Bugün gazetecilik alanında görülen ve gerek gazetecilerin çalışma ilişkilerini gerek mesleki faaliyetin yapılma biçimlerini gerekse de meslek değerlerini kökünden dönüştürmeye başlayan gelişmeler söz konusu. Bu gelişmelerin en başında “güvencesizleşme” bulunuyor.

Gökhan Bulut

Güvencesizlik kavramı, “işçi açısından belirsiz, öngörülemez ve riskli” çalışma biçimlerini anlatıyor. İçinde bulunduğumuz tarihsel süreçte güvencesizlik, çok farklı alanlarda ama bütünleşik olarak deneyimleniyor. Gazetecilikte de güvencesizleşme çok çeşitli biçimlerde görünüyor, yürürlükteki iş hukuku mevzuatı güvencesiz yeni çalışma biçimlerini kapsayamıyor.

Gazetecilik alanında güvencesizliğin en görünür ve en yaygın biçimi freelance (serbest) çalışma. Serbest gazetecilik, çoğunlukla enformel ya da katma değeri düşük sektörlerde görülen “parça başı iş, parça başı ücret” mekanizmasının medyadaki karşılığı olarak da görülebilir. Ürettikleri haberler karşılığında ücret alan, sosyal güvencesi olmayan ve herhangi bir kuruma bağlı çalışmayan serbest gazetecilerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Freelance çalışanlar ücretle/maaşla çalışan kimse ile aynı statüde değil; fakat piyasa tarafından aynı zamanda “özgürlük, özerklik ve güç” ile karakterize edilen kendi hesabına çalışmanın “ideal” biçimi olan bir girişimci de değil tam anlamıyla. “Girişimci” kavramı bir ölçüde sermaye sahipliğini ve işletmeciliği ifade ederken freelance çalışanlar bir kendi hesabına çalışan olmalarına karşın bir çoğu kendi hesabına çalışmanın ideal biçiminden uzak. Buna rağmen bu kavram son dönemde “Girişimci Gazetecilik” tanımıyla alana girdi, mesleğin yeni biçimlerini ve güvencesizliği gizleme işleviyle kendi hesabına çalışmayı işaret eder hale geldi. Serbest çalışan gazetecilerin pratiği ise girişimciliği değil gazetecilik dışında ticaret hukuku ve vergi sistemini de bilmek zorunda kaldıkları katmanlı bir iktisadi yapıyı ve katmerli bir sömürüyü gösteriyor.  

Gazetecilikte güvencesizleşme ve enformasyon üretim pratiklerin sayısının artmasıyla birlikte düşünüldüğünde sözünü ettiğimiz “girişimcilik” perspektifinin gazeteciliğin gerçekleştiği “editöryal bağımsızlık”ın yerine “editörden bağımsızlık” eğilimini geçirdiği de görmek gerekiyor. Gazetecilik mesleğinin kolektif karakterli yapısı, girişimciliğin ve içerik piyasasının rekabetçi bireyciliğine yenik düşürülmeye çalışılıyor.

Bugün, geçmiştekilerden çok daha farklı, çok daha derin ve çok daha tarihsel bir dönüşümün içindeyiz. Bu dönüşüm gazetecilik alanında “yeniden proleterleştirme” dalgasını da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla bir önceki dönemin çalışma biçimlerinin, değerlerinin, geleneklerinin, kavramlarının yerini zamanla, -bozularak, dönüşerek, terk edilerek, tekrar çağrılarak, yenisi bulunarak- tamamen farklı veya farklılaşmış içerikleriyle başka biçimler, değerler, kavramlar alıyor. Bu nedenle yayıncılık uğraşı yıllar içinde önce gazetecilik işine ve zamanla gazetecilik mesleğine dönüşürken ortaya çıkan kavramlar, uygulamalar, gelenekler ve kabuller günümüzde görülen “yeniden proleterleştirme” süreciyle birlikte düşünülmeli, tartışmaların başına bu gerçeklik konmalı. Söz konusu değişiklikler ve üzerine yürütülen tartışmalar sınıfsal oluşum ve dönüşümler olarak değerlendirilmeli. Ya değilse basitçe ve hiçbir anlamı da hiçbir kazananı da olmayan “eski-yeni mücadelesi” veya “değerler çatışması” kavgası kalıyor elimizde.

Oysa ki mesele ne kayık ne kayıkçı; mesele deniz.