İstanbul Sözleşmesi neden rahatsız etti
Utku Şensoy
Utku ŞENSOY
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk,
“-Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın”
“-Toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur" sözleriyle kadınların önemini vurgulamıştı. Atatürk, tek kadınla evlenme ve evlenebilmek için yaş sınırı getirilmesi, evlenecek olan kadına zorla evlendirilmeme ve evliliğe ait rızasını bizzat memura söylemesi, velayet hakkı tanınması, kadın ve erkek aynı oranda miras hakkına sahip olması, erkeğin kadını istediği zaman boşama hakkı yerine erkek ve kadın eşit şekilde ancak dava açarak belli sebeplerle boşanabilme imkanı, kadına mahkemede tanıklık etme, eğitim hakkı bile olmayan kadınlara seçme ve seçilme hakkı sağlayarak, kadının toplumsal yaşamda erkekle eşit biçimde yer almasının önündeki tüm engelleri kaldırmıştı. Aradan bir asra yakın süre geçti, TBMM’de oybirliğiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle feshedildi. İstanbul Sözleşmesi’nin kararnameyle feshi üzerine, “yetki aşımı” gerekçesiyle hukuki tartışmalar başladı. Yürürlükteki uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğunu savunan hukukçular, “kararname yoluyla fesih, Anayasa ihlali anlamına gelir” diyerek, konuyu AYM’ne taşımaya hazırlanıyor.
Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan Avrupa Konseyi sözleşmesi, bugüne kadar 46 devlet ve Avrupa Birliği tarafından imzalandı. Türkiye ise 12 Mart 2012'de sözleşmeyi onaylayan ilk ülke oldu. Sözleşmenin feshi sonrası hükumet cephesinden, kadına yönelik şiddetle mücadelenin bir insan hakları meselesi olduğu, bu konunun “sıfır tolerans” ilkesiyle kararlılıkla sürdürüleceği açıklaması yapıldı.
SÖZLEŞMENİN MADDELERİ
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile ilgili temel ve hukuki güvence özelliği taşıyan en önemli uluslararası belgelerden biri olan, Avrupa Konseyi’nin bu sözleşmesi 81 maddeden oluşuyor.
Kadınları her türlü şiddete karşı korumak, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak (Madde 1 a), Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması (Madde 4), Toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyet gerektiren politikalar (Madde 6), Barınakların sağlanması çerçevesinde tarafların mağdurlara, özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlaması (Madde 23), Telefon yardım hatları sağlanması (Madde 24), Cinsel şiddet mağdurlarına destek (Madde 25), Çocuk tanıkların korunması ve bunlara destek sağlanması (Madde 26), Tazminat gibi konular (Madde 30), Zorla evlendirme ve doğuracağı hukuki sonuçlar (Madde 32), Psikolojik şiddet (Madde 33), Taciz amaçlı takip (Madde 34), Fiziksel şiddet (Madde 35), Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere, işlenen suçlar için gerekçelerin kabul edilmemesi (Madde 42) ve Hukuki yardım (Madde 57) gibi maddeleri içeren sözleşme, genel olarak Ankara’nın pek de ters bakmadığı hususları içeriyor.
Sözleşmede “cinsel eğilimler” konusu geçmemekle birlikte, radikal homofobikler başta olmak üzere toplumun bir kesimi, “eşcinseller yakında evlenecekler” diye sesini yükseltip, konuyu sürekli gündemde tutup, yazılıp çizilince hükumet bu çağrıya duyarsız kalamadı.
Sözleşmenin Sivil Toplum Kuruluşları ve sivil toplum başlıklı 9’ncu maddesinde, “kadınlara karşı şiddet uygulanmasıyla mücadelede aktif bir rol oynayan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını her düzeyde takdir ve teşvik edecek” cümlesiyle STK’ların desteklenmesi isteniyor. Yine, Tanımlar başlıklı 3’ncü madde c bendinde, “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır” cümlesiyle de, toplumun kadına rol biçme keyfiyetinin ortadan kalkmasına ilişkin görüş belirtiliyor. Keza, sözleşmenin temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması başlıklı 4’ncü madde 3’ncü paragrafındaki, “taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir” cümlesinde geçen “cinsel yönelim” tanımlaması da başından beri Türkiye’deki bu kesimi rahatsız etmekteydi. Zira bu cümleye atıfla LGBT aktivistlerinin bir gün “bizim cinsel yönelimimiz budur” diye hukuki alt yapı oluşturacaklar kaygısı yaratıldı. Oysaki TCK 226’da müstehcenlik suçu tanımlanmıştır ve heteroseksüel de olsanız onu toplumsal alanda dışa vurmak suçtur.
İDDİALAR, VARSAYIMLAR…
Sözleşmeden rahatsız olan toplumun bu kesimine göre, İstanbul sözleşmenin getirdiği 6284 sayılı kanunda yer alan şiddet tanımı da muğlak. Toplumun bu kesimini rahatsız eden bir başka husus, bir kadının, şiddet görme ihtimalinin fiziksel şiddetle eşdeğer tutulup, şiddet görmediği halde şiddet uygulandığı iddiasıyla yetkili mercilere başvurup, baba, eş ve erkek kardeşi güvenlik kuvvetlerince evinden aldırtma ihtimali mevcut. Bu durumda aile arasındaki en küçük anlaşmazlıklar adli bir vakaya dönüşüp devletin, mahrem alana müdahale edip evin erkeği suçlu bulunacak. Bu da örf ve adetlere göre asla kabul edilemez!
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın başkan yardımcılığını yaptığı Kadın ve Demokrasi Derneği'nin (KADEM) İstanbul Sözleşmesi’ni desteklediği biliniyor. KADEM daha önceki açıklamalarında, “İstanbul Sözleşmesi'nin eşcinsel yönelimlerin meşrulaşmasına sebep olduğunu iddia etmek en hafif tabirle kötü niyetliliktir" demişti.
Türkiye’deki birçok sivil toplum kuruluşları ve kadın derneklerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler’ den Avrupa Birliği’ne, kadar çok sayıda uluslararası kurum ve kuruluş, Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararından duydukları endişeyi dile getiriyor. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine ilişkin “derin bir hayal kırıklığı” ifadesini kullanan ABD Başkanı Joe Biden da, "küresel çapta kadına karşı şiddete son vermeyi amaçlayan uluslararası hareket için cesaret kırıcı bir geri adım" açıklaması yaptı. Bu arada süreç devam ediyor. Sekseninci maddede yer alan Sözleşmenin feshi başlığı ikinci paragrafı uyarınca, “fesih, bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir.”
İstanbul Sözleşmesi hükümleri son 10 yıldır gerektiği biçimde uygulanmayınca, geçen yıl 400’e yakın kadınımızı ne yazık ki koruyamadık, bir yerde katledilmelerine seyirci kaldık. Bakalım iktidarın gündeme getirdiği Ankara Sözleşmesi kanayan yaramıza çare olabilecek mi?
Yorumlar