Son günlerde enteresan birkaç konuyu okumak fırsatını buldum. Son zamanlarda yeterince okumaya zaman ayıramadığımdan şikayet ederken iki değerli çalışmayı ele geçirince her ikisini de deyim yerindeyse bir solukta okudum.
Yusuf Kanlı
“Kuş öldü beybi” başlığı birçok arkadaşa kırmızı noktalı film başlığını çağrıştırsa da oldukça üzücü ve çok daha önemli bir sıkıntımızı ele alan bir rapor. Zaten raporun tam adı da “Kuş Öldü Beybi: 2022 Twitter Erişim Engeli Raporu”. Raporun yazarı Ali Safa Korkut, Gazeteciler Cemiyeti’nin Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı ile birlikte gerçekleştirdikleri araştırmacı gazetecilik çalıştay ve destek programının bir katılımcısı.
Öncelikle Cemiyetimizin böyle bir raporun hayata geçirilmesinde destek vermesi bizler için büyük bir mutluluk. Elbette her rapor eleştirilebilir ve bu raporun da daha derin bir araştırma ile hazırlanması, kıyaslama içermesi daha hoş olurdu. Ancak türünün ilki olması nedeniyle birçok eleştiriyi de Korkut’un önümüzdeki dönemdeki çalışmalarına bırakıyorum.
PTT’nin büyük ayıbı
Twitter erişiminde getirdiğimiz yasaklar, yasaklamalar, erişim engelleriyle gurur duymasak da bileğinin hakkıyla ülke yöneticilerinin hak ettiği dünya üçüncülüğü kolay bir “başarı” değil. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi dediğimiz denge ve denetleme yoksunu keyfince yönetim tarzının bu sonuca katkısı elbette yadsınamaz.
Raporda 2022 yılında 487’si Twitter hesabı, 3 bin 940’ı tweet olmak üzere en az 4 bin 427 Twitter URL'ine erişim engellendi. Bu sayıya 393 mahkeme kararıyla ulaşıldı. Raporda ayrıca en çok kamu yöneticileriyle ilgili yolsuzluk iddialarını konu alam mesajların erişime engellendiği vurgulandı. Bunlardan belki de en üzücü olanı varlığı haberleşme ile eşdeğer olmuş PTT idaresinin kamu kurumları kategorisinde en fazla erişim kararı verdirten kurum olarak zirvede yer alması oldu.
IPI’dan enteresan bir çağrı
İfade ve basın özgürlüğü bir ülkenin demokraside bulunduğu yeri gösterir. Uluslararası Basın Enstitüsü Direktörü Alison Bethel McKenzie ve IPI’ın Avrupa ve Kuzey Amerika basın özgürlüğü danışmanı Steven M. Ellis tarafından kaleme alınan bir yazıda ise AB'nin, katılım müzakereleri kapsamında Türkiye'de medya özgürlüğü konusunda net bir pozisyon alması ve daha fazla teşvik ya da havuç/sopa uygulaması gerektiğini yazıyor.
Gerçekten üzücü bir değerlendirme ancak bırakın Avrupa Birliği üyeliğinin gelip gelmeyeceği veya isteyip istemediğimizi, bu ülkenin geleceğini çağdaş, seküler, hukukun üstünlüğüne sahip, çoğulcu demokraside görmek isteyenler için ifade ve basın özgürlüğü elbette ki su, hava, yiyecek gibi olmazsa olmaz bir konudur.
Elbette ki demokrasilerde herkesin aynı fikirde olması, hele haber dediğimiz ürünün nasıl ve kime yazılacağının tek bir merkez tarafından kararlaştırılması mümkün değildir. Esasında haber ile tek tip haber, tek tip haberci, ve muhalefeti veya eleştirileri tümden dışlayan bir yayın anlayışıyla uyuşması asla söz konusu olamaz. Eğer haber tek kaynaktan besleniyor, önü, arkası, aykırı düşüneni, çıkarına dokunanı dışlıyor ise, o zaten haber değil, sadece propogandadır. Yazan da haberci değil, propagandisttir. İster her şeye hakim ve muktedir devlet kurumlarında, ister İstanbul’da bir medya kulesinde otursun, o tip “haber” diye sunulan propaganda malzemesine şekil verenler, çağdaş Goebbels’in türevleridir.
Havuç/değnek
IPI Direktörü ve Ellis’in yazdığı yazıda enteresan vurgular da yer alıyor. Bir yerinde, mesela AB’nin Türkiye’ye yönelik ekonomik politikalarında basın özgürlüğünde iyileştirmenin şart olarak sunulması öngörüldü. Doğrudur, AB ülkeleri Türkiye’nin her şeye rağmen en büyük ticari ortaklarıdır. AB üyeleri Türkiye'ye her yıl milyarlarca avro yatırım yapıyor ve ülke AB'den yüz milyonlarca dolarlık dış yardım alıyor. Gelişmekte olan iddiasına rağmen ciddi ekonomik kırılganlığı olan ekonomisi elbette AB’den doğrudan yatırım, ortaklıklar ve çeşitli şekillerde sağlanan fon desteklerinin kaybını çok ciddi hissedecektir.
Yine iki yazar her ne kadar Türkiye hapiste gazeteci olmadığını komik bir şekilde iddia etse de, AB’nin tutuklanan gazetecilerin davalarını izleyecek bağımsız bir organ oluşturup finanse etmesini ve gazetecilerin davalarını izleyecek gözlemciler göndermesini talep ettiler. Gerçekçi mi? Maalesef hayır. AB mülteci sorununa ve Türkiye ile o sorunla işbirliğine basın özgürlüğünden çok daha fazla önem vermektedir ve bu durumu defalarca ispatlamıştır.
* * *
Mutluluklar Öznur, Kenan
Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener, Öznur arkadaşımızla hayatı birlikte yürümeye, mutluluğu beraber aramaya karar verdiler. Özel sebeplerle erteleyemediğimiz seyahat planlarımız eşimin ve benim onların mutlu gününde beraber olmamızı, imzalarına şahitliğimizi engelledi. Gönlümüz onlarla birlikteydi. Öznur ve Kenan’a mutluluklar diliyoruz.