Utku ŞENSOY Covid-19 dünyanın başat sorunu olmaya devam ediyor. 8 milyara yaklaşan dünya nüfusu içinde salgında yaşamını yitiren 4 milyona yakın kişi özellikle aşı karşıtl...

Utku ŞENSOY Covid-19 dünyanın başat sorunu olmaya devam ediyor. 8 milyara yaklaşan dünya nüfusu içinde salgında yaşamını yitiren 4 milyona yakın kişi özellikle aşı karşıtları için önemsiz görünebilir. Dünya Sağlık Örgütü, vefat sayılarının gerçeği yansıtmadığını, toplam ölüm sayısının 2 hatta 3 katı olduğuna dikkat çekti. Demek ki bu görünmez düşmanı ciddiye almaya devam etmek, aşılama karşıtlarının olumsuz söylemlerine kulak asmayıp, mutlaka aşılanmaya özen göstermeliyiz. Son dönemdeki aşı artışıyla, toplam aşı olan yurttaş sayımız 35 milyona yaklaştı. Pfizer ile birlikte Covid-19 aşısı geliştiren BioNTech'in kurucusu Prof. Dr. Uğur Şahin, “salgının 2022 yılının ortalarına kadar devam edeceğini” açıkladı, demek ki bu musibetle 1 yıl daha birlikteyiz. Bilim insanları, dünyayı alt üst eden bu virüsün nasıl değişeceğini, aşıların bu değişimde etkili olup olmayacağı bilmediklerini belirtmekle birlikte, eldeki imkanlar çerçevesinde, tedbir alıp, aşılanmaya devam etmekten başka çaremizin olmadığının altını çiziyor. Ayrıca yeni salgınlara da hazır olmak için ülkemizde ilaç sanayiine hız verip, “hıfzıssıhhaların yeniden tesis edilmesi” son derece yaşamsaldır. *** TURİZMDE 1 TEMMUZ HEYECANI Avrupa'da Korona Virüs vaka sayısı yoğun aşı programlarıyla azalırken, haftalar süren kapanmanın ardından, pek çok ülkede önlemler gevşetilmeye başladı. Almanya Başbakanı Merkel, “varyantlar endişeye neden oluyor, pandemi henüz geçmedi” diyerek uyarıda bulunurken, Dışişleri Bakanı Maas’ın, risk bölgesinde yer alan ülkeler için yapılan seyahat uyarısının 1 Temmuz'da kaldırılacağını açıklaması, sıkıntı yaşayan Türk turizmi için de iyi bir haber oldu. Ülkemizde düşüş eğilimindeki vaka sayılarının önümüzdeki birkaç hafta içinde binli rakamlara inmesi, hem sağlığımız hem de turizm için çok önemli. Böylece şimdilik Ukrayna, Polonya gibi ucuz satılan turlar yerine daha fazla döviz girdisi sağlayabilecek nitelikteki, “yüksek getirili Alman ve Rus pazarı” da açılmış olacak. *** EKOSİSTEMİ YENİLEME SEFERBERLİĞİ Yıllardır aymazlıkla hiçbir arıtma olmadan deşarj ettiğimiz kimyasal, tarımsal ve evsel atıklarımız nedeniyle çöplüğe çevirdiğimiz Marmara denizi sonunda atıklarımızı bize müsilaj olarak geri kustu. Sanayiimizin ve nüfusumuzun büyük bir bölümünü barındıran Marmara Bölgesi, bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarılara kulak asmayan siyasiler, sanayiciler ve ilgili kurumlar nedeniyle havası ve deniziyle dünyanın en kirli yerlerinden biri haline geldi. 25 milyon nüfusu barındıran bölgede yaşanan çevre felaketi, Karadeniz ve Ege’yi de tehdit ediyor. Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği Başkanı Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, “ekosistemlerimiz ne kadar sağlıklıysa, gezegen ve insanlar da o kadar sağlıklıdır” diyor. Gerçekten de bir an önce ekosistemi yenileme seferberliğini gerçekleştiremez, yeni nesilleri çevreye duyarlı ve saygılı bireyler olarak yetiştiremezsek Marmara ile birlikte Karadeniz ve Ege’yi de unutalım. *** KARBON AYAK İZİ Uzmanlar, doğaya saygılı olmanın en önemli yolunun, karbon ayak izimizi azaltmadan geçtiğine dikkat çekiyor. Karbon Ayak İzi, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararı birim karbondioksit cinsinden ölçülerek belirleniyor. Bu iz, doğrudan (birincil) ya da dolaylı (ikincil) olabiliyor. Birincil ayak izi, evsel enerji tüketimi ve ulaşım dahil olmak üzere, fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkan CO2 emisyonların ölçüsüyle belirleniyor. Daha az uçak yolculuğu yaparak, güneş ve rüzgar enerjileri gibi yenilenebilir enerjilere yönelerek ve toplu taşım araçları kullanarak doğrudan karbon ayak izimizi azaltabiliriz. İkincil ayak izi ise, kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden, bu ürünlerin imalatı ve sonunda bozulmasıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonunun ölçümüyle belirleniyor. İkincil ayak izimizi azaltmak için, satın aldığımız ürünlerin nerede üretildiğini ve üretimde hangi maddelerin kullanıldığına dikkat etmemiz gerekir. İmalatında ve nakliyesinde yüksek emisyona sahip olan ürünleri olabildiğince kullanmayalım. Uzak mesafelerden gelen yiyecek ve içeceklerin tüketiminden kaçınalım. Satın aldığımız yiyeceklerin hangi ülkeden geldiğini anlamak için etiketine bakalım. Kendi meyve ve sebzelerimizi mümkün olduğunca kendi bahçemizde yetiştirmeye gayret edelim. Kırmızı et tüketimini azaltıp, uzak ülkelerden gelen giysi ve eşyaları almayalım, fazla ambalaj gerektiren ürünlerden uzak duralım. Yürümek, bisiklete binmek, toplu taşıma yönelmek, yöresel ürünler kullanmak, su ve gaz tüketimini azaltmak virüslerle dolu bu yenidünya düzeninde “yeni yaşam felsefemiz” olmalı. Bugünden başlayarak, evimizi, bahçemizi, sokağımızı semtimizi, kentimizi, nehir, göl, deniz, orman bulunduğumuz her ortamı temiz tutup yeşile, doğaya saygılı olmaya, toprağa ve suya atık vermemeye, daha az tüketip, enerjiyi ve suyumuzu daha dikkatli harcamaya özen gösterelim. Yalçın Ergir’in dizelerinde dile getirdiği gibi, “basit yaşayacaksın basit, mesela, susayınca, su içecek kadar basit…” Gerçekten de insan yaşamında lükse, şatafata, tüketim çılgınlığına hiç ama hiç gerek yok!