Şimdiye kadarki tüm büyük teknolojik sıçramalar çok geniş kitlelerin “işçileşmesine” neden oldu. Sanayi Devrimi’ni kısaca gözden geçirecek olursak o dönemde ortaya çıkan yeni teknolojilerle birlikte yüksek ölçekli iş yerleri kurulmaya başlandığını hatırlarız.

Gökhan Bulut

O günlere kadar; küçük işletmelerde, kendi hesabına, ücretsiz, kayıtsız, yarı-istihdam formlarıyla çalışanlar artık bu büyük iş yerlerinde, başkası hesabına, ücretli, kayıtlı ve tam(a yakın) istihdamla çalışacaktı. Toplumsal yaşamda yeni tür dinamikleri de beraberinde getiren bu yeni dönemin iş yeri formları ve çalışma biçimleri aynı zamanda geniş bir haklar mücadelesi ve emeğin kazanımları çağını da başlatmıştı.

Sözünü ettiğimiz koşulların, içlerinde yaşamını bugünlere kadar sürdüren bazı örneklerin de bulunduğu çok sayıda gazetenin ortaya çıkmasına neden olduğunu da görüyoruz. Kalabalık bürolarda çalışan gazeteciler, kısa sürede yüksek tirajlara ulaşan etkili gazeteler çıkarıyordu. Eleştirilecek çok yönü olduğu notuyla söylemek gerekir ki, günümüz gazetecilik ilkelerinin de bu dönemlerde oluşmaya başlandığı görülür. Önce eğilimler sonra davranışlar ve ardından ilkeler olarak.

Bu durum dünyada 1980’lere, Türkiye’de 2000’lerin başına kadar sürdü sayılır. Bu yıllardan sonra neo-liberalizmin mutlak hakimiyetinin medyada kurduğu yeni sermaye düzeni kurumlarda önce gazetecilerin istihdamını ardından da gazeteciliği azaltmaya başladı. AKP iktidarındaysa dönem dönem değişen diğer toplumsal aktörlerin aksine (ama hepsiyle ilişkili olarak) gazetecilik sabit hedef oldu. Sonuçları hepimizin malumu.

Yazının başına dönecek olursak, içinde bulunduğumuz yeni dijital teknolojik sıçrama döneminde kendinden öncekilerin aksine büyük ölçekli iş yerlerinin parçalandığına ve bununla birlikte geniş işçi kitlelerinin işsizleşmesine tanık oluyoruz. Başkasına hesabına, ücretli ve kayıtlı çalışma azalıyor; kendi hesabına (freelance vb.) telifli ve kayıtsız çalışma artıyor. Güvencesizlik, çalışma hayatının tipik modeli haline geliyor.

Öte yandan, bu teknoloji dönemi içinde bir iç sıçrama da yaşandı. “Yapay zeka” ile belki de bu dönem kendi içinde yeni bir aşamaya geçti ve doruk noktasını tahmin bile edilemez irtifalara çıkardı. Başka sektörlerde nasıl kullanıldığı ve ne tür sonuçlara neden olduğu bir yana gazetecilikte yapay zekanın kontrolsüz ve dayanaksız kullanımı öngörülemez sorunlar doğuruyor. ABD ve Avrupa’da önemli kurumların bu teknolojiyi haberciliğe adapte etmesi 2000’lerin başında başlıyor ve bugün giderek artıyor. Türkiye’de ise son beş yıldır genişleyen bir kullanım söz konusu.

Yapay zekanın, toplumun gazeteciliğe dolayısıyla da fikre ve çıkarıma en çok ihtiyaç duyduğu günlerde devreye -bu şekillerde- girmiş olmasından endişe duymamız gerekiyor çünkü haberin algoritma hesabına dönüştürülmesi demek internette giderek düşen enformasyon düzeyinin haberlere daha fazla sirayet etmesi, kontrolsüz bilginin daha çok yayılması, gazetecilerin daha çok işsiz kalması, mezenformasyon ve dezenformasyonun bir sarmal halinde artması demek.

Bu yazıda çok temel olarak teknolojinin hem genel hem gazetecilik emek piyasasına etkisi ile ilk görünümlerini serimlemeye çalıştık. “Yapay zeka - gazetecilik ilişkisini” teknik detaylarının yanı sıra gazeteci emek süreci ve emek gücüne, gazetecilik meslek ilkelerine etkisi gibi farklı yönleriyle ele almaya devam edeceğiz.