Yusuf KANLI
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), ister şimdiki gibi güya milliyetçilerin veya solcu olma adına devletin varlığına bile inanmayan, kendi halkıyla empati ya...
Yusuf KANLI
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), ister şimdiki gibi güya milliyetçilerin veya solcu olma adına devletin varlığına bile inanmayan, kendi halkıyla empati yapamayan ve solcu olmayı Rum görüşlerini savunma sanan arkadaşlar hükümette olsun on yıllardır ciddi bir idari eksiklik, hatta akut yönetim krizi içindedir. Bugün, Kıb-Tek, Maliye-Başbakanlık kavgası, Türkiye’nin müstemleke yönetir gibi davranması ve diğer çoğu hiç de yeni olmayan yönetim zafiyetleri nedeniyle KKTC tarihinde olmamış ölçüde halkın kendi devletinden sıdkı sıyrılmış, bunalmış bir durumdadır.
Asgari ücrette ve maaşlarda Türkiye’nin de katkısıyla Türkiye’dekinden çok daha düzgün artışlar verilebilmişse de, salgın nedeniyle çok ciddi sıkıntılar içerisindeki Kıbrıs Türk halkını çok daha ciddi bir ekonomik krize savurmuş, yarından ümidi tüketmiştir.
Maalesef bireysel ya da parti çıkarları peşinde koşarken, iktidar sarhoşluğunda en büyük partizanlık, nepotist anlayışın her rengini uygulayarak Kıbrıs Türk halkına ve devletine hizmet etmek imkansız olmasa da herhalde son derece zor olacaktır. Eleştiri sert gelebilir, ancak bu kanı, iktidarda muhafazakar, solcu veya karma bir koalisyon hükümeti olup olmadığına bakılmaksızın, tümünün eşit derecede korkunç olduklarını tüm canlılığıyla doğrulayan yılların deneyiminin bir ürünüdür.
Elbette Kıbrıs sorununun çözüm için hangi kanala doğru ilerlediğini veya çözüm umudunun olup olmadığını bilmek önemlidir. Ancak KKTC'deki yapısal çöküş ve ciddi yönetim zayıflığı, ele alınması gereken en temel sorunlardır. Çözüm beklentisinden bağımsız olarak, mevcut yönetimsel zafiyetlerin giderilmesine, hatta dört başı mamur bir yeniden yapılanma programıyla kendi ayakları üzerinde duran bir kamu yönetim sistemi ve anlayışı ortaya çıkarmak acil bir gerekliliktir.
BAŞARISIZ YÖNETİM ÖRNEĞİ
KKTC, başarısız yönetimin kanıtı gibidir. Yabancıların “failed governance” dediği, “sınıfta kalmış yönetim şekli” diyebileceğimiz tanıma örnek bir devlettir KKTC. Adam kayırmacılık, partizanlık, “devlet malı deniz, yemeyen domuz” anlayışının, ama aynı zamanda da Türkiye’nin ısrarla kendine bağımlı bir şımarık çocuk yetiştirme kaprisi sayesinde sağlandı bu zavallı durum.
Nüfusun neredeyse yarısının ya doğrudan devlete çalıştığı ya da kamu sektöründen emekli olduğu bir sistem elbette ki sürdürülebilir olamaz. Her iktidar sınırlama sözleri verse de, maalesef onlar da katkı koyarak KKTC’yi hep birlikte "danışmanlar cenneti" haline getirdi sağ, sol, tek parti, çok parti hükümetlerinin tümü. Kim daha fazla katkı yaptı bu duruma, kim daha az elbette tartışılabiliriz, ama herkes suçlu nihayette. Yalan mı, bu “güya danışmanlar ordusunun çoğu hiç devlet dairesine gitmeden, ya da parti merkezlerinde çalışarak en üst dereceden maaş alıp emekli olacakları günü bekliyorlar. Çoğu tam maaşla fiili olarak emekli hayatının tadını çıkarıyor.
Yaşanılan sıkıntıların büyük bir çoğunluğunun Kıbrıs Türk bölgesine yönelik uygulanmakta olan izolasyon politikalarının sonucudur diyebiliriz elbette. Türkiye’nin desteği ile izolasyon nedeniyle yaşanan zorluklar aşılmaya çalışılmakta falan diye kendimizi de aldatabiliriz. Kolay çözüm olur, canımız da acımaz. Ama sadece kendimizi kandırırız. Sonuç değişmez; KKTC devletinin yeniden yapılanmaya çok ihtiyacı var.
İster “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon, iki eyaletli konfederasyon veya Avrupa Birliği içinde iki devlet olsun, hiçbir çözüm bu yapıyla sürdürülemez. Bu şişirilmiş devlet yapısının devamı mümkün olamaz. Türkiye'nin mali desteği de sonsuza dek sürmeyecek. Şimdi, izolasyon nedeniyle, Türkiye'ye ihtiyaç duyulması anlaşılabilir bir durum olabilir. Ancak çözüm bulunup bulunmamasından bağımsız olarak bu anomalinin ele alınması gerektiği açıktır. Hem merkezi hem de yerel yönetimler, yani belediyeler, "politikacıların çiftlikleri" olmaktan çıkarılmalı, akılcı ve sürdürülebilir hale getirilmelidir.
Aslında Kıbrıslı Türklerin çözümden sonra en büyük ekonomik sürdürülebilirlik garantisi, KKTC'nin kendi ayakları üzerinde durabilecek bir devlete dönüşmesi olacaktır. Bu mümkün olacak mı?
“Çözümü bekleyelim, bu sorunları sonra hallederiz” diyenler olabilir. Çözüm olmaz ise bu yapıyla mı devam edilecek? Çözüm olur ise, sanılıyor mu ki Rum devleti veya çözümü finanse eden uluslararası sistem mevcut haliyle çok iyi “başarısız devlet” örneği olan KKTC’ye Türkiye gibi sponsor olacak mıdır?
KKTC’de yeniden yapılanma dün olmalıydı, bugün. Bile çok geçtir. Bu amaçla KKTC siyaset sahnesinin aktörleri uzlaşmak ve güç birliği yapmak zorundadırlar.