklımıza çok farklı şeyler gelir. Mesela benim aklıma guguk ve kuş olarak üç farklı anlam taşıyan olaylar dizisi geliyor.
Serkan Güler
Birincisi, her 60 dakikada bir ahşap kutunun içinden çıkan porselen bir kuşun guguk guguk diye ötmesi gelir. İkincisi ise yazar Ken Kesey’in romanı ve 1975’de senaryolaştırılarak yönetmenliğini Milos Forman yaptığı, usta oyuncu Jack Nicholson oynadığı film gelir. Üçüncü ve son olarak, guguk kuşu baykuşun küçük bir türevidir. Ötüşünün benzerliğinden dolayı ülkemizde kumrunun bir akrabası olarak düşünülür.
Kuş gözlemcisi belgeselimize devam etmek isterim. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. İlkokul çağlarında ben guguk kuşunun bir saatin içinde yaşadığını düşünür ve her 60 dakikada bir görmek için beklerdim. Akıl baki olmaya başladığında böyle olmadığını öğrenmem çok büyük hayal kırıklığı yaşatmıştı.
Çocukluk ve ergenlik travmalarımı bir kenara bırakırsak, bu guguk kuşları hayli ilginç canlılardır. Tıpkı bizim siyasetçilere benzer. Maaşı, makamı ve rantı kendi alır; sabrı çileyi emekliye, işçiye, çiftçiye bırakır. Bu guguk kuşları ayrıca şeytani plan yapar, şöyle ki; yuvası ve yumurtaları olan bir kuşu takip eder. Daha sonra onun yuvasına gider ve yumurtalarından birini kırarak atar. Kendi yumurtasını onun yerine koyar ve kendi yavrusunun bakımını o saf gariban kuşun üstlenmesini sağlar. O da kendi yavrusu gibi besler büyütür. Yani siyasetçilerimizin çocuklarına ve yakınlarına, istihdam ve rant sağlayan emekli, emekçi gibi değil mi?
Neyse, bu kadar yolunmuş ve yolan kuş belgeseli yeter. Sıra şimdi Guguk Kuşu kitabı ve muhteşem filminde… Jack Nicholson’un üstün oyunculuğunda çekilen Guguk Kuşu filmi halen hafızalarda. Deli olmadığı halde başkaldıran bir yapısıyla herkesten farklı olan birinin, akıl hastanesine yatırılma hikayesini konu alıyor. Duygusal ve dramatik bir içeriğe sahip 1975 yapımı bu film aslında, günümüz dünyasını tımarhaneye çevirenlere bir fener yakıyor.
Filmde en etkili sahnelerden biri ise, karakterimizin haklı olduğu konuda bile haksız çıkmanın acısını yaşamama direncidir. Yetkililer ve kuralların haksızlığı karşısında sanki kazanmış gibi davranabilmiştir. Yetkililer ise bu kabullenişe anlam verememiş, elleri ayaklarına dolanarak ne yapacaklarını şaşırmıştır.
Sadece benim aklımdaki soru şu; acaba bu film 2025 yılında Türkiye’de çekilseydi yasaklanır mıydı? Ya da şöyle sormalıyım. Uyanık ve ahlak yoksunu guguk kuşu kendi yumurtalarını bizim yuvamızda mı büyütürdü?
Bu sorular deli sorular, şizofren alt yapısı olan cevaplar gerekir. Tek hayal kırıklığım ise çocukluğumun guguk kuşları…